Bu, Akif Beki’nin kaybeden köşesine ikinci kez gelişi. O zaman, Başbakanlık’taki görevinden ayrılırken “Artık mesleğime dönmek istiyorum” sözünün anlamını “…sen tut Başbakan’ın makam aracını paylaştığı tek kişi olma ayrıcalığını bırak, artık mesleğimi yapmak istiyorum açıklamasıyla tekrar sahaya in. Ne saygıdeğer bir ifade…” demiş ve bu sözün neden havada kalacak bir söz olduğunu anlatmıştık.
Şaşmadı…
Tamam, yazarlık kalibresi ile ilgili bir beklentimiz yoktu. Akla durgunluk verecek belagatler beklemiyorduk. Ama mahalle değiştirme öncülü Ahmet hakan’ın 17. sınıf kopyası olmasını da beklemiyorduk açıkçası.
Bu bir şey… Diyelim ki istim arkadan gelsin hesabı Beki de yazdıkça öğrenecekti yazarlığı. Ama bu arada başka bir şeyden daha geri durmadı Beki. Uzatılan her mikrofona konuştu, Başbakan’ı anlattı. Her yazısı örtülü ya da açıkça Başbakan Erdoğan savunusu/anlatısı oldu.
Oysa Beki’nin ayrılırken söylediği “…mesleğime dönmek istiyorum” sözünden kastı gazetecilikti. Ama mesleğinin tek renginin Başbakan Erdoğan hakkında bildikleri olduğunu gösterdi. Lisan-ı hal ile anlattı ki, beni değerli ve gündemde tutan şey o yakınlıktır.
Oysa Beki artık Başbakan’ın danışmanı değildi. Radikal gibi yazarlarıyla güçlü bir gazetenin yazarıydı.
Ama beki nasıl ki gazeteciyken Başbakan'ın memuru oldu, bu yetmedi, siyaset yapmaya çalıştı ve yüzüne gözüne bulaştırdıysa memurluktan gazeteciliğe dönüşünü de aynı şekilde yüzüne gözüne bulaştırdı.
Ve Başbakan’ın yanındayken onun gölgesinin etrafında oluşturduğu güç halesini hala aynı gölgeyi körükleyerek koruyacağını sanıp, emekli olsa bile takım elbisesini çıkarmayan memurlar gibi komik duruma düştü ve kaybetti.