Her gazetecinin tek bir tatmini vardır: Haberinin manşete çıkıp gündem yaratması. Peki daha fazla ne ister bir gazeteci? Sanırım bunun hep böyle sürüp gitmesini. İşte tam da bu noktada belki en şanslı isimlerden birisi Saygı Öztürk. Çünkü gündem sık sık onun haberleri tarafından belirleniyor. Bu durum Öztürk’ün gazetecilik yanının tatmini açısından şans olsa da öyle tesadüfen oluşan bir şey değil. Küçük haber büyük haber ayrımı gözetmeden koşması, mesleğini “Kural tanımam, yasak takmam, işin içinde haber oldu mu babamın bile gözünün yaşına bakmam” diyecek kadar her şeyin önünde tutması ve haberini “Çöpe atarım ama başkasına vermem” diyecek kadar sahiplenmesi belki bir ipucu olabilir. Sadece ipucu... Daha fazlası mı? Lütfen okuyun…İşte röportajın birinci bölümü…
TURKTİME: 4 günde kitap yazdığınız efsane gibi konuşuluyor ve Emin Çölaşan sizi haber fabrikası, kitap fabrikası olarak niteliyor. Bu işin sırrı nedir? Yemez, içmez ve uyumaz mısınız?
SAYGI ÖZTÜRK: Uzun zaman kitap yazmaya çok korktum. Yıllarca elime çok önemli belgeler geldi. Ama bunları haber yapıp işim bittikten sonra başkalarının eline geçmesin, kimseyle paylaşmayayım diye ne kadar gizli belge olursa olsun parça parça eder atardım. Eskiden belge biriktirme adetim de yoktu. Son yıllarda bakıyorum, herkes kitap yazıyor, kitapları çok güzel ilgi görüyor. Mesela Yavuz Onursal ile Star’da birlikteyken sohbet ederdik. İlla kitap yaz diye baskı yapardı. Zaman zaman kitapevlerine giderdik, orada arkadaşlar bana “Bak herkes ne güzel kitaplar yazmış, sendeki bilgilerin dörtte biri bende olsa ne güzel kitaplar yazardım” derlerdi. Bunlar da benim üzerimde büyük bir baskı oluyordu. Kitapçılara gittiğim zaman aynı lafları duyacağım diye görünmemeye çalışırdım.
TURKTİME: Neden korkuyordunuz?
SAYGI ÖZTÜRK: Kitap yazmak çok büyük bir sorumluluk. Ben yapamam diye düşünüyordum. Biraz da çekingenim. Giderim, yayınevinden beğenmezler, refüze olurum diye korkuyordum. Adam 25 yıllık gazeteci daha birinci baskısı bile bitmedi derler diye düşünüp kendi kendime korkuya kapılıyordum. O yüzden yazamıyordum.
TURKTİME: Bu korkuyu nasıl aştınız?
SAYGI ÖZTÜRK: Devletin Derinliklerinde kitabım bir röportaj şeklinde olmuştu ama okuyuculardan bunu ne zaman kitap haline getireceksiniz diye yoğun bir talep geldi. Ve kitap yapmaya karar verip aracılar koyarak korka korka Ümit Yayınevi’ne gittim. Yayınevinin sahibi Ümit ağabey bir gazeteci büyüğümüzdü. Ama yine de acaba basar mı endişem vardı. Basmaya karar verdiğimiz zaman ne kadar basacaklarını sordum ve 2 bin adet basacaklarını söyledi. Ben “5 bin bassanız olmaz mı, bu çok büyük ilgi görür diye düşünüyorum” dedim. Ümit ağabeyin o zaman attığı kahkahayı hiç unutamam. Birçok ünlü ismi örnek göstererek “Daha birinci baskıyı bile zor bitirdim” diyince, hemen geri adım attım. Ama kitap basıldı ve ikinci gün bitti. Ve benim kitap bir ay içerisinde 7 baskı yaptı. Kitap yazmak bu muymuş diyerek böylece kitap işine girdim. Kitapçılık geçmişim 4 yıl falan. Ve buna rağmen 8’nci kitabım çıktı.
TURKTİME: Peki nasıl bu kadar hızlı yazıyorsunuz?
