“Her davada yola İNANMIŞ birkaç kişiyle çıkılır. Yolun ileri durakların da kalabalıklar karışır onlara. Sıkıntılar, mahrumiyetler, mahkumiyetlerle kalabalıktan geriye sadece DAVA ADAMLARI kalır.” Diyen büyük gönüllü, inanmış “Dava adamı şehit Muhsin Yazıcıoğlu” bu söylediği sözlerin bizzat çilesini, mahrumiyetini, mahkumiyetini, bedelini ödeyerek yaşayan ender dava adamları ve siyasetçilerinden biriydi. Onun bu aziz vatan ve bayrak ve İslam için verdiği mücadele, gösterdiği dik duruş ve verdiği mücadele genç nesle rol model olmuştur. Öyle ki, onu bilen her çocuk, her genç, her yaş gurubundaki insanlar daima onun ahlakına, duruşuna vatan aşkına, İslam aşkına hayran kalmış ve örnek almıştır. Çünkü O “Bu bayrak öyle bir bayraktır ki; İçinde “Vatan” vardır, dökülen “Kan” vardır, iki cihan vardır,” Din” vardır,” İman” vardır… diyen ve “inanmadığım yolda milyonlarla yürüyeceğime, inandığım yolda tek başıma yürürüm” diyebilecek kadar da ilkeli cesur gözü kara civan mert bir yiğit ve has bir Vatan evladıydı. O, Haksız bir dava da “Zirve” olmaktansa, Haklı bir dava da “Zerre” olmayı tercih ederim” der ve o inanmışlık, adanmışlık şiarına sahip ve o şiarla da yaşayan Hakk’ı bilen kul hakkını gözeten ihlas ve feraset sahibi samimi bir liderdi. Zulme karşı öfkeliydi ne zulme ne de zalime tahammülü yoktu.” Zulüm Azrail olsa da hep HAKK’I tutacağım. Mukaddes davalar da ölüm bile güzeldir. Diyerek zulüm ve zalimle arasındaki kırmızı çizgisi daima net ve kati idi. Ne zalimden ne zulmünden ne de ölüm den korkardı. O İhanetin her türlüsüne karşı idi. Onun için “İhanetin telafisi Müebbet in tahliyesi, kahpeliğin bahanesi olmaz! “Er meydanı kancıklık kabul etmez! Dİ… İşte o öyle bir yiğitti. Ama o hep yalnızdı. Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür, namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür...!!! diyebilecek kadar dürüst bir karaktere, bozulmamış bir delikanlılığa ve sütü, mayası sağlam bir Anadolu Ana’sının yetiştirdiği adamlığa sahipti. Konu mazlumsa “Firavuna karşı olmak yetmez, Musa’nın yanın da olmak gerekir” der, tarafını belli eder ve her daim mazlumun yanında bir Musa olmasa da aslan avcısı “HAMZA” gibi zalimin, kafirin karşına bir kale gibi dikilir sığınak olurdu mazluma. Ve haykırırdı her platformda eğilmeden, bükülmeden Elif misali dimdik ve şöyle seslenirdi dünya ya “Ninniler le uyutulması gereken bebeklerin, silahlarla susturulduğu bir dünyada susmak alçaklıktır! “Ben mutlu olmuşum neye yarar komşum mutlu değilse, Ailem mutlu olmuş ne olacak mahallem mutlu değilse, Türkiye mutlu olmuş ne değeri var, Irak ‘ta Analar ağlıyorsa, Filistin’de kan akıyorsa, Karabağ’da hale evine dönmeyenler varsa, Doğu Türkistan’da Bayrak hasreti varsa bebekler bile sakat doğuyorsa...” Diye… Onun yükü Vatan’dı, onun yükü Mazlum’du, onun yükü Bayrak’tı, onun yükü davaydı. Onun bir menzili ve o menzil için bir hayali, o hayal için de göze aldığı içi çile dolu diken dolu düşman dolu tuzak dolu ihanet dolu bir yol vardı. Ve şöyle demişti “Çektiğim çile Dava içindir…” Ve o bu hayali ve inandığı davası üzerine için de türlü türlü merhalelerin olduğu bu meşakkat dolu yolda yürümeyi ve tüm çilelerine talip olmayı seçip bu yola revan olmuştu. Ve bu yola çıkarken şöyle demişti” Benim Kızıl elmam ve hayalim AB değil, benim kızıl elmam ve hayalim BOP falan değil. Ne Amerika’nın ne İsrail’in gölgesinde bir Türkiye Değil. Benim hayalim Türk-İslam Medeniyeti ve Türk-İslam Birliği olsun dedim. İşte bu hayallerle bu yoldayız” diyerek çıktığı yürüdüğü bu yolda adeta Zaman Buz Tuttu! Ve 25 Mart 2009 da saat 15.05 te hainler tarafından şehit edilip şehadete ulaştı. O “bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.” diyen ve bu Vatan’a bu Bayrağa bu millete ve Dini İslam’a olan sevgisinin, sadakatinin bedelini kahpe bir tuzakla bindirildiği helikopter düşürülerek canıyla ödeyen şehit bir liderdi. “Bir kar tanesi olsam; Mekke’ye düşmek isterdim.” Ve “İçi başka dışı başkalar dan Dili başka kalbi başkalar dan. Hem kendini hem de başkalarını kandıranlardan, sana sığınırım YA RABBİ” Duasıyla ondan yardım isteyecek kadar da samimi bir mümin, “Biz Fatih Sultan Mehmet Han kadar Türk, Said Nursi Hz. Kadar Kürdüz, ve Hepimiz Aynı Kilimin Desenleriyiz.” Diyecek kadar da milletini ayırt etmeden seven ve birleştirici biriydi. Ne namlusunu millete çeviren tanka selam durdu, ne de Vatanına göz diken hainlere eyvallah dedi. O Bir dava adamından da öteydi… Mekânın Cennet olsun, Muhsin Başkan… Rahmet ve Minnetle.
“Durun kapanmayın pencerelerim, güneşimi kapatmayın, beton çok soğuk üşüyorum…” Şehit Muhsin YAZICIOĞLU Anısına…