Ülkemiz hala kabuslar, bunalımlar içinde.. Olağanüstü Hal’den yararlanarak çıkarılan KHK (Kanun Hükmünde Kararname) lerle yapılan hukuksuzluklar hız kesmeden devam ediyor.. Sorgusuz sualsiz görevden almalar, kapatılan bir çok milli kurum, askeri okullar, askeri hastaneler, çağdaşlığa yakışmayan uygulamalar.. Cumhurbaşkanının “at izi it izine karıştı” nitelemesi yaptığı bu ortamda, bütün bunlar “terör örgütü ile mücadele” esbabı mucibesine dayandırılıyor.. Üstelik Ohal 3 ay daha uzatılacakmış..
Yüreklerimiz böylece dağlanmaktayken, Cumhurbaşkanı Tayyip Bey, iki gün önce yepyeni bir gündem değiştirme konuşması daha yaptı.. Nereden aklına geldiyse, Lozan Anlaşması aleyhinde, ağır sözler sarfetti.. Daha iki ay önce, “Cumhuriyetimizin tescil belgesi, devletimizin tapusu” dediği Lozan sözleşmesi hakkında, bu defa; “Ege adalarımızı yabancı ülkelere bıraktıran hezimet belgesi..” falan demeye başladı.
Öf! Bunaldık, yeter artık bütün bunlar! diyordum ki..
O esnada telefonuma bir mesaj geldi.. Türkiye Spor Yazarları Derneğinden geliyordu.. 30 Eylül Cuma günü derneğimizde bir açılış kokteyli varmış.. Dernek Başkanı beni de oraya davet ediyordu.. Hep sporla içiçe yaşamama rağmen, kurucularından biri olduğum derneğimize pek fazla yolum düşmüyor, uzun yıllardır gidemiyordum.. Hanıma sordum, onu da istekli görünce gitmeye karar verdik.
.. Ve Basınköy’den hareket ettik.. Trafik yoğunluğu, araba arızası falan derken sonunda derneğimizin bahçesinden girdik.. BaşkanOğuz Tongsir, eski Başkanlardan yeğenim Seval’ın eşi olan Nezih Alkış bizleri karşıladılar.. Altmış yıllık eski dostlar; Demir Feyizoğlu, Ergüder Tırnova, İlyas Namoğlu, Atilla Gökçe, Şevket Uygur, İsmet Akkoç herkes orada.. Havuz başındaki yürek rahatlatan o ortamda biraz kendime gelebildim..
Eski günleri, bu derneği kurduğumuz tarihleri, spor yazarlığının eski günlerdeki halini ve bugünkü manzarasını düşünüp karşılaştırmalar yaptım, duygulandım.. Hukuk Fakültesi talebesi olarak derneğin Tüzüğünü yazdığım o yıllarda, ek gelir için Hilton’da bellboyluk yapan arkadaşlarım, benim o zamanki aylığımın 75 lira olduğunu öğrenince, “biz o parayı iki günde kazanıyoruz, spor yazarlığı da neymiş? Gel bize katıl” diyorlardı. Onları, Yeni Sabahta servis odamızın, istıhbaratla, kilişehane arasındaki tek masalık bir koridordan ibaret olduğu günleri hatırladım.. Bir de bugünü, şu ışıklı binalarımızı gururla izledim..
Derneğin kurucusu olan 20 kişiden bugün sadece dört kişi kaldık hayatta.. Yitirdiğimiz ağabey ve kardeşlerimiz, masadakilerden gizlemeye çalıştığım hüzün damlaları dolu gözlerimin önüne geldiler.
Anılarım canlandı.. Rakımı yudumlamaya başladım.. Moralim biraz yerine geldi..
Sonra Coşkun Sabah sahneye çıktı.. Hep bizim gençlik günlerimizin şarkılarıyla içimizi ferahlatıp coşturuyordu.
Hem şarkı söylüyor, hem de zaman zaman hatırlarına anlatıyordu.. Fenerbaçe’den, Galatasaray’dan söz etti.. “Eee Beşiktaş”, diyordum, ben de..
Nihayet onu da programın sonlarına doğru çözümledim.. Beşiktaş’ın tarihi Eski Dostlar şarkı mı, türkü mü, çok sevdiğim o parçayı söylemesini istedim Coşkun Sabahtan..
Eski dostlar.. Eski dostlar.. Unutulmuş birer birer.. Ne bir selam ne bir haber.. diyerek başladı.. Artık canlanan anılarım beni de coşturuyordu.
