Ilıcak’ı pek çok konuda eleştirebilirsiniz… Eminiz oğlundan girip siyasi duruşundan ve asker düşmanlığından çıkacak, böyle bir ismin “Günün Kazananı”nda ne işi olduğunu soracaksınız.
Ancak ne derseniz deyin, o eleştiriler bir tarafa Nazlı ılıcak Doğan-Erdoğan savaşında “yandaş medya” olarak adlandırılan gazetelerde ve Sabah’ta birçok yazarın yaptığı gibi tırnaklarını birbirine sürterek “gün bugündür” havasında kavganın daha da kızışması için sevinçle yazılar döktürmek yerine zor olanı seçti ve Doğan Grubu yazarlarına zımni bir destek verebildi, kendilerine yönelik özeleştiri yapabildi, Türkiye'deki genel kuralı, "Basın hürriyeti, patronun çıkarlarıyla sınırlıdır." mottosunu yüksek sesle dile getirebildi, “kamu ile alışverişi olan medya patronunun, siyasi pozisyonunu da, işin tabiatı gereği, buna göre ayarladığını” kamu ile işi olan patronunun gazetesinde yazabildi her geçen gün üzerine “yandaş medya” yaftası daha çok yapışan Sabah’ta “AK Parti hükümetinin, medya patronlarının kimisini "dövüp", kimisini "ödüllendireceğine", temeldeki çarpık sistemi düzeltmeye çalışması gerektiğini” söyleyebildi, tek eleştirel haber çıkmayan Deniz Feneri davasına sert eleştiriler yöneltti.
Bu tavrı belki yazdığı sayfayı sürgüne gönderdi, 4’üncü sayfadaki köşesi, arka sayfalara kaydırıldı, o günden sonra bir daha yazı kaleme al(a)madı.
Ama…
Esen rüzgara doğru dümen kırmak yerine doğru bildiğini savunabildiği için, Ilıcak bu kez kazandı.