İlk bin yılın sonlarından beri, insanlığın uyanık ve yarı uyanık dönemlerinde sayıkladığı yalıtılmış korkusudur kıyamet...
Ademden bu yana nankörlükle itham edilmişliğinin gizil intikamını, kıyamete gidişi hızlandırmak gayretiyle birleştirmiştir şimdilerde yeni nesil modern insan adlı mahlukat....
Akli fukaralar ; göktaşlarından, yanardağlardan, virüslerden ve nükleer felaketlerden bir final senaryosu çıkarma hususunda maharetli sayılsalar da esasında her insan en azından kendi sonunu getirebilecek azamettedir.., Nitekim ikinci bin yılın sonlarında iddialı ve geniş katılımlı provalarla kıyamet mizansenleri üzerine çalışılmıştır..
Eski hadis ehli mutasavvıflar havada asılı duran kehanetleri atmosferimizde bıraktıklarından olacak kafamızı her çarptığımızda şüphe ve kuruntularla zanlara savrulmaktayız..
Konfor adı altında insanın insandan kaçarak gayri farkındalık içerisinde yalnızlaşacağı bir dönemden bahsetmişler diyemeyiz.., Ancak toplu şuursuzluğun, sayısı ziyadesiyle azalmış bireysel şuuru mahkum edeceği bir çağdan bahsettiklerini bilmekteyiz.. En ihtişamlı sürü olmak uğruna insan evladının tüm hayvan sürülerinin ve türlerinin sonunu getirmekten utanmayacağı bir dönemden bahsedildiğini okumadım.., Ancak adalet uğruna musibetlerden medet umanların çoğalacağı zikredilmiştir... Şeytan, en görkemli kalesi olan kapitalizmin surlarında toplumların önderlerinin nöbet beklemesinden dolayı kibir sınırlarında gezinmekte iken, surların dibinde bekleyen halk için anestezik uygulamalar kapitalizmin uğraş alanı olmuştur.. Şeytan makinenin çıkış tünelinde ürün kontrolüyle yetinebilir artık....
Peki ya alimler.., kadavralarını toprağa bağışlayan değerli zatlar insana ayna olmakla mükellef görmüşlerken kendi benliklerini.., şimdilerde değerli taşlar ve madenlerle süslenmiş donuk ve vasıfsız bir cevhere itaati salık verenlere alim denir olmuştur..
Esasen insanın ihtiyacından fazlasına sahip olma isteği eski bir nefs mücadelesi alanı iken, ruhların kanseri kapitalizm sayesinde vazgeçilmez düstur olarak sorgulanamaza kaydırılmıştır.., Neye ihtiyacın olduğunu reklam yoluyla sihir görselliğinde sana sunan sistem, ayrıca nisyan yoluyla kollektif hafızayı yok etme peşindedir...Köleliğin kaldırıldığı çağlara geri gitmekle lanetlenmiş bu toplum için serbest piyasa ekonomisi adı altında kutsal bir yalana ibadet edilir olmuştur.., Kağıt ve madenlerle üzerine değer biçilen emek, hiç farkında olmadığı değiştokuşlar sayesinde hızla değersizleştirilmektedir.., Ve insansı yeni nesillerin makinelerle kurduğu bağımlılık ilişkisi, eski nesillerin türdeşleriyle kurduğu bağlılık ilişkilerinin de ötesine geçmiş, cam ekranlarla hipnoz hazzı diğer tüm insani etkinliklerin ve kültürlerin yerini almıştır.., Diğer bir eksende, kadim dinler ve ideolojiler kanla beslendikleri ikinci bin yılın ardından para ile ağızlarını tatlandırmaktan utanmamaktadırlar..
Peki ya insan..., sırtını yasladığı azığındaki din, ahlak ve erdemi kaybettiğini göremeyen insan, son iman kırıntıları da ömür torbasından akıp gitmekteyken yerçekimine hiddetlenerek ahmaklığın sınırlarında gezinmektedir şimdilerde.., Ebu Nuaym aktarımına göre peygamberimiz ahir zaman için şöyle demiştir ; Bir zaman gelir ki, alimler fitne çıkarır, camiler ve hafızlar çoğalır ama hakiki alim bulunmaz..
Tanıdık gelebilir..., Kader matematiğinin, insan tedrisatının akıl kalemiyle çizdiği belli belirsiz şekil ve sayıların ötesinde olduğunu biliyoruz..., Geriye kalan ve meleklerin dahi merak ettiği şey hislerimiz ve ahlaki seyrimizdir..
Peki ya kaza ve kadere iman ettiğinden bahseden müminler, toprak çağırdıkça anksiyete tedavisine koşarken bu işte bir yanlışlık var mıdır diye bir düşünce taşırlar mı şimdilerde...? Kendi küçük kıyametinin şiddetinden kurtulmak için evrensel kıyamet bulmacaları çözmeye yeltenmek, ilkel ancak kudretli bir savunma mekanizmasından medet umma davranışından başka ne olabilir ki...Belki de kıyamet çoktan başlamış ve insanlık yitirilmiş umutlar ormanında hezeyan çiçekleri koklamaktadır...