Aşağıdaki satırlar Yılmaz Özdil’in 5 Mayıs 2007 tarihli yazısından alındı. Önce okuyalım:
“Yolsuzluk yapmadı.
Çoluğunu çocuğunu eşini dostunu zengin etmedi, kankalarına ihale vermedi.
Bu, rezalet bir durum...
Onun için sevilmiyor.
Dışişleri Bakanlığı yaptı.
Vermedi Kıbrıs'ı...
Ceket iliklemedi AB'nin önünde.
Bundan büyük terbiyesizlik olur mu?
Onun için sevmiyorlar.
Maliye Bakanlığı yaptı.
Unakıtan'ı seviyorlar. O'ndan nefret ediyorlar... Kim gibi Maliye Bakanı istiyorlar?
Unakıtan gibi.
Enerji Bakanlığı yaptı.
En küçük yamuğu olmadı. Enerji bakanları şakır şakır yargılanıyor, yüz küsur yıl hapisleri falan isteniyor. Ama O'nun suistimali yok... Olur mu böyle şey? Olmaz.
Onun için sevilmiyor.
Hiç Başbakanlık yapmadı.
Memleketi bu hale getiren bütün başbakanları övüyorlar ... Sonra da O'na, "Memleketi bu hale getiren asıl sensin" diyorlar.
Tezkere geçmediyse, Amerikan askeri yerleşmediyse vatana... O'nun yüzünden.
O olmasaydı, Başbakan bugün Cumhurbaşkanı'ydı... Sen kimsin ki, Başbakan'ın Çankaya'ya çıkmasına engel oluyorsun? Yakıştı mı bu yaptığın? Yakışmadı.
Kimdir bu kötü adam?
Deniz Baykal.
Köşe yazarlarının en sevmediği kişi...
Sabahtan akşama O'na saldırıyorlar.
Hakaretin bini bir para.
Neden?
E yazdık yukarda... Ondan. “
Ertuğrul Özkök’ün medya klişeleri arasına soktuğu, “Köşeler yazarların tapulu malı mı?” cümlesi yukarıdaki yazı için sonuna kadar geçerli sanırım. Bir yazarın, köşesini böyle kullanmaya hakkı var mı? Bu yazının üstünden Yılmaz Özdil imzasını çıkartsanız, CHP gazeteye ilan verdi sanırsınız.
Zaten öyle de oldu. CHP sokaklarda dağıttığı milyonlarca seçim bildirisi arasına Yılmaz Özdil’in bu yazısını da koydu. Üstelik Yılmaz Özdil’in fotoğrafı ve Sabah Gazetesi’nin logosuyla birlikte.
Her fırsatta “yalakalık” kelimesini açıkça kullanarak, köşe yazarlarını iktidar şakşakçılığıyla suçlayan Yılmaz Özdil’in yukarıdaki yazısını CHP’nin propaganda malzemesi olarak kullanmasının tarifini kendisine bırakalım!
Yılmaz Özdil, bildiğiniz gibi seçimden tam bir gün önce Sabah Gazetesi’nden kendi isteğiyle ayrıldı. Ayrılığın tarihi elbetteki özel olarak seçildi.
Çünkü Özdil, Türk halkını çok iyi tanıyor. Seçimden böyle bir sonuç çıkacağını biliyordu. Ve bugüne kadar izlediği açık ve net CHP’li çizgisi nedeniyle 23 Temmuz sabahı yazmak artık pek te kolay olmayacaktı.
Bunu nereden çıkartıyoruz?
Özdil’in başında olduğu gazeteler hep çok sattı. 600 bin bandını aştığı dönemler oldu. ATV Haberin başında olduğu dönem reytinglerde birincilikten hiç düşmedi. Halkın ne istediğini iyi bilmeyen biri bunu yapamaz.
Fakat bir gazetenin başında bulunmak, yazı işleri müdürü olmak ya da televizyon haberlerini yönetmek ayrı bir konu; yazar olmak ayrı bir konu. Yazar olduğun an, fikrin de zikrin de ortaya dökülür. Yılmaz Özdil’i yakan da fikri ve zikridir. Köşesini açık biçimde CHP propagandası için kullandı.
Ama Türk halkını tanıyan biri olarak seçim sonucunu gördü ve erken davrandı. Karizmasını kurtarmış gözüküyor ama durumu Baykal’ınkinden çok ta farklı değil.
Yazılarının yüzde 95’i ironiler üzerine kuruluydu. Geri kalanı ise hatalı teşbihlerden ibaret. Her yazısı, aynı yazı içindeki çelişkiler ve önceki yazılarıyla karşılaştırılarak bile tek tek çürütülebilir.
Yılmaz Özdil, medya dünyasının en iyi “mutfak adamlarından” ama en kötü yazarlarındandı. Oku ve bir dakika sonra unut. Tüm yazıları bundan ibaret. Erken ayrılarak Bekir Coşkun’un şu an içinde bulunduğu zoraki kıvırma durumundan kurtuldu. Ama bir partinin seçim bildirilerinin içinde yazısı propaganda unsuru olarak dağıtılan tek yazar olarak basın tarihinde yerini aldı.