Demokratik toplumun vazgeçilmez unsuru seçimler 2008 yılının ilk aylarında dünyanın birçok ülkesinde gerçekleşti.
Demokrasi gereği seçimler yaşandı ama seçimler ne kadar demokrasi getirdi, tartışılır!
2008 yılının ilk aylarında pek çok ülkede yapılan seçimlerle birlikte bazı isimler koltuğunu korurken bazı ülkelerde yeni yöneticilerin isimleri zikrediliyor artık.
Gürcistan’da Mihail Saakaşvili bir dönem daha yerini korurken, Rusya Federasyonu artık Putin yerine Medvedev ile anılacak, Ermenistan’da Sarkisyan yönetimi başlarken, Küba’nın daimi lideri Fidel Castro yerini Raul Castro’ya bıraktı.
Yukarıdaki cümleyi biraz daha açarak yeni cümleler kuralım;
2008 yılının başında AGİT denetiminde(!) Gürcistan'da yapılan devlet başkanlığı seçimlerinin nihai sonuçlarına göre, Mikheil Saakaşvili oyların %52.21'ini alarak seçimleri resmen kazanmasına rağmen seçimlere hile karıştırıldığı iddiaları hala dünyada yankı buluyor.
Anayasaya göre Putin'in başkan adayı olması mümkün olmadığından yerine başbakan Medvedev'i aday gösterdi ve kapsamlı bir seçim programı yapmamasına rağmen %64,1 oy çokluğuyla Dimitry Medvedev başkanlık koltuğuna oturdu.
19 Şubat'ta Ermenistan'da yapılan seçimler sonucu mevcut Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın desteklediği Serj Sarkisyan'ın %32,8 oy oranıyla kazandığı ilan edildi.
Öte yandan Fidel Castro, Küba'yı 1959'dan beri yönettiği halde 2006'da bir süre için yetkilerini kardeşi Raul'a devretmiş sonra tekrar göreve başlamıştı. 19 Şubat 2008'de ise başkanlık görevini bıraktığını ilan etti. Ancak bundan sonra kimin devlet başkanı olacağını da tayin etti: Raul Castro. Raul Castro’nun seçimlerde aldığı oy oranı tüm dünya liderlerini kıskandıracak oranda: %99,4!
Ortak özellikleri görebildiniz mi?
Demokrasinin halk yönetiminde pek de anlam bulmadığı bu ülkelerde demokrasi gereği seçimler yapılıyor. Ama aslında bu ülkelerin liderlerini kendi halkları değil yine kendi liderleri seçiyor.
“Atanmışların seçimi” diye çok güzel bir ifade vardır.
Atanmışların seçiminde kimin nereye seçileceğinde halk söz sahibi değildir aslında, halk sadece liderin seçimini onaylamak zorunda kalır! Lidere muhalefet eden kişi ya da zümre hiçbir şekilde seçilemez, seçilse bile iktidar sahibi olamaz. Lider ise “seçilecek olan”da genellikle çalışkanlık, saygınlık, halkı önemseme, yeni politikalar üretmeyi değil “sonsuz ve sorunsuz itaat”i esas alır...
Yaşanan seçimlerde kim, kimi neden nasıl seçti sorusuna dönersek?
Halk kendinin çıkarını en iyi savunan lideri demokratik yollarla mı seçer?
Yoksa eski lider “veliaht”ını demokrasi kuramı içinde halka mı seçtirir?
Peki, bu seçim midir, yoksa bir biçim midir?
Bir hatırlatma daha; Türkiye’de yerel seçimler yaklaşırken genel seçimlerden de bahsediliyor…
Söylemek istediklerim aslında Tocqueville’nin iki yüzyıl önce söylediklerinden ibaret; “Demokrasi” ve “demokratik devlet” kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demagoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.”
SEDA YILDIZ/TURKTIME
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...