ZAMAN-Ankara ise Paris’in yeni bir sorun çıkarmamasından dolayı memnuniyetini dile getirse de, Fransa’nın çokta "dost" olarak hareket ettiğini düşünmüyor. Fransızlar, Avrupa Birliği Genel Sekreteri Oğuz Demiralp’ın ifadesiyle "son dakikada attıkları katılım golüyle" bunu açık bir şekilde gösterdi. 2008, Türkiye-Fransa ilişkileri için çok zor bir yıl olan 2007’nin ardından nisbi bir yakınlaşmaya sahne oldu, ikili ilişkilerde trafik arttı. Fakat, iki ülke arasında çoğu Paris tarafından çekilen bariyerler hala duruyor. 2009, Türk-Fransız "dostluğu" için hem fırsat hem de test yılı olacak.
Sarkozy, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı veda konuşmasında "Avrupa’yı hareket ettirmeyi denedim, ama Avrupa beni değiştirdi" diyerek, Fransa’nın AB dönem başkanlığında "tolerans" ve "ufuk açıklığı" kazandığını dile getirmişti. Peki bu iki önemli kazanımı, Sarkozy’nin Türkiye hakkındaki görüşlerini de değiştirdi mi? Sarkozy, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde sergilediği militan Türkiye karşıtlığını Elysee Sarayı’na çıktıktan sonra gözden geçirdiği ortada. "Türkiye Avrupalı değil" diyerek Jacques Chirac’a bayrak açan Sarkozy, iki fasılda müzakereleri açtı. Fransa’daki Türkiye karşıtları, Sarkozy cumhurbaşkanı olduğunda müzakereleri durdurmasını umuyordu. Fransız liderin Türkiye ile ilgili dönüşümünü "ideolojik, alışma ve pragmatik realizm" şeklinde üç aşamada ele alan Liberation gazetesinin Türkiye uzmanı Marc Semo, Brüksel’in Sarkozy’yi değişmeye zorladığını düşünüyor. Eğer Sarkozy, şimdilik de olsa değişmisse, bunda Elysee Sarayı’nda kurduğu beyin takımının da etkisi olduğu muhakkak. Sarkozy’nin dış politika alanındaki danışmanları Türkiye hakkında Sarkozy’den farklı düşünüyor. Sarkozy’nin çok güvendiği gölge dışişleri bakanı Jean-David Levitte bu kişilerin başında geliyor.
Fakat, Paris-Ankara yaşanan kısmi yumuşamaya rağmen Fransa’nın 2001’de, 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımasıyla raydan çıkan ilişkilerin tamamen düzeldiği söylenemez. Fransa’nın, keyfî bir şekilde dondurduğu beş müzakere faslı hala ortada duruyor. Türk diplomasisi için bu vetonun "hiçbir ahlakî ve hukukî temeli" yok ve kalkmadan da ilişkilerin canlanması çok zor. Kendini "Fransız dostu" olarak tanımlayan Büyükelçi Demiralp, ’bunu sindirmelerinin çok zor’ olduğuna dikkat çekiyor.
AB haricinde, Fransa-Türkiye ilişkilerinin iki önemli maddesi ise, Ermeni ve terör örgütü PKK konusu. Paris yönetimi, "Ermeni soykırımı"nı inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören kanun teklifini şu an için durdurmuş durumda. Bu süreçte, Fransız tarihçilerin ’meclisin görevi tarih yazmak değildir’ sloganıyla başlattıkları hareket büyük rol oynadı. Ayrıca Fransa, tarihî gerçekleri kanunlarla belirleme alışkanlığının, bir gün gelip kendini de rahatsız edeceğini gördü. PKK konusunda ise, Fransızların "değiştik", "kararlıyız" gibi mesajları henüz söz aşamasından öteye geçmedi. 2007’de PKK’nın önde gelen isimlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda militanı gözaltına alan Fransa, yakalanan kişiler arasında bulunan Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı isimleri Türkiye’ye iade etmedi. Önümüzdeki dönemde, Paris’in bu konuda Türkiye’yi memnun edecek somut atılımlarda bulunacağı beklentisi hakim. Fransız güvenlik birimleri geçtiğimiz haftalarda PKK’ya yönelik Fransa’da ilk kez "terör" operasyonu düzenledi.
2009, iki ülkenin ilişkilerinde yeni bir dönem başlatması için bir şans olabilir. Temmuz ayında, başlayacak olan "Türk sezonu" Türkiye’nin Fransa’da kendini tanıtması için iyi bir fırsat. Fakat öncesinde, Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Seçim kampanyaları, Sarkozy’nin "Türkiye pragmatizminin" sınırlarını gösterecek. 2008’de Fransa’da Türkiye için en güzel gelişme, Türkiye’nin artık iç siyasette konu olmasının iyice azalmasıydı. Bu böyle devam ederse, Sarkozy bile Türkiye dostu olabilir bir gün. Türkiye’nin Fransa’daki imajının ana sorumluları, kamuoyundan çok Fransız siyasetçiler ve medya. Türkiye, Fransız kamuoyunu değiştirebilmek için siyasetçilere, gazetecilere ve entelektüellere kendini anlatmalı. Bu başarılabilirse, bugün değişmez gibi görünen olumsuz hava tersine döndürülebilir. Bunun için de, diplomatik ilişkilerin ötesinde alternatif iletişim kanalları üretmek gerekiyor. Öte yandan, Ankara’nın Ortadoğu ve Kafkaslar’daki arabuluculuk girişimleri ve bu süreçte Fransa ile artan ikili temaslar ilişkilerde olumlu bir etki yaptı. Fransızlar, bu süreçte, AB kapısında üyelik dilenen veya ihale peşinde koştukları bir ülkeden başka bir Türkiye ile muhatap oldular.
Ali İhsan Aydın
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...