SAYGI ÖZTÜRK: Kitap yazmaya başladığım zaman bir an önce bitireyim diye üzerimce çok ciddi bir baskı hissediyorum. Eğer o işi uzatırsam, yapamıyorum. Nitekim, her türlü belgesi hazır olan ve üzerinde çok çalıştığım bir kitabı yazmaya başladım ama bir iki gün bıraktım bir daha da onu yazamadım. Ama içimin ısındığı bir konu olursa hemen başlarım, gece gündüz yazarım. Ama her ne kadar bir haftada yazdım diyorsak da bu bir haftanın arkasında 25-30 yıllık bir deneyim var.
"EMİN ÇÖLAŞAN’IN ÖNSÖZ YAZMASI BANA UĞURLU GELİYOR"
TURKTİME: Kitaplarınızın önsözünü genelde Emin Çölaşan yazıyor. Bu özel bir tercih mi?
SAYGI ÖZTÜRK: Ben ilk kitabımı yazdığımda Star gazetesindeydim ve Emin ağabeye söyledim. Emin ağabey basında çok saygı duyduğum, önemli bir kalem. Hem gazeteciliğini hem insanlığını her zaman örnek aldığım bir insan. Yaşantılarımız da çok benzer. Dolayısıyla ilk kitabıma onun önsöz yazmasını arzuladım. Ve ondan sonra da ona söylüyorum. Sağolsun O da beni hiç kırmıyor. Bir de Emin ağabey uğurlu geliyor. O önsözü yazmaya başladığı zaman ben de kitap yazmaya başlıyorum. Son kitapta benden öne geçti, önsözü benden önce yazdı.
TURKTİME: Fabrikatörler iyi para kazanır. Kitap fabrikatörü olarak iyi kazanıyor musunuz?
SAYGI ÖZTÜRK: Yemin ediyorum ne kadar kazandığımı bilmiyorum.
TURKTİME: O kadar çok mu kazanıyorsunuz yani?
SAYGI ÖZTÜRK: Hayır. Para pul hesabında olan birisi değilim. Son iki kitabımı biliyorum ama ondan önceki iki kitabımın ne kadar olduğunu vallahi bilmem. Kitap yazıyorsunuz, kitabınız çıkıyor. Onun duygusu zaten yetiyor size. Artı olarak her kitabımın korsanı da çıktı. Demek ki okunuyorum diyorsunuz ve hoşunuza gidiyor.
TURKTİME: Korsanlar, tam da sizin konunuz. Aranız nasıl?
SAYGI ÖZTÜRK: Onlarla aram çok iyidir. İlk kitabım çıktığı zaman Murat Çelik ve Sezai Şengün ile beraber yürürken sokaktaki bir korsan kitapçıyı gördük. Korsancıyla tanıştık, “kitap nasıl gidiyor?” dedim. “Ağabey süper” dedi. “Bu saate kadar 80 tane sattım.” Ve benden kitabımı imzalamamı istedi. Ben de korsan olan kitabımı korsancıya imzalayıp verdim.
TURKTİME: Ticari bir bakışınız olmadı mı hiç kitaplarınızla ilgili?
SAYGI ÖZTÜRK: Hayır. İyi yayınevi ile çalıştığınız zaman düzenli ödemeler yapılsın yeter. Ama yayınevinden alacağım mı vereceğim mi var bilemiyorum. Ümit abi ne gönderiyorsa oydu. Daha sonra başka bir yayınevi ile çalışmamız oldu. O da bizim kitapların üstüne yattı. Bir defa para gönderdi daha da göndermedi.
TURKTİME: Ne kadar alacağınız var?
SAYGI ÖZTÜRK: Belki 20 milyar.
TURKTİME: Ne yaptınız vermeyince?
SAYGI ÖZTÜRK: Ne mahkemeye verdim, ne kitabımın yayın hakkını geri aldım. Ara sıra telefonla konuşuruz, sıkışık olduğunu falan söyler. Yani öyle kaldı. Çok önemli belgeler bulup o zaman dizgi için o yayınevine göndermiştim. Bunun bir örneği de orada kaldı. Bu kadar iyi niyete rağmen kısa bir süre önce baktık ki bizim dizdirdiğimiz belgeler başka bir kişinin imzasıyla kitap olup karşımıza çıkmış. Bunlar da oluyor ama ne yapalım artık, sadece keşke olmasa diyorsun. Şu anda Doğan Kitap ile çalışıyorum. Daha önce yayınlanan kitaplarım da buradan eklemelerle çıkıyor.
