Türkiye’deki değişimin medyadaki yansımalarının gazetelerde kendisini göstermemesi mümkün değildi. Medyanın örgütlenmesinde sahipliklerinde görülen değişim, yayın yönetmenlerinde de için için uzun zamandır devam ediyor.
Amiral Gemisi Hürriyet’ten, Sabah’a kadar değişimler olduğu gibi, yayın yönetmenlerinin tarzlarında da dönüşümler yaşandı.
Medyada birkaç tip gazetecilik ortaya çıktı. İlk defa devlete bu derece dayalı bir medya ile de karşı karşıyayız.
Genel Yayın Yönetmenleri üzerinden konuyu incelemeye çalışalım:
AHMET ALTAN (TARAF) : Müesses nizamla sorunu varmış gibi davransa bile sadece DEVLET’le sorunu olan bir gazete izlenimini veriyor. Egemen güçlere, sınıf farklılığına karşı durduğunu söylese de Ahmet Altan’ın kendi şahsına özel bir egemenlik alanı, bu alanı da kendi sınıfının yoldaşlarıyla doldurduğunu söylemek yanlış olmaz. Tüm bu eksikliklere rağmen okunmadan geçilemeyecek kadar sürpriz bir gazete yapıyor. Ahmet Altan’ın sürekli eleştirdiği “GÜÇ” kavramına alıştığı, hatta sevdiği de söylenebilir. Tam da bu yüzden Başbakan’ı yerden yere vururken, “Bakın işte ben en muktedire neler yapıyorum.” hazzını yaşadığı fazlasıyla hissediliyor. Altan’ın Taraf Gazetesi’nin hem gücü hem de güçsüzlüğü olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırız.
ENİS BERBEROĞLU (HÜRRİYET): AKP’nin Doğan Grubu’yla “bir dönem” girdiği savaşı bitirdiği ve savaş baltalarının gömülmesini sağladığı bir gerçek. Ertuğrul Özkök’ün devrilmesini bu kavga sağladı denebilir. Berberoğlu, kendisinden bekleneni önemli ölçüde karşıladı. Grubuyla AKP’nin arasını düzeltti. Bunun zirvesi Trump Tower binasının açılışında Başbakan Erdoğan’ın Aydın Doğan’la saatlerce beraber olmasıydı. Farklı alanlarda faaliyet gösteren ancak varlıklarını büyütse de sektörel olarak küçülmek durumunda kalan Doğan Grubu’nu Berberoğlu’nun çalkantılı sulardan sakin sulara geçirdiği gözüküyor. Ancak 28 Şubat soruşturması, bir giyotin olarak grubun üzerinde sallanmaya devam ediyor. İşin gazetecilik boyutunda ise durum parlak değil. Gazetenin, Hürriyet.com.tr ile birleşmesi iyi bir düşünce ama Hürriyet’in sahip olduğu imkanlar düşünüldüğünde çağa göre kendini yenilediğini söylemek güç. Bunu hem gazete hem de internet, android uygulamaları için söyleyebiliriz. Gazetede yenilenme adına “yaşlı kriteri” oluşturuldu.
Bu arada Berberoğlu ilginç bir paradoks yaşıyor.
Bir yandan güçsüzleşen selefini koruma güdüsü, diğer yandan gazeteye damgasını vurabilmesi için selefinin izlerini silme zorunluluğu…
Olağan akla göre Özkök sistemini ayakta tutan sütunları tek tek dağıtması gerekiyor ama yaşadığı ruhsal iç çatışma kendisine bu konuda yeterli cesareti vermiyor gibi…
Türkiye’de gündem meydana getirme tekelini Hürriyet çok uzun yıllar elinde bulundurdu.
Hürriyet’te iç sayfada tek sütun çıkan haber, başka gazetelerin manşetinden daha etkiliydi.
Hürriyet’in üzerine gitmediği konu gündem olamazdı.
Şimdi ise bir konunun gündem olabilmesinde Hürriyet’in olmazsa olmazlığı yok.
Hatta son dönemin gündemlerinde Hürriyet’in hatırlanacak rolü oldukça az.
