Genelkurmay açıklamasının, iki yönü var; Birincisi usul, diğeri içerik açısından. İlkinden başlarsak, böyle bir açıklamanın siyaset alanına müdahale olduğu açıktır ve kabul edilebilir değildir. O nedenle sadece iktidar değil siyaset sahasında top koşturan herkes kendi payına düşen hisseyi almalıdır. İçeriği ise vahimdir. Koskoca Türkiye’deki laik rejimin üç ildeki çocuklu gösteriler nedeniyle tehdit altında olduğunu söylemek, her şeyden önce Türkiye’nin büyüklüğüne haksızlıktır.
Ayrıca böyle bir yaklaşım ve mantık silsilesi, bizi farklı tartışma mecralarına sürükler ki, rejim asıl o zaman büyük yara alır. Mesela; yarın hükümet karşı bildiri yayınlasa ve dese ki, ‘Atabeyler operasyonunda bir yüzbaşı, iki astsubay ve bir emekli binbaşı çıktı. Sauna çetesinin lideri Özel Kuvvetler’de görevli bir yüzbaşıydı. Hrant Dink cinayetindeki Coşkun İğci jandarma muhbiriydi. Danıştay saldırısında göz altına alınan Muzaffer Tekin emekli subaydı. Cumhuriyet gazetesi saldırısındaki bombalar MKE yapımıydı. Cumhuriyetimiz, birlik ve beraberliğimiz tehdit altındadır.’
Soruyorum size. Böyle bir bildirinin yayınlanması doğru olur mu? Bence olmaz. Münferit hadiselerden genelleme yapma hastalığından hepimizin öncelikle kurtulması lazımdır. Nasıl ki, üç beş çocuk rejim için tehdit değilse üç beş çete de değildir. Türkiye, güçlü bir ülkedir ve herkes bunun farkında olmalıdır.
Burada cevabı beklenen bir başka bir soru daha var: Ne oldu da Genelkurmay geceyarısı açıklama yaptı. Bize gelen bilgiler ne kadar sağlıklı bilmiyorum ama ciddiye alınabilir bulduğum için yazıyorum. Genelkurmay karargahında, üç kez geniş katılımlı değerlendirme toplantıları yapılmış. Sonuncusu, Perşembe günüymüş. Yani, meclisteki oylamadan bir gün önce. Nihai karar, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi açıklama yapılmaması yönündeymiş. Toplantıya katılanlar, bu kararla dağılmışlar.
Sürpriz olan, Cuma günkü hareketlilik. Oylama sonucunun açıklanmasından hemen sonra Genelkurmay’da biraraya gelen generaller yeniden değerlendirme yapmışlar. Kulislere yayılan iddialara göre, zamanlama konusunda görüş ayrılığı doğmuş. Konunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış olması nedeniyle böyle bir açıklamanın nasıl bir sonuç doğuracağı uzunca tartışılmış.
Başka bilgiler de var. Kulis gazeteciliğinin en zor tarafı, ispatının zor olmasıdır. Bu bakımdan o mevzulara girmeyeceğim. Bir konuya daha dikkat çekeceğim; bildirideki üslup Büyükanıt Paşa’nın bildik üslubuyla pek örtüşmüyor.
Ama tüm bu gelişmeler, Türkiye olarak ciddi bir demokrasi sınavından geçtiğimiz gerçeğini gözardı edemez. Gelişmelere baktığım zaman kendi nefsime umutlu olduğumu söyleyebilirim.
Diklenmek ve dik durmak
TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın zihnimde çok özel bir yeri vardır. Demokrasiye olan inancını ve mücadelesini hep takdirle karşılamışımdır. Ancak bu son Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde izlediği stratejiyi ve yaptığı bazı açıklamaları doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Bir taraftan sürece aktif müdahale edeceksiniz ve iddianızı ortaya koyacaksınız, diğer taraftan Genelkurmay açıklaması karşısında ‘Bunlar doğal’ diyeceksiniz. Üstelik, hükümetin dik duruşuna rağmen...
Kusura bakmayın Sayın Arınç, hem diklendiniz hem dik durmadınız. Türkiye, 28 Şubat sürecinde ‘diklenip dik durmama’ politikası yüzünden çok şey kaybetti.
Çok basit, ihtiyacımız olan şudur: Diklenmemek ama dik durmak...
Mumcu intihar etti!
Cumhurbaşkanlığı seçimi birinci tur oylama öncesi hem DYP hem ANAVATAN’da hava çok sert değildi. Önce Ağar sonra Mumcu, bir anda tavır değiştirdi. Oysa Mumcu’nun MKYK toplantısında milletvekillerine hitaben yaptığı, benim de ‘tarihi konuşma’ olarak gördüğüm şu ifadeleri kamuoyunda geniş yankı bulmuştu: ‘Ne karar alırsanız alın ama Türkiye’yi düşünün. Kararlarınız bir krizi tetiklemesin. CHP bir hükümeti yıktı. Vatandaş bunu ülkede istikrarın bozulması olarak algıladı, sandıkta faturasını CHP’ye ağır ödetti.’
Oylama günü farklı bir Mumcu vardı. Ne oldu da Mumcu tavır değiştirdi? Sadece ben değil duyarlı herkes bu soruya yanıt arıyor. Yazımla ilgili çok sayıda mesaj aldım. Bakın Zeki Arslan adlı bir okuyucumuz ne diyor: ‘Yazınızda ‘Bugün tarihi gün. Umarım demokrasi kazanır’ buyurmuşsunuz. Evet, demokrasi kazandı ama Mumcu kaybetti. Çünkü, intihar etti ne yazık ki. Onda cevher yokmuş.’ Bir başka okuyucumuz Muammer Bekaroğlu’nun görüşleri de aynı kaygıları içeriyordu: ‘Rahmetli Osman Bölükbaşı da güzel konuşuyordu. Güzel konuşmak ayrı güzel iş yapmak ayrı iştir. Halk intikam peşinde koşanlardan hesap soracaktır.’
İtiraf etmeliyim, Mumcu’ya destek niteliğinde tek mesaj almadım. Tabandan değil tavandan gelen mesajlara göre yön tayini yapılırsa demek ki böyle oluyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...