" Karşılıklı olarak birbirinin nevrozunu kaşıma ilişkisinin yaşanmaya başlayacağı dönemlerin fitili , Şah İsmail'in Osmanlı tahtının altı aylık sahibi Yavuz Selim'e gönderdiği ceviz ağacına sanatsal işlemeli hediye sandığının açıldığı 1512 yılının Kasım ayı başında ateşlenmişti..; Saray avlusunda açılan sandığın içinden paha biçilmez süs eşyaları ve takılar , özel dokumalardan kaftanlar ve kıyafetler çıkar.., Bu esnada sandıktan etrafa kötü bir koku yayılmaktadır ki , Yavuz Selim'in çocukluk arkadaşı ve sırdaşı Kenan Paşa kokuyu alır ve sandığa yaklaşır. İlkin bir sabotajdan şüphelense de sandığın dibini görünce tiksinti duyar . Sandığın dibinde domuz leşi bulunmaktadır.., Haberci henüz başı omuzlarında iken ileri atılıp af diler ve sandıktakilerden haberdar olmadığına dair yeminler eder .., Hiddet halindeki muhtemel durumu ve hesap edilemeyen tepkisel davranışları bilinen Yavuz Selim , sakin bir sesle haberciye dışarı çıkıp cevabı beklemesini söyler. Kenan paşaya da çocukken beraberce severek yedikleri güllü lokumlardan bir kutu hazırlatmasını tembihler. Ve sandığın tabanına da " Herkes yediğinden ikram eder " yazdırır .., Ancak eski bir Türk soyundan gelen Şah İsmail aslında Yavuz Selim'e ; " Ya devlet başa .., Ya kuzgun leşe ..! " demiştir.., Bir süredir aralarında geçen edebi düzeyi yüksek atışma ve yazışmalar artık son bulmuştur. Nevroz eşiğinin aşılıp , sanatsal kaygıların yerini savaşsal kaygılar almıştır.., Bu diş bilemeyi duyan Papa , kendi dönemi ritüellerince şükre gelmiştir.., Sonraki bir yılda tahtını sağlamlaştırmak nedenine binaen iki kardeşini ve yeğenlerini öldürecek olan Yavuz Selim, yaklaşık bir altı aylık yas reaksiyonu ve depresyona girmek durumunda kalmıştır.., Sonraki dönemde ise sönmeyen o fitilin peşine düşer ve Safevi devletine resmi yoldan savaş ilan ederek Güneydoğu'ya doğru harekete geçer.., İzmit konaklaması esnasında bir ferman yazarak Şah İsmail'e gönderir. Fermanda şunlar yazılıdır ; " İslam büyüklerine küfredip fitneler çıkardınız.., bunun cezası katliniz olup üzerinize yürüyorum.., İşgal ettiğiniz Osmanlı topraklarını geri verin ! " Şah İsmail fermanı getiren haberciyi öldürtür ve yazdığı bir nağme ile cevap verir ; " Er isen meydana gelirsin biz de intizardan kurtuluruz " .., Nağme ile birlikte kadın kıyafetleri ve yaşmak göndermesi cabasıdır.., Sonraki bir kaç meydan okuma edebiyatlı mektuplaşmaların nihayetinde artık ; Çaldıran bölgesinde savaş yapılır.., Osmanlı ordusu zaferi kutlasa da , Yavuz Selim ve Şah İsmail arasındaki nevrotik ilişki tam olarak nihayetlenmeyecektir.., Savaşı yorumlayan bazı tarihçilere göre top ve tüfeğin , kılıç ve ok karşısındaki beklenen zaferidir .., Sonraki yıllarda Osmanlı'nın menzilinin dışında yaşamaya özen gösteren Şah İsmail , dönem yazışmalarında , barış yanlısı şiirler dahi yazar.., Yavuz Selim Mısır'ı aldığında ; " Sen arzın İskender'isin " şeklinde kinayeli methiyeler dahi gönderir .., Dönemin henüz zenginleşemeyen Avrupa'sına karşı iki büyük Müslüman devleti , biraz narsistik karşı mücadele ve biraz da mezhepsel itkilerin keskin misillemeleri ile , savaşmak durumunda kalmıştır .., İki medeniyet , karşılıklı şekilde birbirini mülhit , müşrik ya da kafir olarak niteleyip katliamları meşrulaştırmışlardır ..Zaferin nişanesi olarak kendisini ; " Halife-i Ruy-i Zemin - Yeryüzünün halifesi " olarak tanımlayan Yavuz Selim , artık dünyanın doğusunun nevrozunda yaşanan rakipsizlik fikri ile baş başa kalmıştı belki .., Diğer yandan ; Her biri kendi mezhebinin şeyhleri ve alimlerince eğitilmiş , dörder dil bilen ve iyi derecede satranç oyuncusu iki büyük lider ; kendilerine hükümranlık yolunu açan tüm yeteneklerinin diyeti olan şahsi nevrozlarının akıbeti gereği , toplumsal travmaya müsamaha ile bakarak tarihin sayfalarında tekrara düşmüş bulundular .., Bu anlatılan satrançta aslında , şah mat olan İsmail değil , beş yüz yıl sonra dahi o topraklarda huzuru tesis edebilmeyi beceremeyecek onlarca nesil peyda eylemiş olan İslamiyet'tir..! "
EK ANALİZ : İskender , Atilla , Cengiz Han , Timur , Fatih , Yavuz , Napolyon , Atatürk , Hitler , Stalin ve sayılabilecek kadarının hemen tamamı liderlerin, gerek çocukluk dönemi ve sonrasında gelişen yaşantılarla gerek se de kişiliğin oluşmaya başladığı ilk evrelerde başlayan nevrotik hikayelerle şekillenen bir de arazı mevcuttur .., Popüler bir tanımla ; " Her büyük lider nevrozları ölçüsünce yükselmiştir " de denilebilir .., Doğru zamanlama ile ön plana çıkan liderlik vasıfları ve zafere ulaşmayı başaran kararlılıkları ile büyük liderler , aslında nevrotik biyoenerji yakıtı ile beslenmektedirler .., Bu topraklarda ; yüksek zekalarının ve sezgilerinin bir bedeli olarak ; sosyal yaşamda uyumsuzluk , yalnızlaşma ,melankoli , kalıcı vesveseler veya kibirden sıyrılamama , vicdani körelme , batıl yöntemlere meyletme , kan görme dürtüsünü engelleyememe gibi yaşantı örneklemlerinden geçmek zorunda kalan lider tipleri binlerce yıldır var oldu .., Ve görünen o ki var olmaya devam da edecek .., Oysa ki ; bir yüceltme sapması dönemi ile birlikte , kişisel nevrozlardan toplumsal psikozlara gidişin hızlandığı bahse konu coğrafya , beş yüz yıldır aynı hikayelerin farklı mizansenlerini mülk alemine sunmaktadır zaten .., Diğer bir bakışla da ; Yüceltme sapmaları ile kendisine unvanlar bahşeden büyük bir lider aslında , Tarih sayfalarının bulunduğu kitaba göre muamele görmeye katlanırken , büyük günahları , veballeri ve insanlığa karşı suçları karşısında yargılanmayı geciktirdiği sürece büyük liderdir ..!