Geçen haftaki yazımda, Dersim isyanlarının bastırılmasında çok önemli bir vatani görev yapan ilk savaşçı kadın pilotumuz Sabiha Gökçen’den söz etmiş, bu hafta da Dersim sonrasındaki gelişmelerle konuya devam edeceğimi belirtmiştim..
Fakat Türkiye’mizin ve Türk milletinin kaderini belirleyecek seçimlere şurada sadece on gün kaldı.. Bu yüzden bugünkü yazımda, Dersim mevzuunu erteleyerek, aciliyet kazanmış olan seçim konusu üzerinde duracağım.
7 Haziran’da yapılan seçimler sonunda millet, AKP’nin 13 yıllık tek parti iktidarına son vermişti. Ülke bu seçimden sonraki dört buçuk aydır adeta boşluktadır.. Bir koalisyon Hükümetinin kurulamamış olmasının sorumlusu ise başta AKP olmak üzere, sırası ile MHP ve öteki partilerdir..
AKP’nin koalisyon pazarlıklarındaki uzlaşmaz tutumunun baş etkeni, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık hesap ve özlemleridir.
7 Haziran seçim süreci döneminde Tayyip Bey, düzenlenen çeşitli açılış törenlerindeki konuşmalarında bu özlemini sürekli açığa vurmuştu. Milletin karşısına her çıkışında “en az 400 milletvekili” isteyip durmuştu.
Neydi bu 400 rakkamının anlamı? Anayasayı değiştirecek milletvekili çoğunluğu..
Partisi bu çoğunluğa ulaşırsa yapmak istediği ise, Anayasa’yı değiştirterek Başkanlık sistemini getirmek ve Başkan olmaktı.. Bu hayal uğruna ülke ikinci seçime sürüklendi.
Şimdiki siyasi manzara da 7 Haziran seçim döneminin aynısıdır.. Tayyip Bey yine 400 diyor.. O diyor ama, böyle bir sonuca, milyonda bir bile olsun ihtimal bulunmamaktadır. Son zamanlarda yapılan komuoyu araştırmalarının sonuçları, yine koalisyonu işaret ediyor. Hatta AKP’nin oylarının bugünkünden bile daha düşük olacağı tahminleri ağır basmakta..
Gözle görünen bu gerçeğe rağmen, ben şimdi burada bir fikir jimnastiği yapmak istiyor ve şöyle diyorum;
Varsayalım ki, Tayyip Bey 7 Haziran öncesindeki gibi “toplu açılış” adını verdiği törenlerdeki konuşmaları ile olumlu sonuçlara ulaştı.. Bu törenlerde sarfettiği, “muhalefettekiler yatıyorlar kalkıyorlar, Kaçaksaray diyorlar.. Kaçaksaray kadar başınıza taş düşsün.. Sonunda kuzu kuzu gelecekler.. ”.. şeklindeki, muhalefeti karalayan sözleri milleti çok etkiledi. Aydınlar için sarfettiği “Beşinci kol faaliyeti içindeler, bunları Mankurtlar olarak görüyorum..” nitelendirmeleri de çok tuttu.. Basını susturma taktikleri de tuttu, milli irade AKP’ye yönlendirildi.. Ve sonuçta bütün bunlar sayesinde AKP 400 milletvekili çıkararak tek başına iktidar oldu..
Yani Meclis’te Tayyip Bey’in istediği gibi Anayasada değişiklik yapacak ve Başkanlık sistemini getirebilecek bir çoğunluk oluştu..
Şimdi Tayyip Bey’e soralım bakalım.. Ne tür bir Başkanlık istemektedir? Tam Başkanlık mı, yarı Başkanlık mı?
Yarı başkanlık sisteminde, yürütme gücü, milletçe seçilen Devlet Başkanı ile Meclisçe oluşturulan ve Meclisin güvenoyuyla çalışan Hükümetin Başkanı arasında adeta paylaşılmaktadır. Yani bir ikibaşlılık mevcuttur. Mesela Fransa, Mısır, Cezayir, komşu Devletler Ermenistan, Gürcistan ve bazı Afrika ülkelerinde aşağı yukarı bu sistem uygulamadadır. Tayyip Bey acaba ne düşünür, onlardaki gibi bir iki başlılığa razı olur mu?
Tahmin ettiğimiz ve bildiğimiz kadarı ile, iki başlılık asla Erdoğan’a uymaz. O yalnız bir kez böyle bir şeye evet demişti.. Büyük Ordadoğu Projesinde kendisine “Eşbaşkan” unvanı verileceği vaadleri üzerine epeyce heveslenip bu yolda dış seyahatler falan yapmıştı. Ama gerçekleşmedi. Bu proje çökünce, Mısır’da Mursi ile, Suriye’de Esat’la, başlatılan yakın dostluk ilişkileri tersyüz oldu. Esat adı da, Eset’e dönüştü..
