3 seçime birden yaklaştığımız demokrasi treninin en sessiz, en renksiz kompartımanı medya!
Öylesine hizaya dizilmiş, öylesine sürprizlerden uzaklar ki…
Sadece tribün izleyicisi oldukları bilindiği için; Gazeteciler bile medyanın ne yapıp-yapmadığını zırnık merak etmiyorlar!
Radarları kapalı toplumun koltuğa yayılışı en çok medyayı mutlu ediyor.
Sorgulayan yok!
İrdeleyen yok!
Hesap soran yok!
Yok oğlu yok!
Patronlar ticaretine, yöneticiler keyfine bakıyor!
Emekçiler ezilmelerine alışmış, patron zincirlerinden kurtulacakları günü Enternasyonal marşı yerine Ajdar’ın, “Nane Nane” şarkısı ile bekliyorlar!
Hele muhafazakar medya!
Muhafazakar medyanın yetkilileri muhafazakar bile değiller!
Çoğu Cuma vakti kaçacak delik arıyor!
1 saatliğine çoğu arazi, telefondaki kadın sesi hep aynı;
- Aradığınız numaraya ulaşılamıyor!
İktidarın her sarsıntısında, muhafazakar medyanın yöneticilerinin, “Benim AKP ile işim olmaz. Rica ettiler, geldim. Ekmek parası işte!” sözlerini işitmeyen çok az kulak var!
Ama hala birilerinin kulağı var duymuyor, gözleri var görmüyor!
DÜMBÜLLÜ'NÜN ORTA OYUNU SANKİ...
Sağlı sollu öylesine komik, öylesine çocuksu sosla arsızlığını gizleyen bir medyamız var ki!
İktidarı destekleyen medyaya, “Sen yandaşsın!” derken, direk CHP’ye bağlı kanalında demokrat gazetecilik oyunu oynuyorlar!
Evet o yandaş ama sen de yoldaşsın arkadaş!
İkiniz de birbirinizden betersiniz!
İsmail Dümbüllü’nün orta oyunu gibi!
Tencere dibin kara, senin ki benden kara!
Hele TV’ler!
Aman ya rabbi!
3 tane “iktidarım çok yaşa!” diyen sağda, 3 tane, “Muhalefetim çok yaşa!” diyen solda!
Ortada konuklara ne soracağı kağıda dikte ettirilen moderatör (!) ortada…
Başlasın orta oyunu…
Bu mu?
Ya da;
Bu ne Allah aşkına?
Komik, çok komik olduklarını umarım biliyorlar!
Toplumsal kamplaşmayı siyasetin başlattığı doğru ama bu kamplaşmayı derinleştiren işte bu yandaş ve yoldaş takımı!
Hele bir de süs biberi diye ekrana yerleştirilen gazeteciler var ki, dayanılır gibi değiller…
CÜMLE ALEM DE, CÜMLELER DE YORGUN...
X ekranı mesela… Herkes biliyor ki, elinden gelse iktidarı bir karış suda boğar. İşte o kanal alıyor bir iktidar yandaşını ve…
“Ahan da demokratlık görsün gözünüz!”diyor!
Tersi de her gün yaşanıyor;
İktidarın rotasından çıkmayan kanal, alıyor yoldaşı, koyuyor ekrana süs biberi diye…
“Ver Allahım ver!”
İyi de meselenin demokratlık ya da iktidar destekçiliği olmadığını herkes biliyor!
Meselenin, dostlar alış verişte görsün, “Aman ha iktidar radarına girmeyeyim, muhalefete sinyal çakayım!” olduğunu cümle alem biliyor ve yalnız cümle alem değil, bu durumdan cümleler bile utanıyor.
Takiye bile zıvanadan çıktı artık…
“Kullanmayın beni, sizin ağızlarınızda daha bir eğreti duruyorum…” diye feryat ediyor.
Türk medyasının ezici bir çoğunluğu hep kalleş oldu.
Para ve gücün dışında rotası olan medya gurubu belki 1, belki 2 tane olmuştur…
Cumhuriyet tarihi boyunca Türk medyasının siyaseti yönetmeye talip olmaktan vazgeçmediği sır değil.
HER ŞEY ADAM YERİNE KONMAK İÇİN!
Hatta varlık nedeni olarak gördü.
İdeolojik kurgusunu devam ettirmek için…
Siyasetle para kazanmak için…
Ve elbette kronik hastalığı, “Adam yerine” konmak için…
Ve daha neler neler için…
Onlarca meslek büyüğümüz var.
Bir tanesi de çıkıp, “Nedir bu yandaşlık-yoldaşlık… Utanmıyor musunuz?” demiyor/diyemiyor.
Şu denilebilir;
Şartları görmüyor musun?
Görüyoruz ama siyaseti de biraz siz baştan çıkarmıyor musunuz?
İktidarı destekleyen medya, iktidara…
Muhalefeti destekleyen medya, muhalefete zarar vermiyor mu?
İktidar dediğimiz de yalnızca siyasal iktidar kavramını mı anlamalıyız?
Bir de medya iktidarı yok mu?
Ve o iktidarını, o koltuğu kaybetmemek için her şeyi yapan, daha fazlasını yapmak için pusuda bekleyen…
Sağ-sol medya güncellenmeden hiç kimseye huzur yok.
Hele onur hiç yok!