Hürriyet için en önemli ve bedelini ağır ödeyeceği sorun bu…
Enis Berberoğlu’nun, “Ah şartlar uygun olsa, gazetecilik nasıl yapılır gösteririm” hissiyle dolu olduğu suskunluğundan bile anlaşılıyor.
ERDAL ŞAFAK (SABAH) : Sabah Gazetesi, patronunun, hasımlarının ve yöneticilerinin bile bitiremediği bir marka. Şöyle ya da böyle ayakta durmayı beceriyor. Erdal Şafak geçici formül olduğunu kendisi de biliyor. Denileni yapayım, bu koltukta ne kadar otursam kar zihniyetiyle hareket ediyor. Meslek hayatının hiçbir döneminde bu derece para kazanmadığı için bugüne kadar yazı işlerinde savunduğu ilkelerini hatırlamak istemiyor. İlerlemiş yaşı ve alkol problemi zaman zaman gazeteyi yönetilemez hale getirebiliyor. Şafak aslında kalibresiz bir gazeteci değil. Birinci sınıf 2. adamlığı mükemmel yapabilirdi ama 1. adamlık zor iş, hele Erdal Şafak için daha da zor. Sabah’ın güç, etkinlik, okuyucuyla iletişimi Dinç Bilgin dönemiyle karşılaştırılamaz derecede erimiş durumda.
Eriyen tiraj bir yana bir zamanlar Hürriyet’ten daha yüksek olan reklam fiyatları şu an Hürriyet’e yaklaşamıyor bile. Gazetenin ekonomik olarak ayakta durabilmesi kamu kaynaklarından akıtılan gelirler sayesinde. Türk Telekom, Avea, TTNet üçlüsü ve Kamu Bankaları ile TOKİ gazeteyi ayakta tutuyor denebilir.
Ekonomik olarak bu şekilde ayakta durunca, iktidara bağımlılık da zirve yapıyor haliyle. Muhabire yatırım yapmayan gazetede haber merkezleri erimiş durumda. Asıl sorun ise tüm bunların Erdal Şafak’ın umurunda olmaması. Sabah’ın ne olacağı değil, meslek hayatının son deminde bu maaşı ne kadar daha alabileceği tek motivasyonu. Hal böyle olunca Sabah da sermayeden yemeye devam ediyor.
ERHAN BAŞYURT (BUGÜN): Yayın Yönetmenleri dünyasının en yeni isimlerinden. Boyut olarak Habertürk’le karıştırılabilecek bir gazete ortaya çıkarmasının sırrı henüz anlaşılabilmiş değil.
İç sayfaları popüler bir gazete kadar renkli, ancak birinci sayfası sert politik ilginç bir gazete yapıyor. Ekonomik olarak güçlü bir patrona dayanması en önemli artısı.
Muhabire en az yatırım yapan gazete diyebiliriz.
Gazetenin haber merkezleri son derece dar.
Ergenekon sürecinde oldukça sert yayın çizgisi izleyen gazete seyrek de olsa AKP’ye karşı da eleştirel yaklaşabiliyor.
İlginç bir şekilde AKP’ye karşı duruşlar hep cemaat-AKP krizi gündeme gelince gerçekleşiyor.
Artık devrini tamamlama dönemine girmiş Gülay Göktürk ve Ahmet Taşgetiren dışında kendini kanıtlamış yazarı yok. Ne muhabire ne yazara yatırım yapmayınca ortaya silik bir gazete tablosu çıkıyor. Yazı işlerinin gücüyle bu durumun ne kadar sürdürülebileceği meçhul…
EKREM DUMANLI (ZAMAN) : Dumanlı, Cemaat/Camia/Hizmet’in nispeten yumuşak tavrına karşı yayın yönetmenleri aleminin en sert isimlerinden birisi. Yüz yüze ilişkilerinde bu sertliğin daha da belirgin olduğu biliniyor. Döneminde gazetesinin kurumsallaşması için oldukça çaba harcadığını söyleyebiliriz. Gazeteciliğe kendine göre bir ayar vermek için Pazartesi yazılarını sürekli hale getirdi.
AKP ile Cemaat arasındaki kriz sonrası köşesi en çok takip edilen yayın yönetmenlerinden birisi oldu.
Cemaatle organik bağı, paralelinde başka ayak bağları getiriyor.
