Devlet Bahçeli’den aldığı nefis ara pası ile atağa kalkan Tayyip Bey, hayalleriyle yaşamakta olduğu Başkanlıkgolünü atma yolunda iyice hızlandı.. Son günlerde, şimdiye kadar ağzından pek işitmediğimiz tarihsel sözler de söylemeye başladı.. Misak-ı Milli, Frat Kalkanı, Musul, Kerkük, Halep falan diyor.. Kızıyor; “Tarih dersi veriyorum yahu anlayın..” diye bağırıyor.
Milletçe, yıllardır güney sınırlarımızda cirit atmakta olan terör örgütlerinin vahşetleri içinde bunaldığımız için, Ordumuzun Musul harekatının sonuçlarını, ümitle beklemeye başladık. İnşallah en kısa zamanda zafer haberleri ile bayram edeceğiz...
Vatanımızın güneyinde durum böyle.. Ancak ben, en az güneyimiz kadar Ege’deki adalarımızın perişanlığının hüznünü de yaşamaktayım...
Basındaki haberlerde ve köşe yazılarında sık sık okuyoruz. 16 küçük adamızı Yunanlılar gasp etmiş.. Kendi adalarımıza artık Yunan vizesi ile girebiliyormuşuz.. Bugün politik çıkar hesaplarına alet ettikleri Musul harekatı vesilesiyle ikide bir Lozan’ı anımsatanlar, Lozan’da bize ait oldukları tescillenmiş olan Ege adalarımız konusunda niçin susuyorlar..
Yunanlılar, Lozan’da Türkiye’ye bırakılmış olan 16 küçük adamızı ve bir kayalığı ele geçirmiş.. Bu işi, AKP iktidarı döneminde, 2004 Ekiminde başlattığı hareketlerle gerçekleştirmiş. Uzmanlar bu adaları Koyun, Hurşit, Nergizcik, Bulamaç, Keçi diye tek tek sayıyorlar. İzmir sınırları içindeki Venedik kayalıklarının bile Yunan toprağı yapıldığını anlatıyorlar. İşgallerden sonra buraları Yunan Devlet adamlarının gösterişli şekilde ziyaret ettikleri, bazı adalara Fener Patriğinin hemen kilise yaptırdığı bilgisini ve resimlerini ekliyorlar.. AKP iktidarının bu tutumu yüzünden, “Ege artık Yunan gölü olmuş desek yanılmış olmayız herhalde” şeklindeki espriler bile var basında...
Ege adaların hali pür melali böyle.. Gelelim Yavru vatan Kıbrıs’ımıza.. AKP iktidarı Yavru vatanımızı da unuttu, ama millet unutamaz.. Geçenlerde, Kıbrıs’ı hatırlamış olacaklar ki, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan adaya gitmiş.. AKP’li büyüklerimiz temel atma törenlerini, açılışları hiç kaçırmazlar zaten.. Lefkoşe’de, Ercan Havaalanı inşaatını hızlandırılacaklarmış.. Bakan orada konuştu.. Klasik AKP iktidarılaflarını tekrarladı: “Bize düşen görev bu işi 20 ayda tamamlamak..” falan dedi.
Kıbrıs denilince ben derhal gazeteci Tuncer Kubilay dostumu hatırlarım.. Bana gönderdiği kitapları ve gazete kupürlerini yine aldım elime..
İşte bir kitap.. Adı: “Son Sancak Mehmetçik!” Kapağında Al bayrağımız ve KKTC bayrağı yanyana dalgalanıyorlar.. Ayyıldız’ın altında “Canımız vatan için” yazılı.. Kitap “Mücahit Komutanları Derneği”nin bir yayını.. Tuncer Bey, üçüncü sayfadaki ithaf yazısına, 2002’de vefat etmiş olan mücahit babasının adının Mehmet Kubilay olduğu notunu da eklemiş.
Kitap, Kıbrıs’ımızın tarihini özetliyor, 5 Kasım 1914’te İngilizler’in tek taraflı ilhakından başlayarak, 1974’e kadar yani 60 yıl devam eden Mutlu Barış Harekatının ayrıntılarını sıralıyor.. Mehmetçik Taburu.. Sazlıköy Bölüğü.. Yedikonuk.. Balaban.. Ergazi diye diye gelip 15 Ağustos Barış Harekatı ile son noktayı koyuyor..
Kitaptan bir şiir.. Hasan Keskin imzalı..
Vatan; Lefkoşe’de bir minare
Mesarya’da bir çorak toprak
Güzelyurtta yemyeşil bir bahçedir
Vatan; Girne’de bir mavi su
Gazimağuda’da bir karga
İskelede bir babutsadır.
