Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Geçtiğimiz Cuma, namazımı kıldım, Yayınevime dönüyorum.. Yolda bir yandan da camide imamın söylediği yardım toplama işini düşünüyorum.. Hoca, Yemende üç yıldır devam etmekte olan iç savaştan söz etmiş, orada binlerce çocuğun açlıktan öldüklerini anlatmış, onlar için yardım toplanıp oraya gönderileceğini söyleyerek bizlerden yardım etmemizi istemişti. Yardımlarımızı yaptık.
Hocanın sözünü ettiği iç savaş, Yemende, İran ve Suudi Arabistanlılar arasında üç yıldır devam ediyor. Bu savaş yüzünden Yemen halkı adeta açlıktan kıvranıyor..
İslamiyet’in bu kutsal kentindeki acı durum karşısında, sessiz kalmak, o savaşı derhal durdurmamak Türkiye dahil, bütün Müslüman ve hrıstiyan devletler için tam anlamı ile bir yüz karasıdır.
İşte bunları düşüne düşüne, camiden Yayınevime geldim.. Aylar önce başladığım e-Kitap çalışmalarıma devam ediyorum.. Bütün kitaplarımın e-Kitap pdf.lerini bitirinceye kadar devam edeceğim yönündeki kararlılığımı bir kere daha tekrar ettim.. Ve geçtim bigisayarımın başına.. Başladığım KOMİTACILAR ve KELİLE ve DİMNE isimli kitaplarımı elime aldım...
Hem alışmama devam ediyorum, bir yandan da TÜRKTİME’a yazacağım bu haftaki yazımı düşünüyorum.. Bir süredir yazdığım gibi, bazı kişi ve olaylara ışık tutacak bilgileri o kitaplardan alıp sizlere de sunma uygulamamın en iyisi olacağı kararımı tekrarladım.
İşte şimdi oralardan bazı satırları sizlere de nakledeceğim, birlikte okuyalım.
Daha önceki bir yazımda, Komitacılar kitabından Mithat Paşa ve 2. Abdülhamit bölümünü nakletmiştim. En iyisi yine ondan devam edeyim..
Mithat Paşa, Padişah Abdülaziz’i sevmeyen ve Padişahı tahttan indirmek için kurulan Serasker çetesi isimli dörtlü çetenin bir üyesi idi. Sonunda da çetecilerle işi başarmışlar, Abdülaziz’in yerine 5. Murat’ı Padişah yapmışlardı. Murad da 3 ay tahtta kalabilmiş, akli dengesi bozulduğu için onun yerine 31.8.1876’da 2. Abdülhamid getirilmişti..
… Balkan Komitacılığı Abdülhamid'den bir asır önce memlekete musallat olmuş bir politika metodu idi. O, yani Sultan Abdülhamid bu metotla yere serilen İmparatorluğu, sırf kendi zekâsını işleterek az çok diriltmiş ve komitacılıkla boğuşa boğuşa ayakta tutmuştu.. Komitacılar bu satırlarla devam ediyordu.. Ordan devam edelim:
2. Abdülhamid, Sadrazamı Rüştü Paşa’ya soruyor: (sa.483):
— Mithat Paşa hakkında teminat verebilir misiniz?
Rüştü Paşa: — Kendimden şüphe ederim, Mithat Paşa hazretlerinden asla şüphe edemem.
Bu cevap üzerine Padişah, istifa eden Rüştü Paşa’nın yerine, istemeye istemeye Mithat Paşa’yı Sadrazamlığagetirdi ve mührü ona teslim etti..
Bu gelişme üzerin, yurt içi ve dışındaki Yeni Osmanlılar bayram yaptılar. Ama Mithat Paşa da Sadrazamlıkta sadece üç ay kalabildi.
Sebebi, Komitacılar sa. 508’de şöyle anlatılıyor: “İngilizlerin etkisi altındaki Mithat Paşa, ile Padişah Abdülhamid’in arası kısa sürede bozuldu. Ve Padişah cesurane bir müdahelede bulundu. Mithat Paşa’yı herkesin en kudretli sandığı anda, uçtuğu göklerden yere indirdi ve memleket dışına fırlattı attı..” (13 Aralık 1878)
93 Harbinden sonra Edirne ve Ayastefanos antlaşmaları imzalandı. Nihayet 13 Şubat 1878’de 1876 Anayasasını yürürlükten kaldıran 2. Abdülhamid, Meclis-i Mebusan’ı kapattı 30 yıl sürecek 2. Abdülhamid istibdat dönemi başladı.