Tabii ilk aklıma gelen kişi Hakkı Yeten oldu. Beşiktaşlıların yani bizlerin Baba Hakkı’sı.. Türk futbol tarihinin en önde gelen kişilerinin en başındaki bir isim..
Yunanistan doğumlu olan Hakkı Yeten, 1931-47 yılları arasında Beşiktaş’ta futbol oynamıştı.. 439 maçta attığı gol sayısı 382. Döneminde gol kralı da oldu. Futbolu bıraktıktan sonra, 1948-51 yılları arasında Beşiktaş’ta Teknik Direktörlük yaptı.. 1967-68 arasında Beşiktaş Kulübü başkanı seçildi. Federasyonlarda görev aldı, mesleği olan avukatlıkla uğraştı.
Baba Hakkı ile Kulüp Başkanlığı ve avukatlık yaptığı günlere ait pek çok hatıralarım vardır.. Bunları Ben Spor Yazarı İken isimli kitabımda(*) anlatırım..
Hakkı Kaptan, sert mizaçlı, herkesle fazla samimi olmayan, resmi biri idi. Çok az kimse ile samimiyet kurardı. Akşamları, sayısı beş altıdan ibaret olan samimi arkadaşları ile Tepebaşındaki veya Kumkapı’daki içkili gazinolarda buluşur, onlarla birlikte yemek yerdi. Rakısını içerdi. O toplantılarda ara sıra ben de bulundum. Kumkapı’daki mekanı Çamur Şevket lakaplı Şevket Usta’nın Karakartallar lokantası idi. Geç saatlerde lokantaya devamlı gelen bir türkücü, ikinci kattaki masada bizleri görünce, Baba Hakkı’nın türküyü istemesini beklemeden hemen Eski Dostları söylemeye başlardı..
Rahmetli Baba Hakkı’yı hatırlayınca, Beşiktaş’ın 1946 yılındaki o meşhur Harbiye maçından söz etmeden geçmek olamaz.. O maçı uzun yıllar Beşiktaş’ta masörlük yapan Zeki Er şöyle anlatırdı:
“Beşiktaş, Ankara'da Harbiye takımı ile yaptığı önemli maçın ilk devresini 3-0 mağlup kapatmıştı.. Haftaymda soyunma odasına gelindiğindeHakkı Kaptan patlamaya hazır bir bombaydı sanki.. Saldırmaya hazırlanan bir aslan gibi yelelerini savurarak, soyunma odasındaki sessizliği bozarak:
«Bu maç alınacak.. Bütün Türkiye'ye Beşiktaş'ın kim olduğunu bir kere daha anlatacağız.. Eğer bu maçı kaybedersek, (malzemeci Mustafa Dayı'ya dönerek) "Ver İstanbul'a dönüş treni biletlerini Mustafa.." deyip biletleri aldıktan sonra futbolculara:
- Size şerefimle söylüyorum, bu biletleri yırtarım, yaya dönersiniz İstanbul'a.. demiş..
Ve İkinci yarıya çıkan Beşiktaş sahada adeta coşarak 6 gol atıp sahadan 6-3 galip ayrılmış..»
İşte Baba Hakkı buydu. Gecemiz sona ererken de “İzmir’in kavakları” ile kapanış yaptırırdı.
Eski Dostlar türküsü sonraki yıllarda Süleyman Seba’nın da sloganı olmuştu.. Onu da başka zamanda anlatmak üzere..
HAKKI YETENLE GÖRÜŞÜYORUM: Yeni Sabahta spor muhabiri olduğum günlerde Hakkı Yeten’in avukatlık yazıhanesine gider, en güzel bilgileri orada ondan alır, röportajlar yapar, gazeteye gelip yazardım. İşte o konuşmalarımdan birindeyim.(Ben Spor Yazarı İken kitabım. Syf: 164)
HAKKI BABA OMUZLARDA: O tarihlerde futbol sportmence oynanır ve izlenirdi. Ve tribünler de tıklım dolu olurdu. Dolmabahçe Stadının tribünlerinde Beşiktaşlı, Fenerli, Galatarasaylı seyirciler yan yana maçları izlerler, takımlarını desteklerle maçlardan sonra futbolcular sportmence sahadan ayrılırken, tribünlerdeki manzaralar dostça olurdu. Bu fotoğrafta Hakkı Yeten’i, bir maçtan sonra Beşiktaşlı Şükrü Gülesin ile Fenerbahçeli Kamil’in omuzlarında görüyorsunuz. (Ben Spor Yazarı İken kitabım Syf: 88)
(*) Ben Spor Yazarı İken/Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]