Yunanistan'ın içine yuvarlandığı borç krizi, AB'nin geleceği için yaşamsal bir tartışmayı gündeme getirdi: Avrupa Birliği'nin bütünlüğünü tehdit eden genel borç krizi ve ekonomik dengesizlikler, AB'nin federal bir birliğe dönüşmesi için şart olan, ama bugüne dek ortaya çıkmayan siyasal iradenin nihayet zuhur etmesini sağlayacak bir şok oluşturur mu? Yoksa aksine, bu kriz AB'yi federalizmden uzaklaştırıp sınırlı ama türdeş bir Euro Bölgesi ile esnek kur rejimlerinin egemen olduğu Euro dışı ülkelerden oluşan gevşek bir yapıya mı sürükler?
İki farklı yanıt
AB'li siyasetçilere ve uzmanlara sorarsanız, Yunanistan'ın başrolü oynadığı borç trajedisinde düğümü çözmenin yolu, AB'nin acilen ortak kuralları uygulatma gücüne sahip bir "Ekonomik Hükümet"e kavuşması gerekiyor. Bu başarılırsa, siyasal bütünleşmenin hızlanması mümkün olacaktır. Kısacası, Federal Avrupa'yı zaman kaybetmeden inşa etmek gerekiyor. Aksi takdirde AB'nin parçalanma riskinin büyüyeceğinden korkuluyor. Nasıl para birliği yarı sabit kur rejimlerinin 1980'lerde yaşadığı büyük çalkantılardan sonra kaçınılmaz hale gelmişse, bugün yaşanmakta olan bulaşıcılık riski yüksek krizin de Federal Avrupa'yı kaçınılmaz kıldığı savunuluyor. Euronun siyasal iradenin ürünü olduğu gibi, Federal Avrupa'nın da aynı iradenin ürünü olacağına inanılıyor.
Avrupa dışında ise görüşler oldukça farklı. Euro henüz bir projeyken, Milton Friedman, Martin Feldstein gibi ünlü Amerikalı iktisatçılar, parasal birliğin temel koşullarının AB'de olmadığını ve olamayacağını vurgulayarak euronun büyük sorunlar yaratacağını savunmuşlardı. Ekonomik yazındaki adıyla "Optimal Parasal Alan" kuramına göre, ABD'de olduğu gibi, federal bir yapı gerekiyor. Diğer ifadeyle, derin bir ekonomik entegrasyon, büyük bir bütçeye sahip ve temel ekonomik kuralları üye devletlere empoze edebilen güçlü bir federal devlet ve bu federal yapının siyasal ve toplumsal çimentosunu sağlayan ortak aidiyet duygusu, yani yüksek dayanışma bilinci.
Dramatik ikilem
Bu koşullar bugüne dek AB'de yeterince oluşturulamadı. Ekonomik kuram açısından euronun, dolayısıyla da AB'nin başının belaya girmesi şaşırtıcı değil. Her ne kadar küresel kriz sorunun tüm çıplaklığıyla gün ışığına çıkmasına neden olduysa da derinlerde fay hatları baştan itibaren mevcuttu ve bu faylar eninde sonunda bir deprem üreteceklerdi. Bugün AB'nin kurucu babaları, ama daha çok, sağlamlığı garanti sevgili Deutsche Mark'ından euro için vazgeçen Almanya, dramatik bir ikilemle karşı karşıya: Ya Yunanistan'ı piyasaları ikna etme konusunda kendi başına bırakacaklar ya da Yunanistan'a arka çıkarak, Yunanistan riskinin kontrol altına alınmasını sağlayacaklar; ama buna karşılık da bu riske ortak olacaklar.
Aslında ikilem bu satırların yazıldığı sırada, yani 11 Şubat Perşembe günü geçici olarak aşıldı. Ajanslar olağandışı toplanan AB Konseyi'nin Almanya ve Fransa'nın önerisini kabul ederek Yunanistan'ı taze kaynak bulmakta desteklemeye karar verdiğini bildirdiler. Destek yönteminin ne olacağı henüz beli değil ama bunun zaten bir önemi yok. Son tahlilde başta Almanya, bir ölçüde de kolektif olarak AB, Yunanistan riskini üstlenecekler. Yakın gelecekte bu risk gerçekleşirse, diğer ifadeyle Yunanistan sözünü verdiği mali hedeflere ulaşamazsa ne olacak? Çok basit. Dramatik ikilem yine gündeme gelecek. Yunanistan'ın eurodan çıkmasına "izin" mi verilecek, yoksa Yunan faturasının bir bölümü mali disipline saygılı ülkelerin vatandaşlarının sırtına mı yüklenecek?
Yunanistan'ın 'beleşçiliği'
Yunanistan'a arka çıkmak ne anlama geliyor? Yanıtın ipuçlarını yakalayabilmek için önce Yunanistan'ın geçmiş performansına bir göz atmak, ardından da uygulamayı vaat ettiği istikrar programını mercek altına almak gerekiyor (Bkz. Tablo). Komisyon tarafından 3 Şubat'ta yayımlanan Yunanistan raporu, komşumuzun kamu bütçesini kontrol etme yetenekleri açısından çok olumsuz değerlendirmelerle dolu.
Rapora göre Yunanistan geçen on yılda kişi başına yüksek gelir artışı sağlayarak AB ortalamasının yüzde 90'ını yakalamayı başarmış ve vatandaşlarına büyük refah artışı sağlamış. Ama ne pahasına? Görünürde yüzde 3'ün altında ama aslında yüzde 3'ün üzerinde bütçe açıkları vererek, zaten yüksek olan borç oranını azaltmak şöyle dursun, yüzde 100'e çıkarmış. Sürekli verimlilik artışının üzerinde seyreden reel ücret artışları sonucunda AB ortalaması ile her yıl 1 puanlık bir enflasyon farkı yaratarak rekabet gücünde büyük erozyon yaratmış ve cari açık-dış borç giderek yükselmiş. Kısacası komşumuz, euronun çok küçük bir ortağı olmanın ve pislikleri halının altına süpürmenin avantajları sayesinde yıllarca beleşe geçinmiş.
AB büyük risk aldı
Yunanistan küresel krize sıfır mali manevra alanı ile yakalanıp, halının altına süpürdüğü harcamalar da ortaya çıkınca, AB tam anlamıyla şok geçirdi. Kulislerde Yunanistan'a öfke kusuluyor. Komşunun bütçe açığı 2008 için yüzde 7,7'ye revize edildi, geçen yılın açığı da yüzde 12,7'ye tırmandı. Bu gelişme Yunanistan riskini neredeyse 400 baz puan artırarak borçlanma faizini yüzde 6'nın üzerine taşıdı ve bu risk artışının sonucunda kamu borcu sürdürülemez hale geldi. Euro Alanı için bu kabullenilecek bir durum değildi. Ya Yunanistan eurodan çıkarılacaktı ya da Yunanistan'a gerekli mali düzeltme empoze edilecek ve bunu başarması beklenecekti. Tabii bu ikinci yol seçildi.
Yunanistan'ın kendi isteğiyle eurodan çıkması zaten söz konusu değildi. Eurodan çıkarak Drahmi'ye dönmenin bedeli, borç euro cinsinden olduğundan çok daha ağır olurdu. Yunanistan komisyonun sıkı gözetimi altında çok iddialı bir istikrar programı yapmak zorunda kaldı. Ancak piyasaları ikna edemedi. 10 Şubat'ta bile Yunan CDS'leri 300 baz puanın üzerindeydiler. IMF'nin işe karışmasının AB için büyük prestij kaybına neden olacağı düşünüldüğünden, tek çare AB'nin Yunanistan'a arka çıkarak 50 milyar euro bulmasına yardımcı olmasıydı. AB perşembe günü bunu yaptı ve büyük risk aldı. Neden mi? Çünkü Yunanistan'ın işi çok zor.
Uzun süre kemer sıkacak
Yunanistan'ın işinin neden zor olduğunu anlamak için istikrar programının temel parametrelerine yakından bakmak yeterli. Bütçe açığı üç yılda yüzde 12,7'den 2,8'e çekilecek. Bu başarılabilirse, kamu borç oranı da tepe noktası olan yüzde 120'den aşağıya yönelecek. Bu hedeflere ulaşabilmek için, vergi yükünün üç yılda 6 puan artması (Türkiye ölçüleriyle 40 milyar dolardan fazla), harcamaların da 4 puan kısılması gerekiyor. Bu ölçülerde bir mali sıkılaştırmayı, bu kadar kısa zamanda, AB desteğine alışmış bir toplum nasıl kabul edecek? Bu dramatik kemer sıkma başarılsa bile hesap yine tutmayabilir. Çünkü aynı zamanda büyümenin de 2011'den Yunan koşullarına göre yüksek olması gerekiyor. Kemer sıkılırken bu büyüme ancak ihracatın artırması ile mümkün olabilir. Bunun için de Yunan ekonomisinin daha rekabetçi olması gerekiyor. Kur silahını kullanamayacağına göre, üretim maliyetlerini düşürmesi gerekiyor. Bu nasıl olacak, belli değil.
Bu değerlendirmeyi piyasalar da yapmış olmalı ki, "kurtarma" kararının ardından Yunan CDS'leri ancak 270 baz puana düştü. Bu, AB için kötü haber; çünkü Yunanistan düşük faizlerle borçlanamazsa gelecek yıllarda kemeri daha da sıkması gerekecek. Piyasalar bundan böyle istikrar programının performansını çok yakından takip edecekler. Büyük olasılıkla performans yetersiz kalacak ve ek önlemler gerekecek. Yunanistan bu baskıya dayanamayabilir. Bu durumda AB'nin zenginlerinin komşuya gelir transferi yapması gerekecek. "Ona var, bana yok mu?" diyenler çoğalacak. Zengin ülke vatandaşlarının homurtusu artacak.
Bu süreçten siyasal iradeyle Federal Avrupa nasıl yaratılacak? Doğrusu bilmiyorum ve çok merak ediyorum.
Yunanistan geçen on yılda kişi başına yüksek gelir artışı sağlayarak AB ortalamasının yüzde 90'ını yakalamayı başarmış ve vatandaşlarına büyük refah artışı sağlamış. Ama ne pahasına? Görünürde yüzde 3'ün altında ama aslında yüzde 3'ün üzerinde bütçe açıkları vererek, zaten yüksek olan borç oranını azaltmak şöyle dursun, yüzde 100'e çıkarmış.
Kulislerde Yunanistan'a öfke kusuluyor. Komşunun bütçe açığı 2008 için yüzde 7,7'ye revize edildi, geçen yılın açığı da yüzde 12,7'ye tırmandı. Bu gelişme, Yunanistan riskini neredeyse 400 baz puan artırarak borçlanma faizini yüzde 6'nın üzerine taşıdı ve bu risk artışının sonucunda kamu borcu sürdürülemez hale geldi.
Yunanistan'da bütçe açığı üç yılda yüzde 12,7'den 2,8'e çekilecek. Bu başarılabilirse, kamu borç oranı da tepe noktası olan yüzde 120'den aşağıya yönelecek. Bu hedeflere ulaşabilmek için, vergi yükünün üç yılda 6 puan artması (Türkiye ölçüleriyle 40 milyar dolardan fazla), harcamaların da 4 puan kısılması gerekiyor. (Seyfettin Gürsel/Referans)