'Teneke Askerler’ başlıklı işinizle bu yılki bienale konuk olacaksınız. Bize biraz işinizden bahseder misiniz?
‘Teneke Askerler’, Ortadoğu’daki dokuz ülkenin, Suriye, İran, Irak, Türkiye, Ürdün, Filistin, Lübnan, Mısır ve İsrail’in, bir şekilde savaşa maruz kalmış askerlerini temsil ediyor. Sergi, benim Avrupa’daki oyuncak asker üretiminin, Ortadoğu’nun yeniden şekillenme sürecinde tavan yapmasını öğrenmemle şekillenmeye başlandı aslında. Bunun üzerine, ‘Teneke Askerler’i üretmeye karar verdim. Her ülkenin ordusunu temsil eden oyuncak askerlerin kollarında o ülkenin bayrakları var. Gerçek rakamlara oranladığımızda her kurşun asker 200 gerçek askere bedel. Böylece sergide, ülkelerin ordularının ne kadar büyük ve kalabalık olduklarını da görme şansımız olacak.
Bu minik kurşun askerleri teker teker boyuyorsunuz, diziyorsunuz. Bu neredeyse gerçek bir ordu yaratmaktan daha zor.
Aslında ben de tam böyle hissediyorum. Üretim sürecinde, bu minyatür orduyu yaratırken, onları boyarken, hepsine teker teker göz kulak olmaya çalışırken gerçek bir ordu yaratıyormuş gibi hissettim. Örneğin, bazı askerleri kaybediyorsunuz, bazıları zarar görüyor, sonra onları sergiliyorsunuz, daha sonra sergi sona erdiğinde onları paketleyip muhafaza ediyorsunuz. Hepsine tek tek sahip çıkmak zorundasınız. Bu gerçek hayatta bir orduyu idare etmeye çok benziyor. (Gülüyor)
Bienaldeki beş ana sergiden ‘isimsiz’ (Ateşli Silahla Ölüm) başlıklı olana dahil işleriniz. Sizin işinizle diğer işler arasında nasıl bir bağ var?
Benim işlerimin dahil olduğu sergi tamamen savaşa ve silahlara ayrılmış. Solo sergilerin hepsinin durduğu yer aynı aslında bu bölümde. Benim işimin diğerleriyle bağından ziyade spesifik olarak öne çıkan bir özelliğinden bahsedebilirim: Kurşun askerlerin içinde Türk ordusunun da bir temsili var. Kollarında Türk bayrağı bulunan askerlere yaklaşım nasıl olacak, nasıl karşılanacak, bu benim için ilginç bir nokta.
İşlerinizde sıklıkla şiddet ve savaşa eğiliyorsunuz. Şimdiye kadar bu böyleydi ama belki Arap Baharı’ndan sonra işler değişir. Ne dersiniz?
Aslında yalnızca savaş değil, Ortadoğu’daki tarihsel süreçle ilgili de birçok çalışmam var. Ancak bu bienaldeki işim için tabii bunu söyleyebiliriz. Arap Baharı’na gelince bu Ortadoğu için bir dönüm noktası. Ancak hâlâ, örneğin Filistin’e imtiyazlı bir giriş söz konusu. Bu koşullar durdukça benim işlerim de bunlara odaklanmaya, farklı hikayeler sunmaya devam edecek. Evet, Arap Baharı herkesi şok etti. Bu süreçte geçmişte belki de hiç ortak noktası olmayan birçok insan, birçok genç bir araya geldi ve bu harika bir şok yarattı herkes üzerinde. Aynı zamanda bir itici güç de oldu. Bu aslında şu an için ortamı daha da karıştırmış durumda ama insanlar ‘farkındalık’ kavramının farkında olmayı öğreniyorlar şimdi Ortadoğu’da, bu olumlu bir gelişme. İnsanlar güvenliğin ne olduğunu ve daha birçok şeyi tekrar keşfediyorlar. Tüm bunlar mutlaka benim de düşünüş tarzıma etki edecektir, keşfetmeme, analiz etmeme etki edecektir.
Sizin şehrinizde, Amman’da durum ne peki?
Diğer ülkelerdeki kadar ateşli değil Amman. Ancak her şeyin yolunda olduğunu da söyleyemeyiz. Diğer birçok ülkedekilerle aynı talepler yok ama bazı reform talepleri var.
Son olarak; bu bienal Gonzalez Torres’e ithaf ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz Torres ve işleri hakkında?
Torres’i sadece işleri açısından değil, kişilik özellikleri ve yaşam öyküsü bakımından da çok ilginç buluyorum. Küratörler de zaten onun hayatından ilham aldıklarını söylüyorlar. Benim için, işlerimle bunun bir parçası olmak ama aynı zamanda bağımsız kalmak çok önemli. Bunu, onunla ortak bir paydada buluşmak olarak görüyorum ve bundan mutluyum.
RADİKAL
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...