ilk defa sahneye çıkıyor gibiydi.
İlk şarkısına başladı, istediğini alamadığını düşündü, bir şarkı daha. Sanki olmuyordu. Dayanamadı düşündüğünü söyleyiverdi.
"Bir soğukluk mu var aramızda"
O saat soğukluk bitti. Neyi dile getirirseniz. Açığa çıkarırsanız tüketilir. Sezgileriyle, deneyleriyle yeteneğiyle bunu çok iyi biliyordu..
Artık duvar kalkmıştı, işte yalnız değildi, hepsi oradaydı.
Onlara söylediği her yeni şarkıda onlarla birlikte gittikçe yükseliyor sanki gökyüzünde bir yerden mitolojik tanrılar gibi sesleniyordu. Orkestra dansçılar ve diğerleri aşağıda kalmıştı, onlara da pek gerek yok gibiydi..
Konserin dramaturjisini yüzlerce akıl bir araya gelmiş yapmıştı. Öylesine kuvvetli ve etkileyiciydik öyle zannediliyordu. Oysa o tek başına sezgileriyle, doğaçlamayla, kelimelerden, seslerden ve sessizliklerden oluşan bir metin yaratıyordu.
Halkı sevmenin insanı sevmekten geçtiğini yaşayarak biliyordu. Populizmin yalakalığına düşmeden sahici bir varlık olarak. Derin sularda halkla yekvücut oluyordu. Ben bunu görüyordum.
Her şey hemen önümde yaşanıyordu
Kalbimizin tarihinde kırk yılın güzelim şarkılarıyla dolaştıktan sonra "Arkadaş" şarkısına geldi sıra.
Arkadaş’ı "sondeyiş" gibi seyirciye anlattı...
"Varılmak, büyük kavgalarımız, kendisinin ölümü, geride bırakacakları, öldükten sonra onu sevenler onu yaşatacak mı" Bu konularda dolaştırdı zihnimizi Arkadaşı söylerken.
Yüzlerce yıl önce yaşamış, hala yaşamakta olan arkeolojik bir figürün ölümü gibiydi, sanki ölmek istemiyordu. Yüzlerce yıl daha yaşamak istiyordu.
İşte o an Arkadaş konuşmasının bittiği an büyük bir sessizlik oldu. Dünyanın sonu gibiydi.
Sezen sahneden çekilmişti. Dünya adlı planetin cenaze töreni içinde gibiydi seyirci. Bu durum uzun sürmedi, çünkü seyirci ölmeye izin vermedi, bu ölüm duygusunun sürmesini istemedi.
Haksızlığa, öldürmeye, mağdurluğa, ölmeye, ümitsizliğe karşı sadece yaşamayı hissetmek için Sezen’i geri çağırdılar, Sezen de ölmediğini anladı, nefes aldı, ayakları yere bastı.
Farklı şarkılar söylemeye başladı aniden… O şarkılarla cenaze havasını, kaybetmişliği yok etti.
Hayatla, her şeyle dalga geçerek reel dünyaya döndü. Binlerce insanı ayağa kaldırıp neşeye, enerjiye, harekete, geleceğe davet etti.
Binlerce insan bu şarkıları söylerken kim oldukları ortaya çıkıyordu.. Akdeniz’diler, Ege’ydiler, Batıydılar, Doğuydular, hepsiydiler..
Sezen de onları farkında olmadan birleştiren, kalplerinin annesi bücür bir mitik tanrıydı. Halkın Sezen'e sevgisi ihtiyaca binaen bir sevgiydi. Siyasette de medyada da iş dünyasında da, orduda, üniversitede de edebiyatta da sahici olarak seveceği Sezen gibilerini arıyordu.. Ne yazık ki bulmak zordu, ya da bulmak zordu. Çünkü herkes her şeyi o şey için yapmıyordu, başka bir şey ya da menfaat için yapıyordu... Bu halk belki şiirde ya da tarihte kendine mitik tanrılar buluyordu…
Yıllar sonra 22 Temmuz 2011’in o güzel gecesi Sezen Aksu’nun konserine gittim...
Konser bittiği zaman yukarıda yazdıklarımı yaşadım ve ayrıca Sezen’in artık birinci dereceden SİT alanı edilmesi gerekir diye düşündüm..
Böyle yazılar yazmak pek huyum değil ama durum böyle.. On yıllardır sadece şarkı söyleyerek her kesimden insanın sevgisini, saygısını heyecanını taze tutmak herkesin harcı değil.
Düşmanlığın ve dostluğun fanatikleri durum böyle...
hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...