Bu bağlar arasında ne kadar gazetecilik yapabileceği tartışılır.
Ergenekon, Balyoz, 12 Eylül ve son olarak da 28 Şubat davaları bu açıdan bir kurtuluş alanı gibi. Gazetenin yoğun haber alanı bu davalar oldu.
1 Milyon tiraja paralel etkinlikten söz etmenin mümkün olmamasının nedeni yukarıda saydığımız ayak bağları.
AKP’den önceki yıllarda daha etkin bir gazete olduğunu söyleyebiliriz.
Gazetenin etkinlik problemini çözmesi gerekiyor.
Yazarları da etkinlik açısından farklı durumda değil.
Yıllar önce de bugün de adından en çok söz ettiren yazarının Hüseyin Gülerce olması her şeyi özetliyor aslında.
ERGUN DİLER (TAKVİM) : Gazetecilik kalibrasyonu yüksek bir isim ama gazeteyi ne yaptığı belli olmayan bir tarzda ilerletiyor.
Takvim’in zekâ dolu manşetleri olmasına rağmen bugün ak dediğine yarın kara diyebilen, bugün savunduğunu ertesi gün yere batıran ilginç bir görünümde.
Ergun Diler’in ciddi konulara farklı bakış açıları getirmek için yazdığı ilginç komplo teorileri var. Etkinlikten söz etmek mümkün olmadığı gibi, bulunduğu kategoride tiraj yarışında da havlu atmış vaziyette.
Bu kategorideki gazetelerin vazgeçilmez unsuru olan “eğlence-keyif” unsurları Ergun Diler döneminde buharlaştı.
EYÜP CAN SAĞLIK (RADİKAL): Başarısını ya da başarısızlığını anlatmak için ek bir söze gerek olmayan yayın yönetmeni. Sadece birkaç somut gerçek durumu özetliyor.
Referans’ın yayın yönetmeniydi, gazetesi kapanma noktasına geldi ve kapandı. Sonra Radikal’in yayın yönetmeni oldu, 100 binin altındaki tiraj başarısızlıktır dedi, onca reklam pompasına ve bedava dağıtıma rağmen tiraj 20 – 25 bin bandına oturdu.
Radikal’in boyutundaki küçülme etkinliğindeki küçülmenin vücuda bürünmüş hali sanki.
Şu kadarını söyleyelim; Radikal artık öncelikli hedef kitlesi entelektüeller tarafından bile takip edilemeyen bir gazete.
Eyüp Can bunu başararak kariyerine ilginç bir çentik daha attı.
FATİH ALTAYLI (HABERTÜRK) : Para da var huzur da.
Tam da bu ruh halinde gazetesini yönetiyor.
Gazete kurulurken yüksek standartlar baz alındığı için matbaadan haber merkezlerine kadar bu kendisini belli ediyor.
Geniş muhabir kadrosunun ürettiği bol haber gazeteye de hareket imkanı tanıyor.
Yapılan yatırımın karşılığının tirajda alındığını gazetenin yeni bir gazete olduğunu düşündüğümüzde rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak Altaylı’dan beklenen ve vaat ettiği de Hürriyet’in bulunduğu yerdi. Hürriyet bu kadar yaralı ve eli kolu bağlıyken Altaylı bunu yapamadıysa bir daha yapması oldukça zor.
Asıl problem Altaylı’nın yorulduğunun çıplak gözle görülebilmesi.
Altaylı yavaşladı ve dinamizmini kaybetti. Bu, gazeteye açıkça yansıyor.
Ultra imkânlara sahip bir gazetenin, haberleriyle ve yenilikleriyle rakiplerini hop oturup hop kaldırması gerekiyor.
Görünen ise kurulan bir düzenin statiğe dönmüş olduğu.
HASAN KARAKAYA (AKİT): Başbakan uçağına alacak mı almayacak mı, işte bütün mesele…
AKP iktidarda değilken köşesi kendine özgü tarzıyla farklılık oluşturuyordu.
Şu anki görünüşü ise Erdoğan’ın grup toplantısında yüklendiği kesimlerin üzerine birebir aynı argümanlarla gitmekten ibaret.