TURKTİME: Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?
SAYGI ÖZTÜRK: Klasörlerimde 20 kitaplık konu var. Ama zaman ayırıp yazmak lazım. Demek ki gazeteciliğe başladığım dönemde yol gösteren olsaydı şu ana kadar belki 50 tane kitabım olurdu. Belki de tarihe gerçekten ışık tutacak bilgiler ve belgeler içeren kitaplar olurdu.
“SIRLARI OLAN BİR GAZETECİ DEĞİLİM!”
TURKTİME: Hep derin devlet, mafya gibi konuları yazıyorsunuz. Bu yöneliş kendi tercihiniz mi yoksa şartların ve haber kaynaklarının getirdiği zorunluluk mu?
SAYGI ÖZTÜRK: Her gazetecinin baktığı bir alan vardır. Ben de gazetecilikte ilgi alanı olarak organize suç örgütleri, bunların başındakiler, onlarla mücadele eden insanlar, yasa dışı örgütler, terör suçlarını seçtim ve o konularda bilgi sahibi oldum. Bunlar gazetecilikte her zaman yer bulan iyi haberlerdir. Toplumda mafya, yer altı dünyası haberleri de çok ilgi uyandırıyor, terör, güvenlik, asayiş, eğitim haberleri her zaman ilgi çekiyor ve ben gazeteciliğe başladığım andan itibaren hep bu konuları işledim.
TURKTİME: Bu, sıkıntılı bir alan değil mi? Mafya, organize suç örgütleri, terör… Bunların üstüne gitmek biraz cesaret istemiyor mu?
SAYGI ÖZTÜRK: İşin gerçek yüzünü ve bunları alabildiğine tarafsız bir şekilde yazarsanız hiçbir sorun olmuyor. Korkusuz, yansız ve objektif bir biçimde yazdığınız her olayda rahat edersiniz. Ben lokanta yada başka bir yere yalnız gitmeye çok korkarım. Ama organize suç örgütünün lideri ile yemekte buluştu gibi gazeteciliğime laf gelecek diye korkarım. Onun için kiminle görüşüyorsam, gazetecilikte hangi bilgilere ulaşıyorsam çalıştığım gazetede ulaşırım. Odamın kapısı her zaman açıktır. Bilgisayarım, evraklarım 24 saat meydandadır. Gizlim saklım yoktur. Çünkü ben bunları ertesi gün zaten yazıyorum. Onun için gizlemeye gerek olacak bir şey yok. Yazmayacağım bir şeyi hiçbir yerde konuşmam. Perde arkasında çok şey bilen gazeteci değilim. Sırları olan, gizli saklısı olan bir gazeteci değilim. Bildiğim ne varsa okuyucularımla paylaşırım. Birisinin yazılmamak kaydıyla bir şey anlattığı şeyler olabilir. Gazetecilik ahlakı gereği yazmadığım şeyleri de başka yerde anlatmam. Eğer bir konuyu yazmıyorsam hiçbir yerde o öyle değildi, bakın aslı budur diye telaffuz etmem.
TURKTİME: Herkesin merak ettiği soru şu; Siz derin gazeteci misiniz?
SAYGI ÖZTÜRK: Hayır. Derin diye bir şey yok. Ben derin lafını kabul etmiyorum. Dediğim gibi her gazetecinin baktığı bir alan vardır ve baktığı alanla ilgili bilgi sahibi olur. Ben de alanım gereği bu konularda bilgi sahibiyim. Bir de Türkiye’de gizli saklı diye bir şey yok. Mesela en gizli olan organize suç örgütü... Bunlarla ilgili her türlü doküman mahkemelere ulaşıyor. İyi bir gazetecinin bunlara ulaşması çok zor değil. Mesela ben Şemdinli ile ilgili bir kitap yazdım. Şemdinli olayı olduğu zaman gazeteci olarak orada neler oluyor diye zaten bakıyorsunuz. Bu herhangi bir sağlık muhabirinin ilgi duyacağı bir konu değil. Alanım gereği benim ilgilenmem gerekiyor ve konuyla ilgili herkesle görüşüyorsun ve bilgilere ulaşıyorsun. Ve o olayla ilgili belli bir aşamadan sonra her şey mahkemeye geliyor. O olayla ilgili olarak avukatlardan birisine mahkeme kayıtları sizde var mı dedim. “Var, hatta birkaç gazeteci istedi onlara da 30-32 klasörlük kayıtları verdik” dedi. Ben de bakmaya gittim ve bana bir CD uzattı. Şimdi burada her şey ortada. Zaten bildiğiniz bir konu. Onları bağlamak da size kalmış.