Komitacılar(*)daki Abdülhamid konusuna burada son vereyim.. İleride başka vesilelerle de temas ederiz..
KELİLE ve DİMNE’ye geçeyim ve oradan da bazı satırlar nakledeyim.
KELİLE ve DİMNE, ünlü Hint filozofu Beydeba’nın yazdığı bir eserdir. Eserin ilk tercümesini Türkçeye Ömer Rıza Doğrul çevirmiş ve yayınevimizce basılmıştı. Sonra Serhat Toker, eseri İngilizce’den yeniden çevirdi.
Yayınevimizce ilk basılan Ömer Rıza çevirisinde, üstad eser hakkında şu bilgileri verir:
“Bu eser, doğu kafasının yarattığı ölmeyen abideler arasındadır. Eserin aslı Sanskrit dili (Hint-Avrupa) dili ile yazılmıştır.
Eserin Türkçe’ye tercümesinin yapılmasına 2. Abdülhamid karar vermişti. Bu konuyu Ahmet Mithat Efendi, Hülasa-i Humayunname’nin önsözünde şöyle anlatır:
“Eserin Türkçeye çevrilmesi kararını 2. Abdülhamid vermiş ve ona kendi kütüphanesindeki kitabı göndererek, Ahmet Mithat bu nüshayı esas alsın, bir tanıtım yapsın, anlaşılmaz bölümleri açıklasın, eser kolay anlaşılır şekilde tercüme edilsin” emrini vermişti.
Kitap tercüme edildikten sonra, Matbaa-i Ameride bastırılmıştır.”
Kitapta önce Beydeba’nın bu kitabı yazma sebebi anlatılır ve denilir ki;
“Hint Padişahı Debşelim'in, Filozof Beydeba'ya Kelile ve Dimne kitabını yazdırmasının sebebi şu idi:
Büyük İskender, batı tarafındaki hükümdarların işini bitirip doğu tarafındaki Fars vesair ülkelerin hükümdarlariyle çatışmak üzere hareket etmiş, Fars hükümdarlarından kendisine her meydan okuyanı tepelemiş, barış diliyenle barışmış, en son kalanların hepsinin üstüne yürümüş ve bütün düşmanlarını yenmişti. Onlar da bu yüzden parçalanıp dağılmışlar ve perişan olmuşlardı. Bunun üzerine İskender, Çin ülkelerine karşı hareket ederek, yolu üzerine düşen Hint hükümdarlarına baş eğdirmek, onu da hâkimiyeti altına almak ve kendi dinine sokmak istedi. Bu sırada Hindistan'ın başında güçlü bir Padişah bulunmakta idi ve adı Fur idi.
İskender, Hint hükümdarı Fur’a yeniden elçiler göndererek onu teslim olmağa davet etti ve üstünlüğünü Kralın kabul etmesini istedi. Fakat Hint Kralı da, İskender'e karşı gelmekte ve onunla savaşa girmekte ısrar ettiğini gösterdi. Hindistan Kralı fillerini öne katarak İskender'e karşı yürüdü. Fillerin ilerlemesi üzerine İskender'in adamları da sırtlarında süvari kılıklı heykeller taşıyan bakırdan dökülme atların içini tutuşturarak ileri sürdüler. Filler, bunların üzerine saldırdılar ve hortumlarını dolayarak bunları yere vurmak istediler..”
… Bu eseri eski Farsçadan, Arapçaya çeviren, belki bir dereceye kadar yazan Abdullah İbn-El Mukaffa’dır. Türkçeye bu Arapçasından çeviri yapılmıştır. El Mukaffa, Arap edebiyatının en kuvvetli şahsiyetlerinden, İran kültürünü Arap âlemine yayma hususunda ebedî başarılar kazanan, ölmez simalardan ve kendi devrine göre büyük sosyal devrimcilerden sayılmağa lâyık bir adamdır..
Neyse sütunum doldu galiba.. Ama yazımı bir sonuca bağlamadan sonlandıracağım. Yani böylelikle hep boş laflar ettin derseniz, kabul edeceğim.
Burada keseyim, isterseniz ilerdeki yazılarda bunlardan yine söz ederim.
Cuma günü camide para toplama sebebi olan Yemendeki Suudi-İran iç savaşından söz ederek yazıma girmiştim.. Beydaba’nın kitabını var eden El Mukaffa’nın son söylediklerine acaba bugünküler ne diyorlar? Diye sorup son noktayı koyuyorum..
(*) Osmanlı İmparatorluğu’nda Komitacılar/Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Toker
Yayınlari. www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
(**)KELİLE ve DİMNE/Beydaba- Toker Yayınlari. www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 13235 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |