Kemal Kılıçdaroğlu eliyle CHP ilk defa muhalefetin kelle alma hazzını yaşıyordu. Fırat, Dişli, Durak’ın koltukları gidiyor, Deniz Feneri ile ilgili ısrarlı fikri takipleriyle, “becerikli Ak oğulların” her gün ortaya çıkan yeni bir marifeti ile AKP’yi tam da en yumuşak karnından vurup yaralamaya başlamış ve mesela hiçbir iddialarının kalmadığı İstanbul’da bile başa güreşmeye başladıkları bir dönemde o isim ortaya çıktı.
Önce belediye başkanlarından istediği/aldığı iddia edilen yüklü paralarla, sonra CHP’nin yolsuzluk AKP’nin yolsuzluğu ile mücadelesinde başladığı ve siyasi literatüre “Dişleme vakası” olarak geçen ranta yaptığı aracılığı ile.
İddiaların ardı arkası kesilmiyordu. Ama kim ne derse desin o Baykal’ın kara kutusuydu. En az Baykal kadar CHP’nin vazgeçilmeziydi. Ayrıcalıklıydı. Zaten o ayrıcalığından dolayı CHP’liler bile dayanamayıp “Utanıyoruz, hemen istifa etsin” derken, Kılıçdaroğlu’nun kaşıkla topladığı imaj Sevigen kepçesiyle bol keseden dağıtılırken O, Baykal’dan da aldığı güç ve destekle “İki gazete manşeti ile gidecek değilim ya” diyordu. Ve yine o ayrıcalıkla “Tamam, yaptığım etik değil, ama etik olmayanın azı benimki” gibi daha önce benzeri görülmeyen bir savunmada bulunabiliyordu.
Heyhat…
Etiğin azı çoku yoktu oysa. Birkaç gazete manşeti öylesine atılan manşet değildi. Ve Sevigen gitti. Ama onca akçeli ilişkide adı geçmesine, iddiaların ardı arkası kesilmemesine, isminin adeta “CHP’nin kirli yüzü” olarak algılanmasına rağmen gitmemek için gösterdiği dirençle Sevigen kaybetti.