TURKTİME: Yani derin gazetecilik yok, iyi gazetecilik mi var?
SAYGI ÖZTÜRK: Evet, bana göre öyle. Gazeteciliğin derini falan, asla öyle bir şey olamaz. Eğer derin gazetecilik varsa, o gazetecilik değildir. Orada başka ilişkiler vardır ki ben gazetecilikten başka kimliği olan birisi değilim.
“BİRİLERİNE KİN DUYUP YAZMAK BENİM GAZETECİLİK AHLAKIMDA ASLA YOKTUR”
TURKTİME: Kapı arkalarında böylesi ilişkiler işçinde olan gazeteci kimliği taşıyanlar olduğu söyleniyor. Bunları nereye koyacağız?
SAYGI ÖZTÜRK: Her meslek kolunda olduğu gibi basında da kirli ilişkiler içine giren meslektaşlarımız oluyor. Bunların örneklerini de biliyoruz. Haberi para karşılığında yapanlar, borsayı maniple etmek için farklı biçimde haberler oluşturanlar olduğunu duyuyoruz.
TURKTİME: Biz de duyuyoruz. Örneğin geçmişte farklı ilişkiler içinde olan gazetecilerle ilgili bilgileri Saygı Öztürk imzalı haberlerden öğrenmiştik…
SAYGI ÖZTÜRK: Benim ortaya çıkardığım sadece bir olay var ve bu olaydan dolayı iki kişi tutuklanmıştı. Yurtbank’tan maaş alan gazetecileri gündeme getirdim. Ama bugün her biri yine önemli köşelerde. Gazeteci olarak böyle bir olayı bilip de yazmasam o zaman ben mesleğime ihanet etmiş olurum. O yüzden bu ilişkileri her şeyden önce meslektaşlarımızın yazması lazım. İtirafçılara itibar edip onların söylediklerini haber yapan gazeteci bakıyorsunuz bu itibar ettiği kişilerin bir gün kendilerini de benzer ifadelerle vurabileceğini düşünemiyorlar. Ve belli zaman sonra itirafçı diyor ki falan gazeteci bunları söylememiz için bize kadın ikram etti. Ben bunu bilip de TBMM tutanaklarında da geçiyorsa gazeteci olarak yazmayacak mıyım? Bunları hep yazıyordum. Gazetecilerle ilgili en çok haber yazan gazeteci benim. Ama asla kimseyi zan altında bırakmam. Kiminle ilgili iddia gündeme getiriyorsam, örneğin Yurtbank’tan maaş alan gazetecileri belgelere dayanarak anlatırken o gün kimi yazıyorsam, aynı gün o gazetecinin de görüşüne yer veririm. Bunları sırf gazetecilik adına yapıyorum. Bunun dışında meslektaşlarımla alıp veremediğim bir şey asla olamaz. Hele hele birilerine kin duyup yazmak benim gazetecilik ahlakımda asla yoktur.
“MİT İLE SIFIR İLİŞKİSİ OLAN BİR GAZETECİYİM”
TURKTİME: Bazı gazetecilerin MİT gibi güvenlik kuruluşlarıyla daha yakın ilişki içinde olduğu söyleniyor. Bu ilişki türünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu anlamda sizin MİT gibi kuruluşlarla ilişkileriniz nasıl?
SAYGI ÖZTÜRK: Belki MİT ile sıfır ilişkisi olan bir gazeteciyim. Ben bu yakıştırmaları anlamıyorum. Benimle ilgili şu bağı vardır gibi en ufak bir şey bilen varsa ortaya koysun. Belki hayatımda birkaç kez oradaki düzenlenen etkinliklere çok sayıda gazeteciyle birlikte gittim. Onun dışında bir ilgim ve bilgim yok. O kuruluşla ilgili haber yazan birisi de değilim. Ama şunu söyleyeyim; kaynak bulsam, haber alabileceğim bir yer varsa koşarak giderim. Haber için her yere giderim. Gazetecinin her kesimle ilişkisi vardır. O kuruluşlara, bazı yerlere ulaşamamak benim için gazetecilik adına eksikliktir. Niçin haber imkanı olan bir yerle ilişki kurmayayım.