Güçlü bir kalemi olmasına rağmen iktidarla birlikte gazeteciliğe yönelik perspektifi azaldı.
HAYRİ KÖKLÜ (YENİ ÇAĞ) : Milliyetçilerin en önemli gazetesi.
Yayın yönetmenin gazetecilik alanını genişleten en önemli unsur MHP’ye göbek bağı olmaması. Gazetenin dili bazen bıçak gibi ama nadiren de olsa hükümet icraatlarına onay verebiliyor.
Kendisini büyük olarak tanımlamak isteyen gazetelerin tirajını baz alırsak merkez medyada da yöneticilik yapan Köklü’nün gazeteyi oturttuğu tiraj makul görünüyor.
MURAT BÜYÜKÇELEBİ (GÜNEŞ) : Güneş, temiz ismi olan bir gazete ama siyasetteki etkisi ismi kadar büyük değil. Başta Sözcü olmak üzere kendi kulvarındaki gazetelerin artmasıyla yüksek tirajı bir miktar indi ama hala promosyonsuz çok satmayı beceriyor. Yayın Yönetmeni Murat Büyükçelebi memur ve işçi refleksini odak noktası yaparak gazetecilik yapıyor. Medyada fazla yer almasa da önemli ödüllerin sahibi olan Güneş’in en önemli eksikliği Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret sanması.
MUSTAFA KARAALİOĞLU (STAR) : Sahibi Tevhit Karakaya AKP’nin MYK üyesi ve eski milletvekili, Yayın Koordinatörü Mehmet Ocaktan eski AKP Milletvekili, AKP Genel Başkan Danışmanı Yalçın Akdoğan, AKP Milletvekili Şamil Tayyar, AKP Milletvekili Mehmet Metiner ise Star’ın yazarları.
Tepeden tırnağa bu kadar ‘resmi’ AKP’linin bulunduğu bir gazetede ne kadar gazetecilik yapılabilirse o kadar gazetecilik yapılan bir yayın organı.
Yayın yönetmeni Karaalioğlu merkez medyada çalışsaydı, özellikle televizyon konuşmalarındaki belagatiyle gazeteciliği başka bir noktaya oturabilirdi ama o Star’ın başında.
Star, AKP’ye destek vermek, yanında olanları yüceltmek; AKP’nin karşısındaki cepheleri yıpratmak için yayın yapan bir gazete izlenimini veriyor.
Türk Telekom, Avea, TTNet üçlüsü ile Kamu Bankaları ile TOKİ’den aldığı toplam reklam geliri, Hürriyet’ten bile fazla. Belediyelerin yaptığı toplu alımlar da buna katılınca yandaş medyanın diğerleriyle kıyaslanamaz biçimde kayırılan gazetesi Star oluyor. Ama bu imkânlara rağmen bir atılımdan söz etmek güç.
Karaalioğlu, gazetenin görselinden, yönetim kademesindeki isimlere kadar her şeyle oynadı. Gazete üzerindeki hakimiyeti başka hiçbir gazetede görülemeyecek ölçüde. Her hücresinde onun imzası var. Dolayısıyla başarı da başarısızlık da ona ait. Ancak genel tabloya bakıldığında gazetecilik kriterleri içinde bir başarıdan söz edilemez.
Misyonun haberin önünde olduğu ortamda farklı bir şey beklemek de abes olur zaten.
Gazetenin hem yazı işleri hem muhabir kadrosunun zayıflığı kendisini anında belli ediyor. Karaalioğlu’nun gazetecilik üretecek ekibe değil yazar kadrosuna yatırım yaptığı açık.
Oldukça geniş bir yazar kadrosu ve yazarlara sabit sayfalara oldukça geniş sütunlar ayrılması bunun göstergesi. Son dönemde tiraj almak için peş peşe promosyon hamleleri yapılıyor.
Ancak bunlar geçici sorunlar. Star’ın temel problemi çizgi ve kimlik sürekliliğinde.
Gazetelerin hangi konuya nasıl yaklaşacağı temel duruşu, çizgisi ve kimliği ne kadar net bilinirse okuyucu kitlesiyle bağı o kadar sürekli ve sağlam olur.
