Günlerdir bir üniversiteye atanmış rektör etrafında onca kavga kıyamet koparılmakta! öyleki neredeyse olay taht kavgalarına dönüştürülmekte. Oysa gayet sıradan bir üniversiteye bir "REKTÖR “ataması yapılıyor ve kanunda gayet bu konu da "CUMHURBAŞKANI'NA" yetki vermekte. Tıpkı önceki dönemlerde de bu tarz atamalar yapanlar olmuştu. Sonuçta o dönemlerde de en çok oy alan değil en az oy alanı dönemin CUMHURBAŞKANI takdir edip atamasını yaptı. Beğeniriz beğenmeyiz ama bunlar olmuştu. Neymiş onlar efendim seçilmiş. İyi de nasıl seçilmiş? Kim nasıl ve neye göre seçmiş? Mesala AHMET NECDET SEZER dönemini örnek veriyorlar tamam da SEZER hep en çok oy alanları değil az olan kendi gibi düşünen rektörleri tercih ediyordu. Yani seçtiği 6 oy alsa da kendi gibi düşünmeyen 1000 oy alsa da hep o 6 alanları kendi gibi düşünenleri tercih edip takdir edip atadı. Yani bugün BOĞAZİÇİ için kopardıkları fırtına aslında geçmişte yaptıklarını unutturamaz. Ayrıca kimsede bunlar geçmişte böyle yaptı diye de intikam almıyor. Bu bir tercih meselesi ve takdir meselesi ve vizyon meselesidir. Cumhurbaşkanı'nın da bunu böyle değerlendirdiği de aşikâr. Gelelim olayın boyutlarına ve evrildiği noktalara. Mesela soruyorum milletime Türkiye de herhangi bir üniversiteye rektör atanması başta ABD olmak üzere AB ülkelerini neden bu kadar çok ilgilendirir? Hiç düşündünüz mü? Tıpkı geçmişte test olduğumuz tecrübe ettiğimiz "GEZİ İHANETİ" ve vandalizmini hatırlayacak olursak o dönemde bugünün şifrelerini bulabiliriz görebiliriz. Yani büyük resime bakacak olursak göreceğimiz tek şey "MESELE O ZAMAN DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN'DI BU ZAMANDA” Bu emelleri hiç değişmedi. Sadece bu sefer argümanları farklı. Şöyle geçmişi bir hatırlayacak olursak, o zamanlar "TAKSİM" de meydan düzenlemesi gibi basit bir çalışma için geçici olarak taşınıp başka bir noktaya nakledilecek, düzenleme bitince de geri getirilip yerlerine tekrar konacak 3-5 ağaç o gün neden ABD ve AB’yi bu kadar çok ilgilendirdiyse bugün de "BOĞAZİÇİ'NE" "REKTÖR ATANMASI “tüm sebepleriyle benzerlikleriyle aynı şekilde ilgilendirmekte. Lakin bu sefer argümanları "AĞAÇ" değil "REKTÖR” olarak karşımıza çıkmakta. Şimdi o gençler yine en başta masum bir taleple sokağa çekiliyor sonra da asıl emelleri ve nihai hedefleri olan ve onlara boyun eğmeyen “Dik Duran" tüm tuzaklarını ve oyunlarını bir bir bozan "ERDOĞAN’IN “gitmesi için kullanılıyor. Yazık değilmi bu gençlimize. Üstelik o karanlık eller o masum gençlerimizi terör örgütlerinin kucaklarına atıyor ve ben üniversite okuyacağım diyen masum gençlerimiz onlara gaz veren yangına benzin taşıyan "GAYRİ MİLLİ AKADEMİSYENLERİN" tuzaklarına düşüp ve benzer karanlık emelleri olan aynı merkeze çalışan kendilerine muhalifim diyen işbirlikçilerinde yönlendirmesiyle içlerinden asla çıkamayacakları "Kör Kuyulara" atılıyor. Ey "BOĞAZİÇİ" akademisyenleri "Hani siz bilim öğretiyordunuz? Hani siz öğrencilerinizi "VATAN'A" hizmetleri olsun diye yetiştiriyordunuz? Bu mu vazifeniz "KÜRESEL ÇETELERE" hizmet mi? Onlara boyun eğen bir nesil yetiştirmek mi? Buna asla izin vermeyeceğiz. Bu devlet dün olduğu gibi bugün de yarın da geleceği olan gençlerini ne size ne de sahibiniz olan "KÜRESEL ÇETELERE" yedirtmeyecek. Hala anlamadık mı? Evet dün de anladık bugün de anlıyoruz ve biliyoruz ki derdiniz "REKTÖR" Melih Bulu" hoca değil, doğrudan hedefiniz milli iradenin seçtiği "Recep Tayyip Erdoğan'dır." Bilesiniz onu da bu millet size ve sahiplerinize dün "Gezi İhanetin de” sonrası "15 Temmuz ihanetin de" yedirmedi bugün de "Boğaziçi'n de yedirmez yedirtmeyecek..." Oynadığınız oyunu ve sahiplerinizi biliyoruz ve tuzaklarınızı da görüyoruz. Hepsinin bozulması "15 Temmuz" da ki gibi "Cumhurbaşkanı "ERDOĞAN'IN" milletimi meydanlara havalimanlarına davet ediyorum dediği bir "ÇAĞRISINA" bakar bilesiniz. Şimdilik sessizce sizi izliyoruz..."