TURKTİME: Sizin gazetecilik aşkınızı biliyoruz. Kalp ameliyatından çıkar çıkmaz haber peşine düşmüştünüz… Bu aşk nereden geliyor?
SAYGI ÖZTÜRK: Küçükken gazeteci olmaya karar verdim ve fiilen lise 1’de gazetecilik yapmaya başladım. O zamandan beri de hayatımı gazetecilikle kazanıyorum. Kalemimin dışında hiçbir zaman başka bir gelirim olmadı. Zerre kadar yan gelirim varsa zehir zıkkım olsun. İşimi çok seviyorum. İşimden başka da başka bir şey düşünmem. Hayatım gazetecilik üzerine kuruludur. Mesleki heyecanım belki bugün ilk başladığım günkünden daha fazla.
“HABERCİLİKTE KURAL TANIMAM, BABAMIN BİLE GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMAM!”
TURKTİME: Bir anlamda hayat tarzınız haline gelen gazeteciliğinizdeki kırmızı çizgiler neler?
SAYGI ÖZTÜRK: Habercilikte kural tanımam. Ne varsa yazarım. Şu şunun aleyhineymiş, şunu yazsam acaba incitir miyim, yada devlete mi zarar veririm gibi bir şey düşünmem. Ama şuna da dikkat ederim. Haber, kiminle ilgiliyse, kimin adı geçiyorsa, kim suçlanıyorsa mutlaka ve mutlaka onun cevabını da gazetede vermeye çalışırım. Tanıdığım biri bile olsa haberse onları da yazarım. Yazmadan önce “bakın, hakkınızda belge var, bunu yazacağım. Ben yazmazsam bunu mutlaka bir gün başka meslektaşımız yazar. Benim şu anda tek artım siz ne diyorsanız sizin dediğinizi de kelime kelime yazmak olacaktır.” derim. Böyle bir tavır ortaya koyduğunuz zaman herkes size saygı duyar. Gazeteciliğin kurallarını siz de yerine getirmiş oluyorsunuz. Genelde gazeteciler haberde suçlanan kişiyle görüşmez. Nasıl olsa ertesi gün haber çıktıktan sonra o kişi bizi arar, biz de haberin devamı olarak ikinci gün yazarız denir.
TURKTİME: Sizin bu genel eğilimin tersine cevap hakkına bu kadar önem vermeniz nereden geliyor?
SAYGI ÖZTÜRK: Bir dönem bizde Mehmet Ali Kışlalı Ankara temsilciliği görevinde bulundu. Biz bir türlü Mehmet Ali beyden haberi geçiremiyorduk. Her zaman “karşı taraf ne diyor” derdi. Biz, geçiştirmeye çalışırken “hayır, onun da görüşü alınacak” diye ısrar ederdi. Karşı tarafın da görüşünü alarak yazmaya o dönemden başladım. Kışlalı’dan gazetecilik adına en çok yararlandığım uygulama odur. Ama bununun dışında babamın gözünün yaşına bakmam. Geçmişte abimin Mardin Valiliği yaptığı dönemde Mardin valiliği ile ilgili benim yazdığım haberler yüzünden soruşturma açıldı. Kim olursa olsun yazarım. Bilip de yazmamak çok büyük ahlaksızlık.
“HABERİMİ BAŞKASIYLA PAYLAŞMAM… ÇÖPE ATARIM AMA BAŞKASINA VERMEM!!!”
TURKTİME: Basında ciddi bir denge unsuru söz konusu ve bu unsur çoğu zaman haberden daha önemli olabiliyor. Siz babamın gözünün yaşına bakmam diyorsunuz ama biliyoruz ki patronajın, gözünün içine baktığı birçok yer var. Bu gerçek sizin gazetecilik duruşunuzla bir araya getirildiği zaman nasıl uyumlu bir hal alıyor?
