Ülkenin adalet bakanıydı… Adaletin adil olması gerekliliği en çok da onu ilgilendiriyordu. Ama önce Deniz feneri davasının bir türlü gelmeyen, sonra gelip de bir türlü tercümesi yapılamayan dosyası vicdanlardaki adaletin adil olması beklentisini büyük oranda örseledi, o örselenme haliyle Adaletin Bakanı’nı şüphe duyulan kişi haline getirdi. Hal böyleyken, sonra öğrendik ki iki aydır Türkçe’ye çevrilmesi beklenen dosa zaten Türkçe’ymiş. Bakan Şahin önce bunu hepimizle birlikte öğrendiğini söyledi, sonra hem Türkçe hem Almanca olduğunu belirterek düzeltme yaptı en son da bürokratların kendisine bilgi vermedikleri gibi komik ötesi açıklamalarla bir haftada altını boşaltacak üç ayrı açıklama yaptı. Adalet, artık Bakan’ın yanından iyice uzaklaşmamıştı.
Ama tek bunlar değildi tabi. Tartışılan pozisyonunu sağlama almanın yolu seçim bölgesinde zafer elde etmesiydi. Buna o kadar koşullanmıştı ve o kadar zorunlu görüyordu ki işi seçmene partisine oy vermesi konusunda zımni tehditlere kadar vardırdı. Eğer kendi partilerinden başkan seçilmezse hükümet kendilerinde olmadığı için belediye iş yapamayabilirdi. Anlasınlardı işte.
Anladılar… Ve Şahin’in şahsında AKP’yi Antalya’da saf dışı bıraktılar. Çünkü madem öyle işte böyle diye bir dinamik vardı seçmen davranışını belirleyen. Şahin’in ilk kaybı bu oldu.
Ve yeni kabine açıklandı, adaletin a’sı kalmayan bir isimden doğal olarak Adalet bakanlığı alındı. Ve Mehmet Ali Şahin bu sefer tam kaybetti.