.
Başkanlık sistemi‘ne gelince.. Bu sistemde Devleti yönetme ve hükümet etme yetkisi, halkın seçtiği tek adam olan Başkan’dadır. Ancak, çok kısa özetleyecek olursak, bu sistemin uygulandığı ülkelerde, yasama, yürütme ve yargı organları arasında dengeli bir birliktelik mevcuttur. Yani demokratik denetim sürmektedir.
Bu sistem, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Arjantin ve diğer birçok Amerika kıtası devletinde, Azerbaycan Kazakistan, Türkmenistan gibi Türk Cumhuriyetlerinde ve dünyada diğer pek çok ülkede halen uygulamadadır.
Tayyip Bey de herhalde buralardaki gibi bir Başkanlık hevesi peşindedir..
Tamam ama.. Ankara’daki 1500 odalı AKsaray’da yaşayan Tayyip Bey, Amerikan Başkanlarının yaşadığı Beyaz Saray’daki şu koşullar hakkında ne diyecektir?
Bir kitabımdan(*) satırlar: “AKSaray, Atatürk Orman Çiftliğindeki 300 bin metre karelik alan üzerine inşa edildi. Bu alan ABD Başkanlarının yani şu andaki Başkan Obama’nın Beyaz Sarayının tam 6 katı büyüklüktedir..
1981 yılında ABD Başkanı seçilen Ronald Reagan Beyaz Saray'a yerleştikten bir ay kadar sonra bir sürprizle karşılaşmış.. Eşi Nancy Reagan ile yedikleri akşam yemeğinden sonra, garson kendilerine bir fatura getirmiş.. Faturada o akşamki de dahil olmak üzere bir aydır Beyazsaray’da yedikleri yemeklerin, kullandıkları kuru temizleme, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerinin paraları, Beyaz Saray'da kabul ettikleri misafirlerine yapılan harcamalar, herşey yazılı imiş.. Hem de faturadaki bütün fiatlar lüks tarifeye göreymiş..
Başkan Reagan bu işe şaşırıp kalmış. O zamana kadarki Başkanların, Beyaz Saray'daki harcamalarını kendilerinin ödediğini hiç duymamışmış. Durumu öğrenince faturayı muhasebeye verip, maaşından ödenmesi talimatını vermiş..
Demek ki neymiş? ABD Başkanlarının Beyaz Saray'daki tüm kişisel harcamaları maaşlarından kesilirmiş. Ve harcamaların faturası da 5 yıldızlı otel fiatına göre ayarlanırmış..”
Saraylardan söz etmişken aklıma geldi.. Hatırlarsınız geçen haftalarda Finlandiya Başbakanı Sauli Niinistö Türkiye’ye bir resmi ziyaret yapmıştı. Kendisini Tayyip Erdoğan’ın Sarayda kabul edeceğini öğrenince gazetecilere şöyle demişti: “Resimlerini gördüm, inşallah oradaki binlerce odalarda kaybolmam..”
O Başbakanın ülkesi Finlandiya’da milli gelir:44 bin dolar.. Bizde ise 10 bin 400 dolardır.. Finlandiya Başbakan’ı dış ülke ziyaretlerine tarifeli uçakla gider, tarifeli uçakla ülkesine dönermiş.. Peki milli geliri Finlandiya’dan dört kat düşük olan bizde, Devlet adamlarımızın emirlerindeki uçak sayısını bileniniz var mı..
Bu arada, bizden beş altı kat zenginlik içindeki Hollanda’nın Başbakanı Mark Ruttenin, işine bisikletle gelip gittiğini de unutmayalım. Nitekim Abdullah Gül ile görüşmesine bisikletle gelişi basınımızda günlerce yazılıp çizilmişti..
Bisikletten söz etmişken.. Bir başka çağrışımımla yazıma son vereyim.. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Salacak’ta 51. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu tanıtımı sırasında bisiklete binmişti.. Bu manzara, gazetelerin sayfalarını dolduran sayısız resimlere de yansımıştı.. Onlarca koruması da, takım elbiseleriyle birlikte koşarak Erdoğan'ı takip etmişlerdi.. Erdoğan'ın bisiklet hızına yetişebilmek için adamcağızlar nefes nefese kalmışlardı..
(*) Okuduğum Kitaplardan Tayyip Beye Satırlar/Yalçın Toker, Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349 e-KİTAP: [email protected] ww.ttnetkitap.com/yayinevi/detay/yayinevi/447