Aslında Kemal Bey’in yapmak istediği, Muharrem Bey’den altı + birli masaya katılması değil, bizzat olası seçim kaybı sonrası, CHP içinde Muharrem Bey’in ipleri eline alma korkusudur. İşte bu korku onu Muharrem Bey’i ziyarete zorladı. Yani bir taşla iki kuş vurma planı. (1) Eğer kaybederse suçu Muharrem Bey’e yıkmak. (2) Olası seçim hezimeti sonrası CHP içinde kaynayacak kazanla Muharrem Bey’in CHP başına geçmemesi. Zira partiyi öyle bir delege sistemine geçirdi ki asla o gücü kaybetmek istemiyor. Ve bu isteği de onu her türlü entrika ve iş birliğine zorluyor. Bakmayın siz Muharrem Bey’in de Kemal Bey’e, o benim “ağabeyimdir” sözüne. Mesele ağabey kardeş ilişkisi değil, direkt açık bir savaştır. Bu savaşı başlatan kişi ise Kemal Bey’in geçmişte Cumhurbaşkanı aday tanıtım toplantısında o meşhur terbiyesiz çağrısı olan “Gel bakalım Muharrem” demesiyle ta kendisidir. Zira tanıttığı aday ülkenin Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen kişisidir. Bu ona seçmen karşısın da yapılmış en büyük saygısızlıktır. İşte dün Kemal Bey’in Memleket Partisi lideri Muharrem Bey’i ziyaretin de yaşanan hadise, bu yüzden millet nezdinde ve siyasi çevrelerce bir intikam gibi okunmaktadır. Yani Kemal Bey geçmişte millet ve kameralar önünde Muharrem Bey’e nasıl davrandıysa, bugün de onun karşılığını misli mukabele gereği almıştır. Bence Kemal Bey, bu cevabı alacağını bile bile de o ziyarete gitmiştir. Aksi düşünülemez. Muharrem Bey dünkü toplantı sonrası çok önemli cümleler ve ağır adrese teslim kelimeler kurdu ve yüzüne söyledi. Yani siyasi tarihe bir nevi canlı yayında herkesi duyacağı şekilde not düştü. Evet ne dedi Muharrem Bey? İLKE dedi, FETÖ dedi, PKK dedi, DAEŞ dedi. Yani masa Halil İbrahim sofrası değil, vatana ihanet sofrası dedi. Peki o bunları Kemal Bey’in yüzüne söylerken, Kemal Bey ve yanındaki CHP’liler ne yaptı? Sadece “Sırıttılar” evet sadece sırıtarak dinlediler. Hem de yüzleri hiç kızarmadan ve utanmadan. Yani o gün kendine yapılan “Gel bakalım Muharrem” saygısızlığı karşısında içine yutkunan Muharrem Bey, o gün kendisine yapılan saygısızlığın hesabını, bugün çok ağır ve sert sordu. İlk defa muhalefet cephesinde organize bir tiyatroya değil, gerçek yaşamdan sıcağı sıcağına yaşanan, her anı yalansız, halka açık, senaryosuz bir filme şahitlik ettik. Yani “Ava giden avlandı.” Şimdi bakalım bu “vizyona” yeni giren, oyuncuları gerçek, senaryosu gerçek, siyasi tarihe entrika ve kumpaslar açısından, ışık tutabilecek "Altın Kelebek ve Altın Portakal" alması muhtemel bir baş yapıt adayı olan “Hoş geldin güle güle” filmi, CHP ve adına Halil İbrahim sofrası dedikleri, ihanet sofrasından ve de onlara oy verecek seçmen kitlesinden ne kadar seyirciyi, 14 Mayıs seçim günü, seçim salonu olan “sandık salonlarına” Muharrem Beyli Memleket Partisi adına çekecek.! Benim düşüncem, kendini ulusalcı, Kemalist, Atatürkçü diye tanımlayanlar, terör örgütleriyle yapılan iş birliğine kızanlar mutlaka menüsünde “iş birliği ve ihanet olan” o sofradan kalkacak ve o vebale ortak olmayacaktır. Bunu bugünden görmek yanlış olmaz. Mesala Yavuz Ağıralioğlu bu vebali gördü ve ortak olmamak için İyi Partiden istifa etti. Bu o masada oturan herkes için yeterli ve iyi bir örnektir. Tıpkı o masaya oturmayan ve Kemal Bey’e yaptığı yanlışı yüzüne söyleyen Muharrem Bey gibi.
Darısı diğerlerinin başına...