Dinç Bilgin, suskunluğunu Yenişafak’a bozdu. 7 yıl sonra ilk kez Yenişafak İstihbarat Şefi Şaban Arslan’a konuşan Dinç Bilgin “Sincan’da tankların yürümesinin ardından çıkan Sabah gazetesinden çok utandım” dedi.
Medyaya uzun yıllar damgasını vuran patronlardan Dinç Bilgin'le Yenişafak istihbarat şefi Şaban Arslan’ın yaptığı röportajı bugün sürmanşetten okurlarına duyurdu. Ancak röportajı internet sitesine koymadı.
Röportajı internet sitesinden okumak isteyenler için “Bugün Yenişafak’ı bayinizden ısrarla isteyin” hatırlatması yapıldı.
Gazetedeki röportajdan bazı alıntılar:
SABAH SONRADAN SİYASİ SAFLARDA YER ALDI
Ben sizin sahibi olduğunuz dönemde, Sabah'ta şöyle bir çizgi gördüm. Hükümetle ya da başka gruplarla ilgili aleyhte sert haberler yapılıyor ama kısa süre sonra bakıyorduk ki bu eleştirel haberler gitmiş, aynı kişi ya da gruplarla ilgili tam tersi bir yayın politikası izleniyordu. İster istemez bir 'çıkar' gazeteciliği akla geliyordu. Bunu siz mi istiyordunuz yoksa gazeteyi hazırlayan ekibin inisiyatifinde olan bir durum muydu bu? Cengiz Çandar'ın o dönemki deyişiyle Sabah'ta bir 'öç alma servisi' mi vardı?
Sabah ne yapacağı önceden tahmin edilemeyen pek fazla siyasi bağlılığı ya da bağnazlığı olmayan bir havadaydı. Ama zaman içinde bu sakatlandı. Türkiye garip döneme girince, garip saflar oluştu. Liberal kesim, laik kesim, İslamcı kesim...
Sağın iki partisi ikiye bölündü. Hiç istemediğim bir halde, bu kavgaların tarafı haline geldim. İtiraf etmem lazım yine, bu kavgalarda, Sabah karakterinden çok şey kaybetmeye başladı. Başıma gelenler medya gücü yüzündendi. Bu bir güç savaşı idi, zaten bugün de görüleceği gibi medya grubumu ele geçirmek için yapılan bir saldırı idi.
KARŞIYDIM AMA KARŞI KOYAMADIM
Büyük bir basın gücüne sahip olduğunuzda, bu güç, başkalarının eline mi geçiyor. Sabah kimliği Dinç Bilgin kimliğinin önüne mi geçiyor?
Tabi. Bir süre sonra değişik etkilenmeler oluyor. Mesela, benim de utandığım bir devre yaşandı. Ben demokratım. Ailem demokrat ve liberal. Amcam Demokrat Parti milletvekiliydi. Ben de öyleyim. Aşırı demokrasi yanlısı diyebilirsiniz bana. Bir takım çevrelerden birtakım bantlar geliyordu. Anchormanlar ağzını burnunu buruşturarak anlatıyordu. O devreye ben şiddetle karşı olmama rağmen, karşı koyamadım.
Demokrat, liberal, hatta hafif ters bakan Sabah, o dönemde birden katı devlet yanlısı bir havaya girdi. Sonuçta o demokrat kimliğinden aşındırılmış bir Sabah çıktı ortaya. Türkiye sapık, karışık bir dönem yaşadı, her şey sapıtmıştı...
Bu karışıklık bugün de sürüyor. Katışıksız basın işiyle uğraşan yok bugün Türkiye'de. Bir tek Sabah vardı. O da fazla direnemedi ve aynı yola düştü.Benim bankacılık işine girmem, gazetecilik dışına çıkmam gayet yanlıştı. O tarihte kamuyla iş yapmak moda oldu. Bu halen de tüm hızıyla sürüyor.
Birileri sizin basından tecrit edilmeniz için düğmeye mi bastı?
