İnsan insana boşluk bırakır ya da insan insanı doldurur..
Orada öylece duruyordur ve etrafında sayısız insanla bir araya geldiği ortamları vardır. Ailesi kalabalıktır, birçok arkadaşı ile görüşür ve etkinliklere katılır. Fakat boşluktadır.
Her şey tek kuyusuna, kalabalık yalnızlığına çıkıyordur..
Gece uyurken gözyaşı döktüğü günlerin yerini, artık donuk bir hal almıştır. Kalbinin duygu röntgenini çekmek aklına bile gelmiyordur. Biriyle bağ kurabilse, belki duygularını canlandıracak bir neden bulabilir ama herhangi biriyle bağı yoktur.
Burası soğuk da değil, sıcak da değildir..
Alışılmış bir boş vermişlik gibi durumu kabule geçmiştir. Bir mücadelesi kalmamıştır. Sonuçta evrende nokta kadar bile yeri yoktur. Kendine ehemmiyet vereceği ve dost arayışına gireceği gücü ortaya koymuyordur.
Dost, sırdaş, can yoldaşı, hemdert, gönüldaş veya refik..
Sahi, dostluk kavramı ne kadar kullanılır? Kim kime dosttur? Refik nedir? Bu sorgulamaları yapmak için çok geçtir. Bu sözcükler, geçmiş çağa aittir ve onun dünyasında yer edinememiştir. Nerede yetiştiğini, hangi okullara gittiğini, en etkilendiği kişilerin kimler ve yüzünü güldüren etkinliklerin neler olduğunu duymak isteyen biri hiç mi denk gelmemiştir? Hayatına böyle bir kişi uğramadıysa ve rast gelmediyse, şimdi bu dünyaya aidiyet nasıl duyabilir?
Birisinin kendisini anladığını hissetse, dolacaktır..
Kendisinin ilgi alanlarını merak eden, en çok hoşlandığı şeyleri soran, geleceği hakkında düşüncelerini alan veya çocukluğunda neyle mutlu olduğunu öğrenmek isteyen biri olsa ona can suyu verecektir. Bu can suyu, tohumlarını tek tek yeşertmesinin sebebi olacaktır. Artık onu gören ve kendisini görmesini sağlayan biri var diyelim, gece üzülüp bir şeye ağlamak bile anlam kazanacaktır.
Her birey özeldir ve onu anlamak için dinlemek ve gözlem yapmak gerekir.
Birbirimizi görerek anlaşıldığımıza inandığımız ve yalnızlığımızı giderdiğimiz ilişkilerimizin olmasını diliyorum..