Türkiye basın tarihi yazılırken gazeteler başlığı altında Milliyet’e üst sıralarda yer verilecek. Kökleri cumhuriyet dönemine giden ama asıl sıçramayı 1950’lerde yapan Milliyet o gün bu gündür Türkiye basın tarihinin yapı taşı olan gazetelerden biriydi.
Çetin Emeç gibi efsanevi bir Genel Yayın Yönetmeni tarafından yönetilirken en parlak dönemini yaşayan Milliyet 1980’li yıllarda Doğan Grubu bünyesine geçip rotasını yeniden çizse de yine de Milliyet, Milliyet’ti.
Özellikle sol tandans bir kitlesi olan gazeteye yönelik en önemli eleştiri “Emekli solcuların gazetesi” olduğu yönünde oldu uzun süre. Bu, Milliyet’in üzerine yapışan bir yafta olsa da, çok haksız bir yafta değildi aslında. Artık isimlerini kendilerinin bile anımsamadığı tarihin ötesinde kalmış yazar kadrosu, heyecan yaratmayan haberleri Milliyet’in en büyük handikabıydı ama yine de Milliyet, Milliyet’ti. Hala takım gazetesiydi, hala Milliyet’te yazan bir haber ve/veya yazı önemliydi, hala Milliyet’te yazmak/çalışmak önemliydi.
Farkındaysanız hep dili geçmiş zaman kullandık.
Çünkü Milliyet artık isim olarak belki hala Milliyet ama etki ve ağırlık bakımından o bildik Milliyet değil.
ÇÖKÜŞ NEREDE BAŞLADI?
Bu çok katmanlı yanıta sahip olan sorunun ilk aslında en dikkat çeken ve asıl çöküş hikâyesinin başladığı ilk nokta medyadaki güç dengesinin değiştiği, merkezin kaydığı yeni Türkiye denen kompozisyonda tüm gazetelerin savrulduğu yere denk gelir. Burada tüm gazeteler gibi Milliyet de bocaladı. İkinci olarak ise gazetenin patronaj yapısındaki değişimdi.
Medya patronlarının işlerinin sadece medya patronluğu olmaması ve başka bağlantılarının gazeteleri birer güdümlü yayın organına dönüştürdüğü medyanın en bilinen gerçeğidir. İşte Demirören ailesi de medya acemisiydi belki ama birçok alanda iş sahibi bir aileydi. Bu; elde var bir zorunlu olarak siyasi iktidara bağımlılıktı. Ve hemen bu medya patronluğunu takip eden süreçte Yıldırım Demirören’in TFF Başkanı olması bir anlamda Milliyet ve Vatan’ın kaderini de belirleyecek son adım oldu.
Diyebilirsiniz ki; sadece Demirören ailesi mi bu durumda olan medya patronu? Haklısınız. Ama dikkat lütfen; Milliyet’in patronundan bahsediyoruz. Milliyet’in kemik kitlesi belli. Milliyet’in Sabah benzeri bir duruşa geçmesi Radikal gibi bir gazetenin başına Eyüp Can gibi bir cemaatçinin geçirilmesi kadar yıkım taşırdı içinde.
Ki öyle oldu.
Milliyet önce kemik kitlesini kaybetti. Sonra adı yazarlarını hükümet baskısıyla kovan gazeteye çıktı. Milliyet ile özdeşleşmiş yazarların gönderilmesi bu algıyı destekledi. Aslında yazarlar konusundaki çoğu karar doğruydu. Çünkü yukarıda da dediğimiz gibi gönderilen isimlerin çoğu artık okunmayan, ismi bile anımsanmayan yazarlardı. Ama işte, siyasi kamplaşma o haldeydi ki yeni Türkiye kompozisyonunda, kimse o gerçeği görecek gibi değildi. Bir yazar kovuluyorsa tek sebebi olabilirdi bu algıya göre: Hükümet baskısı.
Belki bu algı değiştirilebilirdi ancak hemen aynı süreçte öyle bir isim yazmaya başladı ki Milliyet’te, o algı kendine tutunacak sağlam bir dal bulabiliyordu. AKP demagogu olarak kanal kanal gezen Nagehan Alçı… Bir isim belki önemli değildir normalde ama sembolik anlamı bir puzzle’ın eksik parçasını tamamlıyorsa, önemlidir. Nagehan Alçı gibi bir ismin Milliyet’te yazabilmesi puzzle’ın o eksik parçasıydı.
Ve şimdi…
Bir Sabah, bir Akşam ya da Star gibi yeminli yandaşlık yapmıyor, Milliyet’i Milliyet yapan ilkelerini ve duruşunu korumaya çalışıyor ama 148 binlik satış rakamıyla ilk 10’un içine bile giremediği gibi eskisi gibi kamuoyu meydana getirme gücünden çok uzak. Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’ın özel haberleri olmasa tamamen sıradan bir gazete haline gelecek. Bunun bir anlamı var mutlaka.
VATAN… SAKAT DOĞDU, SAKAT BÜYÜDÜ VE…
Vatan Gazetesi, aslında heyecan yaratan, haberlerini okutan, merak uyandıran bir gazete ilk günden beri. Ancak gazete daha kuruluş aşamasında bir şaibe ve çokça söylentiyle geçti yayın hayatına.
Sabah Gazetesi’nin içini boşaltma projesi olarak algılara yerleşti ve o algı uzun süre Vatan Gazetesi’nin peşinden geldi.
İnsan, unutmaya yazgılı bir varlık. Hele her şeyin başdöndürücü bir hızla cereyan ettiği bu cinnet yurdunda hafızaların süresi daha da kısa. Dolayısıyla Vatan’ın üstündeki bu leke artık sadece meraklı birkaç gazetecinin anımsadığı maziden öte bir şey değil.
Ama tuhaftır, sanki herkes unutsa da o laneti taşıyormuş gibi Vatan’ın yüzü bir türlü gülmedi. Ne istediği ağırlığa erişebildi, ne istediği tiraja ne de etkiye. Hep ortalarda bir yerlerde dolaştı ama takım gazeteleri arasında kendine bir türlü yer ayıramadı. Sonra bir ara kapatılıp Milliyet havuzuna aktarılacağı konuşuldu ama son anda vazgeçildi. Ankara bürosu boşaltıldı, Kemal Göktaş gibi güçlü muhabirler Milliyet’e kaydırıldı.
Ve şimdi…
103 binlik tirajıyla Bugün gazetesinin bile altında bir yerlerde varlığını sürdürüyor Vatan Gazetesi. Ama ne varlık? Muhtemelen internet sitesi olmasa kimsenin ismini anımsamayacağı bir yokluğa eşdeğer bir varlık.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...