Hayır. Basında el koyma tehdidi başladı. O zaman birçok kişiyi içeri aldılar. Niye almışlardı? Hiçbirşey gerçekte, yazıldığı gibi değildi. O zaman etkin güç olanlar, 'diğerlerine' ters bakıyordu. 'Hayvan' isimli operasyonlar yapıyorlardı biliyorsunuz. Bufalo operasyonu, 'kapalo' operasyonu... Sorgu sual var mıydı. Adamlar içeride de kalmadılar, mahkum da olmadılar.
GAZETE PATRONU OLMAK KEYİFLİ
Gazete patronu olmak çok keyifli. Yurtdışından geliyorsun. Pasaportunu veriyorsun. Tak tak. Her şey anında halloluyor. Sorgu sual yok. Eski gazete sahibi olmak ise korkunç bir şey. Herkesin kuyruk acısı var çünkü.
Birilerinin canını yakmış, sağını solunu acıtmış oluyorsun. Mesela bizim davalar DGM'den normal mahkemeye düştü. Hakimler aralarında konuşuyorlarmış. Bir kadın hakim, "Ah bir bana düşse" diyormuş. Ne yaptık ona kim bilir. O kadar çok insanın bizimle hesabı varmış ki. Siyasetçinin, bürokratın, askerin... Tahmin edemeyeceğiniz kadar kötü bir şey...
Vicdanen rahat mısınız peki?
Tabi. Ben, bilerek, isteyerek, kimsenin aleyhinde haber yaptırmadım. Haber talimatı vermedim daha doğrusu...
YÜZÜMÜ KIZARTACAK HABERLER
Sizin bilginiz dışında, ekibiniz vermiş olabilir mi?
Olabilir tabii. Bir sürü öyle şey oldu. Yüzümü kızartacak bir sürü haber yayınlandı gazetemde. Ben gazeteyi keyifle sabah okumayı, televizyonu akşam bültenden izlemeyi severim. Haberleri kontrol etmek adetim değil.
SİNCAN’DAKİ TANKLARIN YÜRÜMESİNİN ERTESİNDE ÇIKAN SABAH’I SEVMEDİM
Sayfalar yapılırken yazı işleri odasına girdim. O işe meraklıyım ama 'Bunu büyütün. Şunu küçültün. Şuna vurun' hiç yapmadım. Ama Sabah'ın sabıkası var mı dersen, var. Çok var. İnanılmaz derecede sıkıldığım, utandığım günler oldu. Sincan'daki tankların yürümesinden sonraki o Sabah, benim sevmediğim bir Sabah'tı...
ANDIÇ MESELESİNDE MASUMUM
Andıç meselesinde masumum. Barlas'la Çandar'ın hikayesinde yurtdışındaydım. Zafer de yanımdaydı. Telefon geldi, "Birand'la ilgili böyle böyle bir şey çıkacak" dediler. Sağa sola telefon açtık. Zafer Ertuğrul'u (Özkök) aradı. Ertuğrul, "Ben manşete çekeceğim" dedi. "Yapma, etme" razı edemedik. Biz de Cengiz'i izne çıkardık. Barlas'a gelince. Barlas'ın siyasetle ilgisi yoktu. Barlas'ı gazeteden ayırmam parasal sebepleydi. Kendisi 'ideolojik' filan dedi ama ilgisi yoktu.
GENEL KURMAY’A GİDEN ANKARA TEMSİLCİLERİ KİMLER?
Bu bahsettiğim tarihlerde Sabah yoldan çıkmıştı. Yani, eski özgür Sabah değildi artık. Bir de Ankara'daki bazı gazete temsilcileri, Genel Kurmay'a gidip, yayın yönetmenlerine, "Seninle ilgili endişeler, dosyalar var" var diye mesaj getiriyordu. Bu anormal haberlerin büyük bölümü bu baskı ve endişelerle yapıldı.
Gazeteniz artık sizin kontrolünüzde değildi yani.
Evet. Çünkü bir tarafta banka, hassas dengeler.
Yaptıklarınızdan pişmanlık duydunuz mu?
Tabi yani gazetecilik dışına çıkmaktan büyük pişmanlık duyuyorum.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |