Prof. Dr. Baskın Oran, türbanın hem inanç hem de siyasi simge olduğunu söyledi. Prof. Dr. Oran, dini ve siyasi simgelerin hiç bir Avrupa ülkesinde yasaklanmadığını belirtti.
Prof. Dr. Baskın Oran, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"ın “siyasi simge bile olsa başörtüsü yasaklanabilir mi?" sözlerini değerlendirdi. Prof. Dr. Oran, ANKA"ya yaptığı değerlendirmede, türbanın siyasi simge olduğunun herkes tarafından bilindiğini söyledi. Prof. Dr. Oran, “Bu hem bir inanç simgesi hem siyasi simge. Yani bunun siyasi simge olduğunu herkes biliyor. Çocuk doğurmuş kadın bakire olur mu? Bu herkesin bildiği bir gerçektir. Ama böyle deyip bir neticeye varılmaz. Hizmet mi veriyor hizmet mi alıyor, ayrımını yapmak lazım. Benim kriterim budur ve son derece nettir" dedi.
HİÇBİR BATI ÜLKESİNDE YASAK DEĞİL
Hiçbir Avrupa ülkesinde de siyasi ve dini simgelerin yasaklanmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Baskın Oran, şöyle dedi:
“Üniversitelerde kimse kimseye karışmaz. Karışmayı aklından bile geçirmez ve manyaklık olarak görür. Belirgin dinsel işaretler üniversitenin altındaki okullarda yasaktır. Orada da aslında hükümet işi başından atmak için okulların yönetimine bırakmıştır bu işi. Mesela öğrenci bir haç kolye takabilir mi, kippa takabilir mi, türban takabilir mi? bunun kararını yönetimler verir. Ancak batı ülkelerinde üniversiteye karışmak, üniversitedeki bir kızın başına karışmak şeytanın bile aklına gelmez."
FARKLI TARTIŞMALAR SÜRÜYOR
Başbakan Erdoğan'ın "siyasi simge" olarak türbanı savunmasına siyaset bilimcilerden çok farklı yorumlar geldi. Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu: Tek siyasal simge türban mı? Gamalı haç da mı serbest olacak? Kız-erkek öğrencilerin farklı dersliklerde okutulması, farklı otobüslere binip gidip gelmeleri... Üniversitelerde bunları da mı uygulayacağız? Prof. Dr. Levent Köker: Bunu söylemem hoş değil; bunu söylemek zorunda kalmaktan da çok memnun değilim ama Başbakan"ın söyledikleri doğru. Türbanın siyasi simge olması neyi değiştirir Allahaşkına! İçimizde İslamcılar varsa var, ne yapalım! Erkekler de var. Prof. Dr. Ahmet Yücekök: Fenerbahçe rozeti takmak bir sorun değildir. Ama herkesin bir gün Fenerbahçeli olacağını düşünmek hoş bir şey olmayabilir. Herkesin bir gün mutlaka Katolik veya Müslüman bir hayat tarzında yaşayacağı dileğiyle ortaya çıkmak, bunun için çaba göstermek de öyle. Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Türbanın siyasal simge olduğu doğrudur. Bu da katı laiklik uygulamasından kaynaklanmıştır.
NTV-MSNBC GAMALI HAÇ DA SERBEST Mİ?
İslam dini türbandan ibaret değildir. Bir tek türbanla ilgili uygulama yapamazsınız. Eğer din konusunda bir uygulama yapacaksak, bu, laikliğin temel itibarıyla değiştirilmesi ve ortadan kaldırılması anlamı taşır. Başka bir anlamı olmaz bunun. Türbanı serbest bıraktık, diye bir uygulama yapamazsınız, bunun dayandığı bir ilke olması lazım. Hele siyasal simge ise o zaman hiç yapamazsınız. Tek siyasal simge türban mı? Mesela çeşitli bayraklar açıp nümayiş yapıyorlar. Örneğin bu bayraklar üniversitelerde açılacak mı? Bunu da bilmiyoruz. Örneğin gamalı haç. Hiçbir Alman üniversitesinde gamalı haç açamazsınız, yasaktır siyasal simge olarak. Bizde serbest mi bırakılacak? Burada kullanılmış ifadeler, olgusal olarak yanlış. Yasaklama yoktur, sınırlama yoktur falan... Böyle bir şey olmaz. Birçok ters örneği var bunun. Sanırın danışmanlar Başbakan"a doğru bilgi vermiyorlar. O da bir şekilde açıklamalarda bulunuyor. 40 yıllık geçmişi olan bir sürecin sonuna gelinmiş olduğu noktada, işi bu kadar hafife alıp bunları söylemek doğru değil. Bunun yaratabileceği çeşitli gerginlikler de var. O konularda nelerle karşılaşacağız, Türkiye"de bunlara gerek var mı, bilmiyorum.
DİNDARLAŞMA TEMELİ ÜZERİNE YENİ BİR ÜNİVERSİTE
Bir tek türbanla ilgili bir tartışma olamaz. Çünkü bu türban meselesi değildir. Dini inançlara özel bir uygulama yapılmasıyla ilgilidir. Dolayısıyla genel dindarlaşma temeli üzerine kurulmuş yeni bir üniversite sözkonusudur. Aynı şekilde birisi yarın cübbeyle sarıkla gidip, ne bileyim, devlet memurluğunu bu şekilde ifa edeceğim, dediği zaman bu konuda herhangi bir itiraz sözkonusu olacak mı, olmayacak mı? Bunu da bilmiyorum.
Örneğin Batı Avrupa ülkeleri ve ABD hep örnek gösteriliyor; mesela buralarda dini kisve ile bir bankacının bir bankada bankacılık yapabileceğini düşünemiyorum. Bu mümkün değildir, yasak. Biz de bu yasak kalkacak mı? Bilmiyorum ki.
68"DE ANKARA İLAHİYAT"TAKİ OLAYI BAŞLATANLAR
Esas itabarıyla bu tartışmanın birdenbire neden ortaya çıktığını anlamak zor. Herhalde Anayasa tartışmaları çerçevesinde ortaya çıktı. Bunun Türkiye"nin gündeminde bu kadar basit bir konu olarak kalacağını düşünmüyorum. Görünenden çok daha karmaşık. Birincisi, bunun kökeni ta 1968 öğrenci olayları öncesine kadar gidiyor. Ve o tarihlerde ilk defa Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi"nde o olayın başlamasına sebep olanlar ve o olayın bir siyasi hareket olarak örgütlenmesinde başı çekenler bugün çok önemli mevkilerde. Dolayısıyla 40 senelik geçmişi var bu olayın. Birdenbire yok olacak bir olay değil.
LAİKLİĞİN ANAYASADAN ÇIKARILMASI ANLAMINI TAŞIYOR
Bir ufak hatırlatma daha yapayım. Türbanla ilgili Anayasa Mahkemesi"nin vermiş olduğu karar, Anayasa"nın değişmesi teklif dahi edilemeyecek laiklikle ilgili maddesine atfen verilmiştir. Dolayısıyla yeni bir anayasa yapılması durumundaki Ergun Hocamız da (Yeni anayasa taslağını hazırlayan bilim kurulundan Prof. Ergun Özbudun) bunu söyledi; çok iyi bir anayasacıdır kendisi, gözünden kaçmamıştır bazı şeyler diye varsayıyorum. Anayasanın laiklik ilkesine aykırı olabilecek şekilde yorumlanabilecek bir maddeyi anayasaya koymak suretiyle bu mesele çözülebilir mi, onu anayasa hukukçularına sormak gerekir. Bence çözülemez. Çünkü bu, anayasanın herhangi bir maddesine atfen yapılmış bir çözüm değil. Anayasadaki temel ilkelerle çelişecek başka maddeler konulursa, onlar daha sonra anayasadan Anayasa Mahkemesi kararlarıyla çıkarılır. Dolayısıyla kolay bir çözümü yok. Bunun ötesinde anayasanın kaldırılması, dokunulması dahi teklif edilemeyecek maddelerinin kaldırılmasıyla çözümü düşünülebilir. Bu da laikliğin anayasadan çıkarılması anlamını taşıyor. Bunun olabileceğini de zannetmiyorum. En azından bugünkü Türkiye"de ve çok büyük bir iç çatışma olmadan böyle bir şeye teşebbüs edilebileceğini de düşünmüyorum. Onun için ben söylenenleri anlamıyorum açıkçası. Hakikaten anlayamıyorum.
ÖRTÜNEN KADINLARA "İFFETLİ" DİYE AYRICALIK
Hukuken bunun çok kolay bir çözümü varmış gibi gözükmüyor. Bir siyaset bilimci olarak bana, ancak şöyle bir çözüm olabilirmiş gibi geliyor: Anayasa Mahkemesi"nin bileşimi değiştirilir, buraya türban konusundaki görüşleri bugünkü Anayasa Mahkemesi"nin üyelerinden farklı üyeler seçilir, onlar Anayasanın laiklikle ilgili maddesinin türbana engel teşkil etmediğine ilişkin bir karar verirler, o şekilde Anayasa Mahkemesi"nin vermiş olduğu bu karar ortadan kaldırılır. O zaman burada hukuki bir engel kalmaz. Başka bir yöntem görmüyorum. Bu da siyaseten mümkün müdür; bilmiyorum. Bunlar Türkiye"yi fevkalade gerecek ve zorlayacak uygulamalardır. Bir de burada karar sadece türbanla ilgili verilmeyecek; belirli bir din yorumunun kabul edilmesi şeklinde verilecek. Türbanla ilgili bir uygulama (eğer ilahiyatçıların yorumlarını doğru anlıyorsam), Kuran-ı Kerim"deki kadınların iffetlerini koruması, iffeti korumak için ziynetlerini örtmesiyle ilgili. Şimdi o zaman kadınların iffetlerini korumaları için başlarını bu şekilde örtmeleri gerekir mi? Ben bunun cevabını bilmiyorum. Ama öyle zannediyorum ki, Türkiye"deki bütün kadınlar böyle düşünmüyor. Bu şekilde düşünen kadınlara diğerlerinden daha bir önem ve ayrıcalık affetmiş olacaklar. Bu bir ayrımcılık uygulaması olacak; yine bir ayrımcılık uygulaması olacak. Bunun için sorun basit değildir. Bu ilke kabul edilecek olursa, bundan sonra dinle ilgili başka yorumları da aynı çerçeve içerisine alıp, o yorumlara da mı örneğin üniversitelerde yer vermek durumundayız? Birçok örnek verebiliriz. Mesela “kaç kaç”. Kız öğrencinin erkek öğrenciden farklı dersliklerde okutulması, farklı laboratuarlarda okutulması, farklı otobüslere binip gidip gelmeleri. Bunları da mı uygulayacağız? Bilmiyorum.
Prof. Levent Köker (Gazi Üniversitesi):
SİYASİ SİMGE OLMASI NE DEĞİŞTİRİR ALLAHAŞKINA
Başbakan"a katılıyorum. Bunu söylemem hoş değil; bunu söylemek zorunda kalmaktan da çok memnun değilim ama Başbakan"ın bu söyledikleri doğru. Türbanın siyasi simge olması neyi değiştirir allahaşkına. Ben bu başörtüsü yasağının hiçbir şekilde teknik olarak özgürlüklerle bağdaştırılabilir bir yasak olduğunu düşünmüyorum. Bu yasağın hiçbir manası yok. Bu yasağı savunmaya devam etmenin bir manası yok. Bu yüzden Başbakan öyle demiş böyle demiş hiçbir manası yok. Başbakan başka bir şey de söylemiş olabilirdi. Benim bu konudaki fikrim net.
BAŞÖRTÜSÜ AYRIMCILIĞININ SEBEBİ NE?
1989"da da bunu yazmıştım. Yabancı, çok prestijli, "Political Theory" diye bir dergide, Fransa"daki başörtüsü meselesi tartışılırken yazmıştım. Bunun bir siyasi müsamaha, siyasi tolerans meselesi değil, başörtüsü ya da türban hangisini kullanırsanız kullanın, bu meseleyle ilgili fikir üretirken türbanlı veya başörtülülerin siyasi özne olduklarını, yani onların da birer yurttaş olduklarını ve onların da haklarının olduğunu unutmamamız lazım. Dolayısıyla siyasi özne olan varlıkların tabii ki siyasi fikirleri olacaktır ve bu fikirlerini serbestçe açıklayabilmelidirler. Biz ifade ve fikir hürriyetinden yana değil miyiz? Başörtüsü takmak veya takmamak suretiyle veya bayrak taşımak veya taşımamak suretiyle veya onu bunu giymek-giymemek suretiyle, sakal bırakmak-bırakmamak suretiyle zaten insanlar dünya görüşlerini sürekli ifade ediyorlar. Yani başörtüsünün bu ayrımcılığa maruz kalmasının sebebi ne? Başörtüsü olunca Türkiye"ye laik düzen aleyhinde bir düzen mi gelecek, böyle bir şey söylenebilir mi?
SAKALLILAR DA BASKI UYGULAYABİLİR
Siyasi simge ne demek? Yasaktan yana olanlar diyorlar ki, “Bu bir siyasi semboldür ve dini sembolün kamu alanında olmaması lazım” diyorlar. Önce bu argüman var. Halbuki bu yasak hiçbir yerde yok. Üniversite okuyan öğrencinin kılık kıyafetiyle ilgili bir yasak uygulanmıyor hiçbir yerde, medeni ve özgürlükçü memleketlerde. Türkiye"de İnkılap Kanunları"nda kadınların kılık kıyafetiyle ilgili tek bir düzenleme yok. Buna rağmen Anayasa Mahkemesi"nin yorum yoluyla yapmış olduğu bir değerlendirmede var. Anayasa Mahkemesi"nin kararının gerekçesindeki bir ifade, bu yasağın sürdürülmesi için dayanak olarak kullanılıyor. Halbuki bunun böyle kullanılmaması da düşünülebilir. Çok garipsediğim bir durum benim, hala bunu konuşuyor olmamız çok tuhaf. AİHM"in Leyla Şahin kararı, Türkiye"deki mevcut durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal etmediği yolunda bir karar. Bundan daha geniş bir özgürlük alanı açmamıza bir engel değil ki. Başörtüsü serbest olursa bu sözleşmedeki bir kuralı ihlal mi edecek? AİHM kararında şöyle bir ifade var: “Başörtüsü veya türbanın serbest bırakılması halinde bu, türban-başörtüsü takmayanlar üzerinde bir baskı unsuru olabilir.” Ben bunun oldukça spekülatif olduğunu düşünüyorum. Sakal bırakanlar da bırakmayanlar üzerinde bir baskı kurmaya çalışabilirler mesela. Ama böyle bir sorun yok.
MADEM İÇİMİZDE İSLAMCI VAR, VARSA VAR, NE YAPALIM!
Bu, kadınlar üzerinde bir ayrımcılık olarak da kullanılıyor aynı zamanda. Türban diyelim ki bir siyasi simge. Bundan da kastedilen herhalde bunun siyasi ideolojinin simgesi olduğu. Bu siyasi ideoloji de çok açık olarak, çok belirgin bir biçimde anlaşılmalıdır ki, Türkiye"de laik cumhuriyetin temellerini ortadan kaldırıp, yıkıp yerine şeriat devleti kurmak isteyen bir siyasi ideoloji kastediliyor herhalde. Türban yasağının devam etmesinden yana olanlar bunun siyasi simge olduğunu ayrıca söylüyorlar. O söylemin içinde bu siyasi simgenin, böyle bir siyasi ideolojinin simgesi anlamında anlaşıldığını tahmin ediyorum. Bu zihniyet yapısında olan erkekler var. O erkekler her yerde ona bakarsanız. Bütün erkekler üniversiteye giriyorlar, okuyorlar; her yerlere geliyor o zihniyette olanlar. Hatta birbirimizi suçluyoruz; şeriatçı veya İslamcı görüşleriyle bilinen bir bürokrat şuraya tayin edildi, diye zaman zaman gazetelerde haberler çıkıyordu. Demek ki böyle erkekler var. Her yerde kadınlar var ama kadınlar okumasın!.. Madem içimizde İslamcılar var, varsa var, ne yapalım! Bunlar kadın oldukları için mi üniversiteye gidemiyecekler yani!..
BAŞÖRTÜLÜLÜLER ÜNİVERSİTE OKURSA DAHA İYİ OLUR
Böyle bir manzara çıkıyor. Aynı siyasi ideolojide olan erkekler okuyabiliyorlar, kadınlar okuyamıyorlar. Bunun bir manası yok. Başörtüsü ile ilgili olarak üniversitelerde okuyamayan öğrencilerle ilgiliyiz ve hala bununla ilgili olmamız çok garip bir durum. Bu 1987"lerde başladı ve 20 senedir tartışıyoruz. Yeryüzünde böyle bir toplum yok. Sorunlarını 20-30-40 senede çözemeyen. Kıbrıs sorunu 40 senedir orada çözülmeyi bekliyor, Kürt sorunu burada 80 senedir çözülmeyi bekliyor, başörtüsü sorunu 25-30 senedir çözülmeyi bekliyor. Nereye gidecek ki Türkiye bu kadar çözemediği ve aslında çok kolay çözebileceği sorunlarıyla. Özgürlükten kimseye zarar gelmez. Biz özgürlüklerimizi koruyacak hukuk düzenini yerleştirmeye bakmalıyız. Başörtülü kızlar üniversiteye giderlerse daha iyi olurlar, hiç olmazsa üniversite okumuş olurlar.
Prof. Ahmet Yücekök (Yeditepe Üniversitesi):
NAZİLERİN NE KABAHATİ VARDI?
Türban bir hayat tarzının simgesi. Ve bu bir dünya görüşüyle bütünleştiği vakit, çok baskıcı bir siyasi potansiyel ortaya çıkartabilir. Kendi başına hareket etme özgürlüğüne sahip olabilecek bir karakterde olsa, o zaman memnuniyetle herkes istediği tanrıya iman etmekte, dilediği siyasi görüşe inanmakta serbesttir. Ama bu siyasi görüş eğer başkalarını tahakküm altına alıp, zoraki bir hedefe doğru sürükleyecek bir siyasi görüşse bu rahatlıkla engellenebilir, engellenmesi gerekir. Bu ne bir manevi suç olur, ne insanlık suçu, ne de siyasi bir suç olur. Çünkü neticede siz, kendi görüşünüzü ve kendi hayat tarzı anlayışını başkalarını da kapsayacak şekilde ortaya çıkarmaya ve baskı kurmaya yönelik bir çaba içerisine girmişsiniz demektir. Fenerbahçe rozeti takmak bir sorun değildir. Ama herkesin bir gün Fenerbahçeli olacağını düşünmek hoş bir şey olmayabilir. Herkesin bir gün mutlaka Katolik veya Müslüman bir hayat tarzında yaşayacağı dileğiyle ortaya çıkmak, bunun için çaba göstermek de öyle. Nazilerin ne kabahati vardı? Neden Nazizm yasaklanıyor? Bugün Hürriyet"te Oktay Ekşi"nin köşesinde okudum. Ekşi, “Bıçak da çok lüzumlu bir alettir ama kötü amaçla kullanılmaması için tedbir alınır” diyor.
KIYAMETİ KOPARIRLARDI
Bu da böyle. Bu bir hayat tarzı ve bir dünya görüşü. Empoze ettiğiniz vakit, karşıda hangi taraflar varsa bunlara kendi yaşamak istedikleri hayat biçimini reva görmeyen bir anlayış. Bunun için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu düşünerek, böyle bir karar veriyor. Fransa bunu düşünerek kendi okullarında dinsel sembolleri yasaklıyor. Yeryüzünde bir dinsizlik sömbolü ya da anti-İslam sembolü olsaydı, bunun kullanımı Türkiye"de mahkemeler tarafından veya siyaseten savunulsaydı, Müslümanlığı bir hayat tarzı olarak gören ve bunun üzerinden siyaset yapan insanlar, “Bundan bize ne, bu da onların simgesi. Bırakınız yapsınlar, bırakısın gitsinler” diyebilirler miydi? Kıyameti koparırlardı.
Prof. Seyfettin Gürsel (Galatasaray Üniversitesi):
YASAK KALKARSA ÜNİFORMA OLMAKTAN ÇIKAR
Türbanın siyasal simge olduğu doğrudur. Türbanın siyasal bir simge haline gelmesi aslında tepkiden doğmuştur. Bu da katı laiklik uygulamasından kaynaklanmıştır. Sorun sadece bundan da ibaret değildir. Türban, Türkiye"de daha önce yavaş yavaş gelişen siyasal İslamın bir flaması şekline de büründü. Ama bundan hareket ederek türban takan herkes, ille de böyle düşünüyor demek doğru değil. Çok anlamam ama, işin bir de moda boyutu var galiba. Bizim başörtü dediğimiz, Anadolu"da daha çok örtünmenin biçimi olan şey. Başörtüsü, genç kuşak için biraz modası geçmiş ve köylü duruyor herhalde. Türban onu daha kendine uygun hale getirmenin bir boyutu oldu sanırım. Bir taraftan siyasal simge, bir taraftan moda tarafı da var. Şu da var, bizde hepsi de birbirinin aynısı. Ben Bosna Hersek"i gitmiştim geçen yıl. Boşnaklar Müslüman ve onların içinde de örtünenler, örtünmeyenler var. Ama örtünenler de başörtülerini çok başka şekillerde bağlıyorlar. Boşnakların örtünme biçimi bize şunu söylüyor. Orada daha bireyselleşmiş; bir üniforma gibi durmuyor. Biz de de bu yasaklar kalktıktan sonra şu olabilir. Umarız ki böyle bir çeşitlenme, kişiselleştirme, örtünme biçimlerinde farklılaştırma ortaya çıkar.