Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "en az 3 çocuk" söyleminin bilimsel temeli olmasının yanı sıra toplum için önemli bir uyarı olduğunu belirterek bu hedefe ulaşamayan ailelere daha fazla destek sağlanmasının, azalan doğurganlık oranını artırmada etkili olacağını bildirdi.
Prof. Dr. Barış Ata, yaptığı yazılı açıklamada, TÜİK'e göre Türkiye'de ortalama yaşam beklentisinin 77,3 yıl olduğunu, çalışan ve çalışmayan nüfus arasındaki dengeyi koruyabilmek için gereken doğurganlık hızının OECD tarafından 2,1 olarak hesaplandığını aktardı.
Doğurganlık hızının, bir toplumda üreme çağındaki kadın başına yapılan doğum sayısı olduğunu belirten Ata, "Arzu eden her kadının arzu ettiği kadar çocuk sahibi olamadığı göz önüne alındığında, çocuk sahibi olabilen kadınlar en az 3 çocuk sahibi olduğunda ancak 2,1 rakamına ulaşılabileceği anlaşılabilir. TÜİK'e göre, ülkemizdeki doğurganlık hızı 2016'dan bu yana 2,1'in altına düşmüş ve giderek azalmaya devam ederek 2022'de 1,51'e kadar inmiştir." ifadelerini kullandı.
Ata, nüfusa oranla doğum sayısındaki azalmanın ABD ve AB ülkelerinde yaklaşık 40 yıldır hayati önemde bir sorun olarak görüldüğünü, doğurganlık hızındaki azalmaya bağlı olarak yaşlanan ve küçülen nüfus sorununun Batı ile sınırlı olmayıp Asya ve Afrika'yı da etkilediğini vurguladı.
Prof. Dr. Ata, OECD'nin "Glance at Society 2024" raporuna göre, doğurganlık hızındaki düşüşün biyolojik nedenlerden çok gelecek belirsizliği, ekonomik endişeler ve yaşam tarzı değişiklikleri gibi nedenlerle planlanan çocuk sayısının azalması ve çocuk sahibi olmayı tercih etmeyen birey oranının yükselmesine bağlı olduğunu dile getirdi.
Birçok ülkede hükümetlerin doğurganlığı artırmak için sosyal ve ekonomik destek programları uygulamasına rağmen doğurganlık hızının düşmeye devam ettiğini belirten Ata, şöyle devam etti:
"Uzatılan doğum izinleri, okul çağında çocuğu olanlara kısmi zamanlı çalışma olanakları, cömert sayılacak maddi yardımlar bile maalesef bireylerin gelecek endişelerini ve çocuk sahibi olmakla ilgili tercihlerini değiştirmeyi sağlamamaktadır. Kadınların gebelik ve doğum nedeniyle eğitim ve çalışma hayatında kalıcı şekilde dezavantajlı hale gelmesini önleyen, doğacak çocuklara iyi bir eğitim fırsatını güven altına alan politikalar uzun vadede yardımcı olabilirler. Ancak üreme çağındaki genç nüfusun yaşam beklentilerini ve doğurganlıkla ilgili görüşlerini değiştirmenin mümkün olacağı varsayılsa da zaman alacağı ve bu zaman zarfında nüfusun yaşlanmaya ve azalmaya devam edeceği açıktır."
KISIRLIK PROBLEMİ
Çocuk sahibi olmanın bir hak olduğunu ifade eden Ata, Dünya Sağlık Örgütüne göre halen çocuk sahibi olmaya çalışan altı bireyden birinin tıbbi sorun, yani "kısırlık" yaşadığını vurguladı.
Üremeye yardımcı tedavilerin, kısırlık sorunu yaşayan bireylerin tamamına yakının sebat etmeleri halinde çocuk sahibi olmasına imkan sağladığını anlatan Ata, "Tedaviye devam etmeleri halinde doğum yapma şansı olan çiftlerin, başarısız deneme veya denemelerin ardından tedaviyi bırakarak çocuksuz kalmasının önde gelen bir nedeni olmakla beraber, çiftlerin tedaviler için göğüslemeleri gereken ekonomik yük ise diğer önemli bir nedendir. Farklı ülkelerde üreme çağındaki nüfusa kıyasla üremeye yardımcı tedavilerin kullanımını incelediğimiz bir çalışmada, bir ülkede sosyal güvenlik sistemlerinin tedavi masraflarına katkısı arttıkça tedaviye erişim ve tedavi sonucu doğacak çocuk sayısının da arttığını yayınlamıştık." açıklamasında bulundu.
Ata, bazı ülkelerde tüp bebek tedavileri ile yapılan doğumların tüm doğumların yüzde 4'ü düzeyine ulaşsa da tüp bebek tedavisinin doğurganlık hızındaki düşüşün tek çözümü olamayacağını belirterek, "Bilimsel bir gerçek olan en az üç çocuk hedefine ulaşmak isteyip de ulaşamayan ailelere daha fazla destek sağlamak gerekir." dedi.
Tüp bebek tedavilerinin çocuk yapmaya hazır olan çiftlere destek olabileceğini belirten Ata, çeşitli nedenlerle henüz çocuk yapmaya hazır olmayan ancak çocuk sahibi olma arzusunu ortaya koyan kadınların doğurganlıklarını koruyabilmeleri için yumurta dondurma teknolojisine erişimin artırılmasının önemine işaret etti.
Ata, kanser tedavisi veya diğer tıbbi zorunluluk durumlarında Sosyal Güvenlik Kurumu ve özel sigortaların doğurganlık koruyucu işlemlere maddi destek sağlamasının önemini de vurguladı.
ÖNEMLİ UYARI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ısrarla vurguladığı "en az 3 çocuk" söyleminin, bilimsel temeli olmasının yanı sıra toplum için önemli bir uyarı olduğunu belirten Ata, sözlerini şöyle bitirdi:
"Tüm toplumun bu bilince varması ve üreme tercihlerinin değişmesi zaman alabilecek. Ancak çocuk yapmak istediği halde yapamayan yüzde 17'lik kısma desteğin hemen artırılması ülke açısından uzun vadede doğru bir adım olacaktır. Sağlık ve eğitim hizmetleri açısından dünyanın en cömert sosyal güvenlik şemsiyelerinden birisini sağlayan ülkemizin sağlık harcamalarında üremeye yardımcı tedaviler için ayrılan kaynak göreceli olarak oldukça düşüktür. Kısa ve uzun vadede üremeye yardımcı tedavilere yapılan desteği artırarak, erişimdeki engelleri azaltmak, hissedilir bir ekonomik yük getirmeksizin doğurganlık hızını olumlu etkileyecektir."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...