Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Zaman tuhaf bir kavram.
İzafi olduğu bile yakın zamanda ortaya çıktı.
Mekan olmayınca zaman… Zaman olmayınca mekan yok!
Keyfin iyiyse zaman hızlı. Keyfin kötüyse zaman yavaş!
Bu girizgahın nedeni, zamanın ruhu kelimesini sakız gibi çiğneyip, sakızın şekeri bitince yere tükürülmesinden…
Zamanın ruhu ne sağ, ne sol istiyor!
Zamanın ruhu, iyi insan/kötü insan kavramının berraklaşmasını istiyor.
Gerçeği ayak sesinden tanıyan bir toplum, gerçeğin tüm vücudunu görse dahi burun kıvırır, küçümser, tanımlayamaz hale geldi.
Gördüğüm tam olarak şu;
Gerçek ile yalan arasındaki fark zar kadar inceldi/inceltildi…
Bunu salt, “Gerçeği zehirlemek, algı oyunları ile” izah etmek mümkün değil.
Herkesin kendi çıkarı, gerçeğin kendisi haline geldi.
Gerçeği aramak için zihin konforunu bozmak, bazen fabrika ayarları ile oynamak lazım.
Bu da emek istiyor.
Emek deyince…
Türk sağı ve Türk solunun tarihsel yanlışlarının bu gerçeklik ayarı ile oynadığı tespitini es geçemeyiz…
Türk sağının tarihsel en büyük hatası, “EMEK” kelimesinden ürkmesi oldu.
Emek… Emekçi…
Ekmek… Ekmekçi gibi bir şey aslında…
Türk sağı ayakta uyuyunca, patentini Türk solu aldı.
Türk solunun bu noktadaki hatası, emek patentini ulusal bir karaktere büründürememesi oldu…
Oysa aynı Türk solu gibi, Türk sağı da emekçiydi…
Tarlada… Bahçede… Fabrikada…
Yan yanaydılar…
Yine Türk sağı sivil toplum olgusundan da ürktü…
Türk solu etkin sivil toplum dernekleri kurdu…
Türk sağı baktı olmuyor, Türk solunu taklit etti.
Biraz dağınık gidiyoruz ama…
Türk sağı gazete/medya işini de beceremedi.
Tercüman’ın dışında hafızlara kazınan tek bir yayın organı çıkaramadılar.
Türk solu içeriğinden bağımsız olarak yazıyorum, etkili gazeteler çıkarmayı başardı.
Türk solunun tarihsel yanlışlarından birisi de, muhafazakar kesimi küçümsemesi, dudak bükmesi, onları toplumun ikinci sınıfı olarak görmesiydi.
Siyasi olarak muhafazakarların tepesine balyozlar indiren Türk solu, başörtüsü zulmü olduğunda bir çok sol görüşlü gençler, başörtülü sınıf arkadaşlarını hocalarının aksine korudular!
Ne acayip savrulmalar değil mi?
Türk solunun din mefhumunu küçümsemesi ne kadar basit, gayri ahlaki ise…
Türk sağının da dini siyasete, çıkarına alet etmesi o denli yıpratıcı ve gayri ahlaki oldu…
Peki, gele gele hangi noktaya geldik!
Zamanın ruhu adil, sulandırılmamış bir adalet istiyor.
İllaki zamanın ruhundan bir final yapmamı istiyorsanız…
Sağ/sol kavramlarının bile artık bir bölücülük olduğunu görmüyor musunuz?
Yanılmayı çok isterim ama…
Dibe ayaklarımızı vurmadan suyun üstüne çıkamayacak gibiyiz!
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 32434 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|