Aslında “Erken seçim ne kadar erken olacak?” sorusu daha anlamlı duruyor.
Erken seçimin tarihi konusunda an itibariyle elime ulaşan net bir tarih yok.
Muhtemelen erken seçim konusunda iktidar da henüz kesin karar vermiş değil ama...
Yaralarını onarmadan bir erken seçimi yapmayacak kadar tecrübe kazandıklarını söyleyebilirim.
Peki, nereden çıkıyor bu erken seçim söylentileri?
Elbette hayatın olağan akışından çıkan mantıklı bir önerme diyebiliriz.
Çünkü...
Kıl payı seçim kazanmış...
Trajik olmasa bile oyları azalan...
Büyükşehirleri ilk kez kaybetmiş...
Kendi içinde tartışmalar yaşayan...
Yeni ve somut politikalar belirlemede eskisi kadar iyi olmayan bir iktidar var.
Mesela Kanal İstanbul...
Kanal İstanbul’un öncelik olması iktidar açısından stratejik bir hata.
Günü gelir ve başlarsın.
Ama bugünden bu işin propagandasını yaparsan...
Bu işin ekmeğini Ekrem İmamoğlu’na yedirirsin!
Neden?
Millet şu anda Kanal İstanbul’un faydalarını, önceliğini, gerekliliğini dinlemeye hazır değil.
Değil, çünkü başka öncelikleri var.
Zamanın sosyolojisi açından da uygun değil!
Geçim sıkıntısı...
Kral bir iktidardan...
‘Kaybedenler Kulübü’ne üye olmaya namzet bir iktidarın söylemi artık bu.
Üstelik doğru hamle yapsa bile, rant ile ilişkilendirilen bir havası var artık iktidarın.
İktidar açısından en iyisi Kanal İstanbul’u hayata geçirecekse bile gündemde tutmamak!
Muhalefet açısından uygun olan ise...
Her gün Kanal İstanbul’u sıcak tutmak!
Gelelim erken seçimin tarihi konusuna...
Şu anda görülen dinamiklere göre artık bu saatten sonra herkes erken seçim için yığınak yapacak!
İktidar da...
Muhalefet de...
2020’nin orta ya da sonuna doğru ete kemiğe bürünür.
2021’in uygun zamanında da erken seçim yapılır.
Ama bir dakika!
Bu teze bir mantık engelimiz var!
Madem muhalefet bloğu ile aralarında yüzde 1,5 oy farkı olan bir iktidar var...
Hatta bu makasın daraldığı iddiaları var...
Hatta üstüne bir de yeni kurulmuş/kurulacak partiler var...
İktidar kendi ölümünü seyreder mi?
Yeni, her biri yüzde 1 oy alsa tehlike büyük!
İşte bu olasılık kartları beklenilenden hızlı yeniden dağıtabilir!
KEMAL KILIÇDAROĞLU!
Ürkek ve konuştuğunun arkasında duramıyor.
İhtiyat ve savrulma arasında bir denge kuramadı.
CHP’de koalisyonları yönetmekte başarılı ama çekirdek bir ekibi yok denecek kadar az.
Tüm siyasi hayatı boyunca sadece iki başarısı var.
Ankara’dan İstanbul’a yürüyerek geçici de olsa siyasi bir rüzgar yaptı ve...
Büyükşehirleri iktidardan alacak masayı o kurdu!
Ancak...
Siyasi yol haritasında dikkatli gözlerden kaçmayacak ağır kırılmaların sahibi de yine kendisi oldu.
Örneğin Yeni CHP...
Bir ara altı ok yerine dallar falan ortaya çıkardı.
Adına Yeni CHP dedi!
Bir kişi de çıkıp, “Eskisinde Atatürk vardı, onu atıp yerine kimi koyacaksın?” diyemedi!
Şuur altında bir Atatürk karşıtlığı olduğunu yazmamı eminim ileri bir değerlendirme olarak kabul edeceksiniz ama...
Ben biliyorum!
Dersim’den dolayı diyerek konuyu kapatıyorum!
Kılıçdaroğlu’nun partiyi büyütememesinin başka bir nedeni de...
Kafasını kaldıranın kellesini uçurması!
Ama bunu o kadar sessiz...
O kadar derinden...
Tereyağından kıl çeker gibi yapıyor ki...
Kellesi giden bile...
‘Genç Osman’ gibi 3 gün sonra hissedebiliyor!
MEDYA DA “HÖT DEYİNCE... ‘IH!’ “ DİYENLER KULÜBÜ!
Türk medyasının ezici bir bölümünün kompleksli, saygı görme hastalığı olan çöp toplama işini dahi beceremeyecek kadar zavallı bir kalabalıktan oluştuğunu çoğumuz biliriz.
İç dünyalarında bir vekille bile konuşurken, dili dolaşan yüzlerce gazeteci...
Kendilerini Devlet Başkanına...
Muhalefete...
Bakanlara akıl verir durumda görünce...
PKK’nın...
FETÖ’cu olmakla övünenler....
Bağıra bağıra “Ben Fethullah Gülen’in hayranıyım!” diyen...
Bir generali, FETÖ’nün karargahına giderek kurtaran...
Bavulla İzmir’den Ankara’ya gelip...
Villaların sahibi olanlar bile kendilerini gazeteci sandılar!
Hürriyet, kaybettiği ağır itibarı...
Okuruna “Yok ya! Ben o kadar da aslında yandaş değilim!” demek için...
Muhalif görünümlü Truva atına binip!
İsmail Saymaz gibi 3. sınıf bir tetikçi ile kurtarmaya çalış (tı)yor!
Oysa o Truva atı “Ben Atatürkçü değilim!” diye kendisini ifşa etmişti!
Ya hükümet medyası?
Ahlaki problemleri olduğu bilinen, Cuma namazını kılarken bile “Takiye yaptığını!”söyleyecek kadar pazarcı iki yüzlü gazetecilere emin (!) gözüyle baktılar!
Medyada “Bohçacı kadın” olarak bilinenlerin yükselebilmesinden yılmayacak kadar gerçeklerden koptular.
Omurgasızlığını matah bir şeymiş gibi pazarlayıp bununla övünecek kadar ahlaki bir çürütücü olan Ertuğrul Özkök’e ahlak diskurları sipariş verecek kadar zavallılaştılar.
Saksafoncu kocasından daha fazla nefret ikonu olmayı başarabilmiş ama her nedense kocası gibi üstü çizilmeyen, bu durumu dokunulmazlık sanrısıyla karşılayıp devletine katil diyebilecek kadar ipin ucunu kaçıran o sürekli ama sürekli konuşan kafaya “bari sen sus” diyemediler.
Saysak... Sürüsüne bereket. Maalesef ama maalesef medyamız böylesi traji-komik, kendilerini yalanlayan ama yalanlarından utanmayan, her kılığa girebilen, iler tutar yanları olmamasına rağmen kendilerini lekesiz diye pazarlayabilen, ilkesiz, ahlaken sorunlu, tutarsız, sadece birileri için tetik çeken sayısız figürle dolu.
Sayıları bu kadar çok diye onları yazmayacak mıyız?
Yanıtımız da duruşumuz da çok net: Açık açık, isim isim, olay olay, tüm arşivleriyle, tüm kirli ilişkileri ile hepsini yazacağız.
Velhasıl...
Gerek kitapta, gerek bu sitede.
Allah’ın bildiğini kuldan saklamayacağız!