Star, Başbakan’ın duruşunu gördükten sonra duruş belirleme alışkanlığını sürdürdükçe köklü bir gazete olamaz. Bu da Kamu kaynaklarının kesildiği an gazetenin kepenkleri indirmesi sonucunu doğurabilir.
METİN YILMAZ (SÖZCÜ) : Yayın yönetmenlerinin duayeni Rahmi Turan’ın rahle-i tedrisatında yetişen bir gazeteci. Tam da bu yüzden sokaktaki muhalif vatandaşın reflekslerini iyi biliyor ama Rahmi Turan’ın yıllarca başarıyla yaptığı, “İşte zengin, işte vatandaş sofrası” fotoğraflı haberlerini neredeyse her hafta yapması okuyucuyu sıkabiliyor.
Bir röportajında, “Sözcü’de AKP’yi beğenen yazarlar olabilir mi?” sorusuna, “Okuyucudan küfür yemeyi göze alıyorlarsa olabilir.” cevabıyla editör tanımlamasına yeni bir kavram getirdi.
Gözcü mirası üzerine kurduğu Sözcü’yü Emin Çölaşan markasının da katkısıyla 200 binlerin üzerine oturtmayı başardı.
Sözcü ve yazarlarının Başbakan’a ön ismiyle hitap etmesi bir kesimin tepkisini çekse de, sert muhalefet denince akla gelen ilk gazete, Sözcü…
İSMAİL KÜÇÜKKAYA (AKŞAM) : Sağlık muhabirliğinden, yani sahadan gelen bir gazeteci olduğu için göreve geldiği ilk günlerde güzel işler çıkarmayı becerdi.
Hatta bazı haberler de büyük gazeteleri bile atlattı. Ancak mental yorgunluğun üstüne ekonomik problemler de eklenince Akşam sert bir fren yaptı.
Küçükkaya’nın özel haberler yerine İstanbul iş dünyasının sosyete olarak anılan isimlerini sık sık manşetlere taşıması Akşam’ın avrasını bozduğu gibi grup lokomotifliğini de sona erdirdi.
İSMAİL YUVACAN (VATAN) : Medyanın tiraj düşürme şampiyonluğunda Eyüp Can’la yarış halinde. Gazetesini 80 binlere kadar indirdi.
Birinci sayfa düzeni ve haber seçiminde en büyüklere taş çıkartan Vatan’a tam bir ölü toprağı serpildi. İnternet sitesi uçarken, kâğıttan gazete diplerde.
Milliyet ve Vatan’daki dökülmenin nedenlerinden birisi patron değişmesi ama özellikle Vatan’ın acil bir depara ihtiyacı var.
TAYFUN DEVECİOĞLU (MİLLİYET) : Bu kadar yetenekli bir gazetecinin Milliyet gibi bir gazeteyi neden daha fazla büyütemediği bir sır.
Başka bir sır da, Milliyet yazarlarının yaşayan ölüler gibi tabutlarına bu kadar özenle çivilendiği başka bir gazete var mı?
El cevap; Yok…
YUSUF ZİYA CÖMERT (YENİ ŞAFAK) : Para yok ama huzurla gazetesini yönetiyor.
Oldukça sakin ve huzurlu kişiliği, gazeteye de sinmiş gibi. Gazetede herkes gevşemiş görülüyor.
28 Şubat yıllarında en etkin gazetesi şu an oldukça silik bir görünümde. Bunda ekonomik problemlerin, aylarca maaş ödenememesinin etkisi elbette fazla. Ancak yazarlar açısından gidenin yerinin dolmadığı bir gazete oldu Yenişafak.
Buna rağmen AKP ile birlikte hem kamu kurumlarına hem de diğer medya organlarına en çok adam veren gazete oldu. Bu açıdan medyada bir “Eski Yenişafakçılar Lobisi” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Deli Dumrul vari bir patron yapısı tarafından yönetildiği, AKP’yi ölümüne savunurken Başbakan’ın has adamı Binali Yıldırım’a sürmanşetten savaş ilan edilmesinden belli.
Cömert de, gazetesi de belli bir zaman diliminde donup kalmış gibi.
Yenilik de yatırım da yok. Cömert de gittiği yere kadar psikolojisinde gibi…