Vatan; sınırlarımızda dalgalanan
Şanlı bayrağımızdaki
Ay-yıldızdır.
Vatan; Rum’a peşkeş çekilecek
Bir toprak parçası değil
Şehit kanları ile sulanan toprakta
Büyüyen bir düşüncedir.
AKP’nin siyaset ortamında, binlerce şehidimizin kanlarıyla kurtarmış olduğumuz Yavru Vatanımız da, Ege adalarımız gibi Yunan tehdidi altına girmiştir. Amerika’sı, İngiliz’i, Fransız’ı bütün Hristiyan Batı da, Yunan’a çanak tutma adına bize tuzaklar hazırlama peşindeler.. Tuzaklarını, siyasi amaçlı, ekonomik kamuflajlı, petrol, doğal gaz falan maskesi altında yürütmekteler..
Bu tuzaklar konusunda ben, Yeniçağ Gazetesi yazarı Hüseyin Macit Yusuf’un yazılarını dikkatle izlerim.. Macit Yusuf, mesela ABD Başkan yardımcısı Biden’e Bidenopulos diye hitap eder.. Sık sık Rum yönetimi BaşkanıAnastasyadis’in politikasını sütununda dile getirir.. Rum’un, adanın askersizleştirilmesini, Maraş, Güzelyurt ve diğer bir çok yerleşim bölgesinin kendilerine bırakılmasını isteyen demeçlerini hatırlatır, böylelikle adım adım, Kıbrıs’a tam egemen olma yolundaki Rum hayallerine dikkat çeker..
Kıbrıs Rum yönetiminin, ada etrafındaki petrolün çıkarılması işini bir Fransız şirketine vermiş olmasının, Mısır, İsrail ve Ürdün’le falan enerji işbirliği anlaşmaları yapmasının altında yatan gizli amacın, Türk tarafını dışlayarak, haklarımızı gasp ederek, adanın tümüne sahip olmak olduğu gerçeğine vurgu yapar..
Neyse, geçelim bu konudaki ayrıntıları da.. Tayyip Bey’den rica edelim, Sayın Cumhurbaşkanı! Hazır Musul nutukları atmaya başlamışken, birazcık da Ege ve Kıbrıs adalarımız üzerindeki gaspları hatırlasanız, milleti çok sevindirirsiniz..
Bu haftaki yazımı noktalamadan; bir başka acı haberden daha kısaca söz edeyim..
KALDIK 3 KURUCU SPOR YAZARI!
Geçen hafta içinde, 60 yıllık bir spor yazarı arkadaşımız Sacit Demircan’ı da toprağa verdik. Derneğimiz TSYD’nin kurucularındandı.. 1950’lerin son üç yılında ben Yeni Sabah’ta iken, Sacit de Vatan’da spor yazarı idi. Sacit Demircan’ı da kaybedince 20 kişilik TSYD kuruculardan kala kala üç kişi kaldık.. Kahraman Bapçum, Necati Karakaya ve ben..
Levent camiinde kıldığımız öğle namazından sonra Sacit’i toprağa verdik. Gazeteciler Cemiyetince düzenlenen cenaze töreninde, Gazeteciler Cemiyetimizin Başkanı Turgay Olcayto,eski Başkanlarımızdan Orhan Erinç, TSYD Başkanı Oğuz Tongsir, İstanbul Şube Başkanı Arif Kızılyalın ve 50-60 yıllık pek çok arkadaş camide idik.. Ben aslında Sacit’le ilgili bu defin töreninin TSYD tarafından düzenleneceğini beklemekteydim. Çünkü o derneğin kurucusu idi. Bu görevi üstlenmediği için TSYD’ye kırılmıştım.. Ama Başkan Oğuz Tongsir, Sacit’le dernek arasındaki uzun yıllardır bir kırgınlık ve küskünlük bulunduğunu ikna edici biçimde anlatınca ona hak verdim.
Ne diyelim.. Nur içinde yat Sacitciğim..
Cenaze töreninde yakalarımıza iğnelediğimiz Sacit’in fotoğrafı.
20 kişilik TSYD kurucularından hayatta kalmış olan üç kişiden ikisi.. Necati Karakaya (solda) ve ben Yalçın Toker(ortada), 1950’li yıllarda Beden Terbiyesi Bölge müdürü Sait Selahattin Cihanoğlu ile görüşüyoruz. O tarihte ben Yeni Sabah, Necati Milliyet spor muhabiri idik...