SAYGI ÖZTÜRK: Ben haberimi yazarım. Ve benim sorumluğum yazıp Ankara’daki yetkiliye verdiğim andan itibaren kalkar. Ertesi gün başka haberin peşinden koşarım. O haber gazetede çıksın yada çıkmasın benim sorunum olamaz.
TURKTİME: O haber sizin için çok önemli olsa bile mi?
SAYGI ÖZTÜRK: Hiç önemli değil. Gazetelerin kendi bakış açıları vardır.
TURKTİME: Bu şekilde girmeyen haberleriniz oldu mu?
SAYGI ÖZTÜRK: Evet… Her gazetecinin olur bu.
TURKTİME: Böyle bir durum karşısında ne hissediyorsunuz?
SAYGI ÖZTÜRK: Çok üzülürüm, keşke girseydi derim. Ama o saatten itibaren başka bir haberin peşine koşarım. Haberi yazdığım andan itibaren bitmiştir benim için. İster manşet çıksın, ister çıkmasın, ister tek sütun çıksın. O benim dışımdaki olay. Sorun yapmam. Yapmamın anlamı da yok. Gazete o haberi kullanmıyorsa demek ki kendilerine göre bir bilgileri vardır. Benim görevim haberin gazeteye girmesi değil, haberi yazmak.
TURKTİME: Diyelim ki gazetede yayınlanmadı ama siz o haberin öğrenilmesini, okunmasını çok önemsiyorsunuz. O haberi arkadaşlarınıza paslamaz mısınız?
SAYGI ÖZTÜRK: Ben habercilikte çok kıskancım. Hiçbir haberimi başkasıyla paylaşmam. Çöpe atarım ama başkasına vermem. Hep alıcı olurum, haberimi hiç kimseye vermem. Bir de o önem verdiğiniz haber bugün çıkmamış olabilir ama aradan zaman geçip öyle bir gündem olur ki sizin o çıkmayan haberiniz bakarsınız ki manşet olur. nitekim bunun birçok örneğini yaşadım. Onun için son dönemlerde bu tür haberlerin belgelerini saklıyorum ve bu belgeler çok işe yarıyor.
TURKTİME: Hiç pişman olduğunuz, keşke bunu yazmasaydım dediğiniz bir haber oldu mu?
SAYGI ÖZTÜRK: Bugüne kadar binlerce haber yazmışımdır. Günde 5-6 haber yazardım ki birisi çıksın diye. Özel haber yazan bir gazeteciyim. Geriye dönüp baktığım zaman keşke yazmasaydım dediğim bir haber vardır. Ankara Gazi mahallesinde üniversite öğrencisi bir genç bunalım geçirmiş; kapı, pencere, eşyalar ne varsa aşağı atıyor. Biz de foto muhabiri arkadaşla gidip haber yaptık. Sadece o haberden dolayı pişmanlık duymuşumdur. Belki o genci teşhir etmememiz, o halini yansıtmamamız gerekiyordu. Tek o haber dolayısıyla içimde acı duyarım, üzülürüm. Onun dışında hırsızlık, yolsuzluk, perde arkasında kimsenin yazamadığı haberleri yazmaktan çok büyük zevk alırım.
Fotoğraflar: Erol Tümayer
YARIN:
Tehdit alıyor mu? Şiddete uğradı mı?
“Yolda giderken ‘PKK’lılar çıksa, yolu kesse de bir röportaj yapsam, fotoğraf çeksem’ diye düşünerek gazetecilik yaptım…”
“Gazetecilikte yapamam dediğim iş yoktur. O yüzden çalıştığım gazetelerde yapılamayacak iş, girilemeyecek, ulaşılamayacak bir yer varsa bana verin derim…”
Konunun uzmanı olarak medyanın sınır ötesi operasyon haberlerine neden sadece gülüyor?
Neden medyanın sınır ötesi konusunu sulandırılarak götürdüğünü düşünüyor?
Derin devlet konusunda ne düşünüyor? Peki ya “Derin PKK?”
Korkut Eken ile ilişkisinin sırrı ne?
Basında yükselen Yozgatlı gazeteciler çıtasının kaynağı nereden geliyor?
Gazeteci polemikleri ile ilgili ne düşünüyor?
İnternet medyasına neden soğuk?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |