Anayasa Mahkemesi, AKP’ye açılan kapatma davasının gerekçeli kararında uzun bir laiklik tanımı yaptı. Anayasa’nın, siyasi partilerin tüzük, program ve eylemlerinin yalnızca laikliğe veya demokrasi ilkesine değil, ‘demokratik ve laik cumhuriyet ilkesine aykırı olamayacağı’nı vurguladığı belirtilen gerekçeli kararda, AKP’nin kapatılmamasını “iktidarını çağdaşlaşma yönünde kullanmamasına” bağlandı.
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, parti kapatılmasını zorlaştıran Anayasa değişikliği nedeniyle ilginç rakamlarla şekillendi. Ana gerekçeyi “AKP laiklik karşıtlığının odağı, ama iktidarını çağdaşlaşma yönünde kullandığı için kapatılmamalıdır” görüşünü savunan dört üye yazdı. “AKP odaktır, kapatılmalıdır” diyen altı üye ise AKP’nin iktidarını çağdaşlaşma için kullandığı tezini kabul etmeyip, tersine iktidarda olduğu için daha tehlikeli olacağını ileri sürerek kapatılma istediler. Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç, “AKP odak değil, cezalandırılmasın” diye karşı oy yazısı yazarken, AKP’nin odak olduğu görüşüne katılan üye Sacit Adalı, değerlendirmeye alınan ve gerekçe yapılan partililerin açıklamalarını “düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde” gördüğünü ve delil saymadığını belirten bir muhalefet şerhi koydu.
Kararda ilk dikkat çeken yorum, AKP’nin “TBMM’deki konuşmalar kürsü dokunulmazlığı çerçevesinde değerlendirmeye alınmasın” talebinin “Dokunulmazlık özgürlükçü demokratik düzeni ortadan kaldırmaya dönük yöntemleri savunan milletvekilleri için geçerli olmaz” ifadesiyle reddedilmesi oldu. Kararın ana ekseni olan “Odak ama kapatılmasın” görüşünün gerekçeleri şöyle:
LAİKLİK DİNİ VİCDANA BIRAKIR: Laiklik, ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. Dinsel değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler dinsel niteliklidir. Laik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek, saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işlerinin laik hukukla, din işlerinin de kendi kurallarıyla yürütülmesi, çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Laikliğin bu iş-leviyle toplumsal ve siyasal barışı sağlayan ortak bir değer olduğu açıktır.
SİYASALLAŞMIŞ DOGMALAR: Bireylerin özgür vicdani tercihlerine dayanan dinler, siyasal yapıya egemen olmaya başladıkları veya ulusal irade yerine siyasal yapının hukuksal kurallarının meşruiyet temelini oluşturdukları anda toplumsal ve siyasal barışın korunması olanaksızlaşır. Hukuksal düzenlemelerin dinsel buyruklara dayandırılması, birey özgürlüğünü ve bu temelde yükselen demokratik işleyişi olanaksız kılar. Siyasal yapıya egemen dogmalar özgürlükleri ortadan kaldırır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Refah Partisi kararında da ifade bulduğu gibi, laikliği reddeden düzenlerin demokratik olarak nitelendirilmesi olanaksızdır. Demokrasi ve laiklik arasındaki bu zorunlu ilişki, Anayasa’nın her iki ilkeyi de Cumhuriyetin değiştirilemez nitelikleri arasında kabul etmesini gerektirmiştir.
DEMOKRATİK-LAİK CUMHURİYET: Anayasa, siyasi partilerin tüzük, program ve eylemlerinin yalnızca laikliğe veya demokrasi ilkesine değil, ‘demokratik ve laik cumhuriyet’ ilkesine aykırı olamayacağını belirtir. Bu nedenle laikliğe aykırı eylemlerde bulunduğu ileri sürülen siyasi partiler hakkında yapılacak değerlendirmelerde her iki kavramın azami geçerlilik kazanacağı bir yorumun esas alınması gerekmektedir. Anayasa’nın 24. maddesindeki açık hüküm gereği, partilerin politika üretirken, dini ve dince kutsal sayılan değerleri ve dinsel duyguları siyasal mücadele aracı haline getirerek toplumda dinsel talep ekseninde ayrışmalara yol açması laiklik ilkesiyle bağdaşmaz.
BAŞÖRTÜSÜ VE KURAN KURSU: Davalı partinin Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen “demokratik ve laik cumhuriyet” ilkesine aykırı bazı eylemleri belirlenmiştir. Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı, Kuran Kurslarına yönelik yaş kısıtlaması ve imam-hatip Liselerine uygulanan katsayı sınırlamasının kaldırılmasına yönelik toplumsal taleplerin bulunduğu görülmektedir. Ancak davalı partinin bu doğrultudaki siyasal mücadelesini laiklik ilkesinin Anayasa’nın somut kurallarında ortaya çıkan tercihe uygun biçimde yürüttüğü savunulamaz. Davalı parti eylemlerinin toplumu devlete ve siyasete yabancılaştırması yoluyla demokratik işleyişi engelleyebileceği ve anayasal düzenin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabileceği inkâr edilemez.
ŞİDDET KULLANMADI: Partin demokrasi ve laik düzeni ortadan kaldırma veya anayasal düzenin temel esaslarını şiddet kullanarak ve hoşgörüsüzlükle tahrip etme amacı, bu amacı somutlaştıran eylemleri ve elindeki iktidar olanaklarını şiddet doğrultusunda kullandığına ilişkin veriler saptanamamış, bu eylemler kapatmayı gerektirecek ağırlıkta görülmemiştir. (Radikal)
‘Dindar cumhurbaşkanı’ ve ‘türban-don’ benzetmesi de delil
Eski TBMM Başkanı ve AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın 2007 Nisan’ında söylediği “Sivil, dindar, demokrat Cumhurbaşkanı... Bu Türk milletinin kendi öz Cumhurbaşkanı tanımıdır” sözleri delil sayıldı. Arınç’ın TBMM’nin açılışının 86. yıldönümünde yaptığı konuşmadaki şu sözleri de deliller arasında yer aldı: “Laiklik ilkesinin yorum farklılığını gündeme getirmek gerekir. Günün şartlarına, toplum yapımıza uygun olarak yorum farklılıklarını ortadan kaldırmak gerekir.”
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in ÖSS’de uygulanan ve imam-hatip mezunlarının üniversiteye girişini zorlaştıran katsayı engelini ortadan kaldırmaya yönelik girişimleriyle 2005 Kasım’ında Erdoğan’ın ‘ulema’ çıkışını değerlendirirken sarf ettiği “Tefsire gerek olmayacak kadar açık. İnancım gereği yapıyorum diyen insanın yaptığının dinde olup olmadığını tartışmak, size düşmez” sözleri dediller arasında yer aldı.
Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu’nun İsviçre’de türban konusunu değerlendirirken söylediği “Kamuda da oldu diyelim. Korkulan nedir? Şeriat... Türkiye’ye hiçbir şey olmaz. İsterse kamuda da olsun, bana ne?” sözleri Anayasa Mahkemesi kararı için delil oldu. Zapsu’nun delil olan bir diğer sözüyse geçen mart söylediği “türbanını çıkar demek, sokaktaki kadına ‘donunu çıkar’ demekten farksızdır” sözleri de delil sayıldı.
Mahkeme Erdoğan’ın 12 açıklamasını delil saydı
Anayasa Mahkemesi, AKP’nin laiklik karşıtı fiillerin odağı olduğuna dair kararının gerekçelerinde en çok Başbakan RecepTayyip Erdoğan’ın sözlerine yer verdi. Erdoğan’ın mahkemece delil sayılan açıklamaları şöyle:
29 Mayıs 2004’te Oxford Üniversitesinde konuşurken: “İslam ile laikliği yan yana tanım olarak getirmek yanlış olur. Kişiler laik olmaz.”
22 Ağustos 2001’de Akşam gazetesine verdiği demeç: “Asıl itibarıyla laiklik bir sistemdir ve fertlerin değil, devletin laikliği söz konusudur.”
2005 Haziran’ında Beyrut’tan uçakla İstanbul’a dönerken: “Türban sorununu nihai kertede aşmak için referanduma gidilmesi gereği de zaman zaman kendi düşünce dünyama giriyor. Tabii, bunun taymingi (zamanlama) önemli.”
9 Temmuz 2004 tarihinde Kanal D’de soruları yanıtlarken: “Başörtülüyü devlet okuluna sokmuyorsun, bari bırak özelde okusun. Gelin bunun önünü açalım.”
2004 yılı Ocak ayında New York’ta yaptığı konuşma: “Başörtüsü, yüzde 98’i Müslüman olan Türkiye’de gerek millet ve gerekse kurumların ortak sorunu.”
2004 yılı Nisan ayında Ukrayna’da yaptığı açıklama: “Benim çocuğum Boğaziçi’ni kazandığı halde imam-hatip lisesi mezunu olduğu için buraya gidemedi. Kızlarım başlarını örttükleri için Türkiye’de okuyamadı. Biz ailece bu konunun mağduruyuz. Bu tip ayrımlara karşıyız.”
2005 yılı Haziran’ında CNN’e verdiği demeç: “Burada (ABD’de) o özgürlük anlayışı var. Ama ülkemde yok. Biraz daha bu işin çilesini çekeceğiz gibime geliyor. Ama inanıyorum ki eninde sonunda hak yerini bulacaktır.”
2005 yılı Haziran ayında AB büyükelçileri’ne hitap ederken: “(İnanç özgürlüğü) Bu sorunu sadece azınlıktaki gayrimüslümler değil çoğunluktaki Müslüman kesim de çekiyor. (Türban sorununu) Bu sorunu bizzat ben yaşıyorum. Eşim başörtülü. Eşim Başbakanlık Konutu’nda takabiliyor, karşıda (Cumhurbaşkanlığı’nı işaret ederek) takamıyor.”
2005 Kasım’ında Danimarka’da yaptığı açıklama: “(Başörtüsü yasağı) bana göre din ve vicdan özgürlüğünün, eğitim özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. AİHM’nin son kararı var. Ben bu kararlara şaşıyorum. Mahkemenin de bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır.”
2006 Şubat’ında Mersin’de Danıştay 2. Dairesi’nin türban yasağını onaylayan kararını değerlendirirken: “Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğünü kimsenin kısıtlamaya hakkı yoktur. Bu ülkenin bir başbakanı olarak, evladı olarak doğrusu kınıyorum. Herkes yerini belirlemek zorunda. Biz gerilim olmasını istemiyoruz. Birileri nemalanmasın diye sabrediyoruz.”
2008 Ocak ayında İspanya’da yaptığı açıklama: “Benim partim içinde nasıl başörtülü varsa diğer partiler içinde de var. Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Simgelere, sembollere bir yasak getirebilir misiniz?”
Şubat 2008 tarihinde ATV’nin canlı yayınında soruları yanıtlarken: “Beş yıl başörtüsü konusunda ses çıkarmadık. Hep sabır sabır dedik. Din İşleri Yüksek Kurulu 1980’de Kuran-ı Kerim’den bir ayeti alıyor şöyle diyor: Cenab-ı Hak bu ayeti ile celile ile cahiliye devrinin bu âdetini kesinlikle yasaklamış. Müslüman kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmalarını emretmiştir.”
*****
Kapatılsın diyenlerin ve karşı çıkanların gerekçeleri
Kılıç tezini Rosa Luxemburg’la savundu
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, AKP’nin laiklik karşıtı odak olmadığını savunduğu karşı oy yazısına komünist hareketin öncülerinden Alman politikacı Rosa Luxemburg’un “Özgürlük yalnızca ve daima farklı düşünenlerindir” sözüyle başladı. Kılıç’ın karşı oy gerekçeleri özetle şöyle:
‘Oy potansiyeline göre tehlikenin boyutu yüyük’
AKP kararının ana gerekçesini yazan dört üye ile birlikte “AKP laiklik karşıtı eylemlerin işlendiği bir odak haline geldiği için kapatılmalıdır” diyen altı üye değerlendirmelerini şöyle sıraladı:
AÇIK VE YAKIN TEHLİKE: Siyasi partilerin kapatılması yaptırımının uygulanabilmesi için AİHM kararlarında da benimsendiği gibi, öncelikle parti faaliyetlerinin demokratik rejim için açık ve yakın bir tehlike oluşturması gerekir. Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında yer alan laiklik ilkesine aykırı fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği saptanan partinin sahip olduğu oy potansiyeli ve TBMM’de sağladığı çoğunluk bu partinin, demokratik siyasi yaşam için oluşturduğu tehlikenin büyük boyutlara ulaştığını göstermektedir.
TÜRBAN KARARI: Türbanın yükseköğretim kurumlarında serbestçe takılmasına olanak sağlamak amacıyla Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikte, belirleyici olması ve buna ilişkin yasanın Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez kuralları arasında yer alan laiklik ilkesini değiştirdiği gerekçesi ile iptal edilmesi davalı partinin, laiklik karşıtı düşüncelerini yaşama geçirme konusundaki kararlılığını, Cumhuriyet’in temel niteliklerini tehdit noktasına kadar vardırabileceğini gösteren somut bir örnektir.
LAİKLİK KARŞITI ÇABALAR: Parti’nin, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla anlam ve içerik kazandırılan laiklik tanımlaması yerine farklı bir laiklik anlayışını savunarak, Anayasa’da Cumhuriyet’in nitelikleri arasında yer alan laiklik ilkesini geçersiz kılmaya yönelik yoğun çabaları, amacını gerçekleştirme konusundaki kararlılığını ortaya koymaktadır.
PARA CEZASI YETERLİ DEĞİL: Partinin başbakan, bakan, milletvekili, parti yöneticisi veya belediye başkanı konumundaki siyasal yaşamda daha etkili olabilecek üyeleri tarafından söylenen sözler ve gerçekleştirilen eylemler, partinin demokratik rejim için yarattığı tehlikenin önemli boyutlara ulaştığını ve bu tehlikenin Hazine yardımından mahrumiyet yaptırımıyla önlenemeyeceğini göstermektedir.
RADİKAL
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |