Deloitte’un Ocak Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, Türkiye’nin 2009 yılını yaklaşık 14 milyar dolarlık cari açıkla kapatmasına karşılık, cari açığın 2010 yılında ikiye katlanarak 30 milyar dolara yükselmesi bekleniyor. Cari açığın yanı sıra 40 milyar doların üzerinde borç servisi için de ayrıca finansman ihtiyacı doğacak ve bu yıl toplam 70 milyar doların üzerinde bir sermaye girişine ihtiyaç duyulacak. 2010 CARİ AÇIK TAHMİNİ 30 MİLYAR DOLAR YABANCI YATIRIMDA DARALMA KAMU BORÇLANMASI ALARM VERİYOR ENFLASYON HEDEFİ AŞILACAK “ZORLU BİR YIL YAŞANACAK”
Deloitte, Ekonomik Görünüm 2010?Ocak Raporu’nu “Yeni yıla temkinli girerken...” alt başlığı ile yayınladı. Deloitte Ekonomi Danışmanı Dr.Murat Üçer tarafından hazırlanan raporda, 2009 yılını küresel gelişmelere bağlı olarak reel ekonomide ciddi daralma ile kapatan Türkiye ekonomisinin özellikle dış finansman ihtiyacının karşılanması açısından çeşitli risklere açık olduğu ifade ediliyor. 2009’da özellikle piyasalar tarafında yaşanan bazı olumlu gelişmelere karşılık 2010’da dış ve iç finansmanda sıkışmanın devam etmesi bekleniyor. Uzmanlar, baz etkisi ağırlıklı olarak yeniden büyüme sürecine girecek Türkiye ekonomisinde cari açığın tekrar artacağını tahmin ediyor. Mevcut finansman ihtiyacının ise ekonomiyi zorlayacağı, kalıcı ve güçlü bir iyileşmeyi geciktirebileceği öngörülüyor.
Türkiye ekonomisi 2009 yılında 14 milyar dolar civarında bir cari açık ve 48 milyar dolara yaklaşan bir borç servisi ile toplam 60 milyar doların üzerinde bir finansman ihtiyacını karşıladı. Buna karşılık, rapora göre cari açığın 2010 yılında 30 milyar dolara yaklaşacağı tahmin ediliyor. 2010 yılında cari açığın yanı sıra 40 milyar doların üzerinde borç servisi için de ayrıca finansman ihtiyacı doğacağını belirten rapora göre, bu yıl toplam 70 milyar doların üzerinde bir sermaye girişine ihtiyaç duyulacak. Ayrıca yaklaşık 25 milyar dolarlık kısa vadeli kredi borcunun da bu yıl içinde çevrilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin bu yıl için ihtiyaç duyduğu finansmanı, geçmişte çok rahat bularak büyümeyi finanse edebildiği, ancak mevcut konjonktürde koşulların farklı olduğu belirtiliyor. En önemli finansman kaynaklarından doğrudan yabancı yatırımın 2009’u 7,5 milyar dolar ile bitirmesi, 2010’da ise bu kalemin brüt 10 milyar dolara yakın bir büyüklüğe ulaşması bekleniyor.
2010’da ise doğrudan yabancı yatırımların elektrik dağıtım bölgeleri ve üretim santralleri, Başkentgaz, İDO, otoyollar, ve Milli Piyango ihalesi gibi başlıca özelleştirme varlıklarından 2.5 milyar dolar civarında bir sermaye çekmesi öngörülürken, gayrimenkul dahil 7 milyar dolar civarı bir özel sektör katkısı ile yılı 9.5-10 milyar dolar civarında tamamlaması bekleniyor.
Finansman tarafındaki olası sıkışıklığın ikinci bacağını kamu finansmanı oluşturuyor. 2010 Finansman Programı’yla yıl için öngördüğü iç borç çevirme oranını yüzde 99.5 olarak açıklayan Hazine, 138,4 milyar TL’si anapara, 44,2 milyar TL’si faiz olmak üzere toplam 182,6 milyar TL iç borç servisi öngörürken, toplam 181,6 milyar TL’lik bir iç borçlanma öngörüyor.
Son aylarda gösterdiği yükselişle geçen yılı yüzde 6.5 düzeyinde kapatan enflasyonun önümüzdeki dönemde gerek ağırlıklı olarak enerji fiyatlarından doğan baz etkisi, gerek ekonomideki hafif canlanma ve mali tarafta gelirleri artırmak amacıyla yapılan fiyat ve vergi uyarlamaları yüzünden, yüzde 8 ile yüzde 9 aralığına kadar yükselmesi bekleniyor, Dış finansman açısından sıkıntılı geçmesi beklenen 2010 yılında TL’nin reel bazda çok fazla değerlenmeyeceği öngörülüyor. Geçen yıl da benzer bir eğilim izleyen TL’de reel bazda ciddi bir değerlenme yaşanmamış olmasına karşılık paritedeki oynamalar liranın dolar ve euro karşısındaki seyrini doğal olarak etkiliyor.
Deloitte Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer, rapor hakkında şunları söyledi:
“2010 yılına girerken hem dünya, hem de Türkiye ekonomisi belli bir istikrar kazanmış gibi görünüyor. Kalıcı bir iyileşmeye yönelik veriler cesaret verici olmakla birlikte, Türk ekonomisini zorlu bir yıl bekliyor. Gelişmiş ülkelerde kamu sektörünün artan borç yükü, kriz esnasında uygulanan aşırı genişleyici para ve mali politikaların bir noktada yavaşlaması gereği, finansal sistemin regülasyonu konusundaki belirsizlikler, korumacılığın artma tehlikesi gibi birçok sorun, önümüzdeki dönem ortaya çıkması olası risklerin kaynağı olabilir. En geniş kabul gören senaryo, global büyümede gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin baskın olduğu, buna karşılık gelişmiş ülkelerde sorunların devam ettiği bir dünya ekonomisi tablosu çiziyor. Bizler de bu senaryoyu makul bulmakla birlikte olgulara Türkiye açısından temkinli yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz.”
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |