CHP’deki Atatürk resmini indiren vekil skandalını ortaya çıkardıktan sonra neler yaşandığını, CHP’nin iki aya yaklaşan süreçte skandalı kapatmak için neler yaptığını, aynı dertten muzdarip sözde Atatürkçü gazetecilerin çabalarını kesintisiz yazdık ve skandalın üstünü öreterek kapanmasına izin vermedik. Ve ısrarlı fikri takibimiz sonrası CHP o skandalı “görmek” zorunda kaldı, MYK’dan karar çıktı, son söz Parti Meclisi’nde.
Tüm bunları zaten biliyorsunuz. Detaya girmeyeceğiz.
Turktime okurları bu süreçte bir ismi daha yakından tanıdı: Sözcü yazarı Bekir Coşkun. Atatürk’ün resmini indiren CHP’li vekil skandalında Bekir Coşkun’a ayrı bir parantez açmamızın sebebi malum: Bekir Coşkun skandalın Atatürkçü gazeteciler tarafından “görülmemesini” sağlamak için devredeydi. (Coşkun'un Hürriyet'ten Sedat Ergin ve Ertuğrul Özkök'ü, 'Gırgıra alıp Atatürk skandalını küçültün!' teşebüslerini yazmadık bile!"
Skandalı deşifre ettiğimiz için bu çabayı da deşifre ettik. O kadarı yeterliydi. Çünkü hem o çaba skandalın ağırlığı altında ezilmişti hem de Bekir Coşkun’un sessizliği her şeyi anlatıyordu.
ŞU ZAMANLAMAYA BAK!
Ve Bekir Coşkun o derin sessizliğini sonunda bozdu ve “fena halde manidar bir zamanlama” ile tam da Parti Meclisi’nin toplanıp karar vereceği günün öncesinde “Atatürk’ün resmini indireni açıklıyorum” başlığı ile skandalı küçültmek ve kendisini ayrı bir mevziye çekmek için bir yazı kaleme aldı.
Coşkun; bildik akıcı üslubuyla teker teker iddiaları yanıtlıyor, hakkındaki soru işaretlerini gidermeye çalışıyordu. Bekir Coşkun ile Aylin Nazlıaka'nın Crossroads Pub Bar'daki görüşmesini yazmıştık ya! Bize ağacı gösterip, ormanı gizlemeye çalışıyor!
Başbaşa değil de, (afedersiniz) kıç kıça oturmuşlar.
Bekir Bey; Nasıl oturduğunuz değil, nasıl durduğunuz önemli!
Eksikliğimiz şunlar;
Şoförü var demişiz, görüşmenin zamanını eksik yazmışız.
Peki; bu hatalar için özür dilemeye hazırız ama aşağıda yazacağımız belgeli yazılar için siz ne dilersiniz?
Tabii şu dip notu da eklemek isteriz ki; medyadaki o en ilkel hastalık olan “İsim vermeme” tavrına bürünüp “büyüklüğünü” konuşturarak, dalga geçip çok da önemsemediğini anlatmaya çalışmış değerli Coşkun.
Sadece bu konu ile ilgili bin kez ismi yazılmış gazetecinin ismini kapatarak, "Büyük yazarlığını" konuşturuyor.
Bu tatmine halen ihtiyacı var demek ki.
Eyvallah.
O BELGE NEYİN KANITI PEKİ?
Coşkun’un yanıtları orada dursun da; ilginçtir bir konu hala kocaman bir soru olarak orada öylece kalakaldı, heykel oldu. Biz, Bekir Coşkun’u, Rahmi Turan, Emin Çölaşan gibi değer verdiğimiz meslek büyüklerimiz; Emin Özgönül ve Saygı Öztürk gibi saygı duyduğumuz isimler yüzünden gündemden çıkardığımız için her yönüyle skandal olan o “konu”yu gündeme getirmemiştik ama artık sormak farz oldu.
Bakın…
Aylin Nazlıaka, haberin hemen sonrasında Talat Atilla’ya 100 bin TL’lik dava açtı, telefon ve bilgisayarlarına el konulmasını istedi, turktime’ın tamamen kapatılmasını talep etti. O talebini gerekçelendirdiği “ekli dosyalarda” bir “ek” vardı ki; işte Bekir Coşkun asıl oturup o ek ile ilgili bir yazı yazmalı.
Diyor ki o ekte: Bekir Coşkun’un Turktime’a gönderdiği tekzip metni.
Bunda ne var demeyin. Çok şey var. Turktime, biziz. Ve bu saate kadar Bekir Coşkun’dan Turktime’a tekzip metni gelmiş değil.
SORMUYORUZ, KORKMA!
İşte soru da bu: Bize, ana muhatabına gelmeyen tekzip metni Aylin Nazlıaka’ya nasıl gitti de Nazlıaka’nın dava başvurusunda kanıt olarak yer aldı?
Hani Bekir Coşkun yazısında, "Siyasetçi ve yazar mesafesini koruduğundan, bu olayda taraf tutmadığı" dem vuruyordu ya!
Hah! Diyoruz ki;
"Sizinle ilgili yazı yazan bize tekzip metni göndermeyip, Aylin Nazlıaka'ya tekzip metni göndermeyi nasıl açıklarsınız?"
Bir de canlı tanığımız var!
Sizi can siperhane savunan değerli sekreteriniz Dilek Karaaslan'a, "Tekzip metni gönderecek mi?" diye sorduğumuzda, "Hayır, Bekir Bey tekzip metni göndermeyecek" dedi. Yanınızda. Sorun...
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ?
Şunu sormuyoruz bile;
Bir gazetecinin cep telefonu ve bilgisayarlarına el konulması talebi, haber sitesinin kapatılması isteği karşısında neden tek kelime yazmadınız/yazamadınız?
Sormuş olsaydık, eminiz çok zorlanırdınız!
Ne yani! Tutup, "Ben basın özgürlüğünü yalnızca sevdiklerim için isterim" diyecek haliniz yok!
Ya da; "Yazardım yazmasına da; Aylin Nazlıaka yakın arkadaşım. Onu niye zor duruma sokayım? Varsın, basın özgürlüğünü çiğnesin benim arkadaşım!" diyecek haliniz yoktu herhalde!
Tam da bu yüzden size kıyıp, sormuyoruz. Rahat olun.
Sorular çok basit değil mi? Yanıt da o kadar basit olmalı. Biz biliyoruz da; Bekir Coşkun hazır soruları yanıtlamaya başlamışken bunlara da bir yanıt verir diye düşünüyoruz. Nedir durum?
Bekliyoruz Bekir emmi!
Yalnız Turktime değil!
Türkiye, Balkanlar, Ortadoğu sizden yanıt bekliyor!
Yanıt için yine 40 gün bekletme ama!
Üzme seni sevenleri!
Bu haber 35921 defa okunmuştur.