"Vasatın hükümranlığı" diye bir şarkı olsaydı Enis Berberoğlu ile ilgili okuyacağınız bu satırlara fon müziği olarak dinleyin derdik. Çünkü Enis Berberoğlu’nun var oluş ve yükseliş dinamiği vasatın hükümranlığı ile açıklanabilir ancak.
Hep etkili pozisyonlarda görev aldı ama pozisyonuna rağmen hep perde arkasında kaldı.
Hürriyet Ankara Temsilciliği yaptığı dönem Hürriyet tarihindeki Ankara temsilcisi imzalı en az haberin yer aldığı dönem olarak kayıtlara geçti.
Bu yok hükmündeki temsilciliği daha sonra Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği ile ödüllendirildi. Hürriyet gibi bir gazeteyi 5 yıl gibi bir süre yönetti ama nefes alsa izi kalacak öylesi bir kurumda ve öylesi bir pozisyonda dağdaki fotoğrafının dışında geriye kendisi ile ilgili tek bir iz bırak(a)madı.
Hayatının her döneminde yaptığı gibi ortama uydu, idare etti, kendini unutturdu ve koltuğunu korudu. Etliye sütlüye karışmamak deyiminin sözlükteki karşılığı olarak literatürdeki yerini sağlamlaştırdı.
Ve 2014 yılı. Hürriyet, Berberoğlu diye bir çalışanı olduğunu anımsayıp kovunca soluğu Sözcü’de aldı.
Berberoğlu muhalif değildi ama Sözcü muhalifti. Ve kendi muhalifliği ile olmasa da Sözcü’nün bu duruşunu kendi hanesine yazdırıp CHP’den milletvekili olarak hayatında yeni bir sayfa açtı.
Bunca yıllık gazeteci, üstelik CHP gibi bir partinin (Ve yine üstelik…) medyadan sorumlu genel başkan yardımcısı olarak beklenir ki artık herkes Enis Berberoğlu’nu tanıyacak, medyada boy gösterecek.
Ama hayır… Berberoğlu’nun saydamlığı yine geçerlidir ve istikrarlı bir şekilde yine görünmezdir.
Peki; o kadar görünmez olup bu kadar hep “birilerinin” gördüğü birisi nasıl olunur?
İşte Enis Berberoğlu’nun sırrı tam da budur.
Sadece somut bir örnek verelim, gerisini siz getirin.
Can Dündar’ın tutuklanmasına, hapse atılmasına ve şimdi her ne kadar çıkmış olsa da yargılanmasına neden olan o meşhur MİT tırları haberini servis eden ismin Enis Berberoğlu olduğu ortaya çıktı.
Bunda ne var demeyin.
O haber ki, haberi yapanları vatana ihanetle, casuslukla suçlayacak kadar ciddi.
Hayatının hiçbir döneminde bırakın bu kadar, binde biri kadar bile risk içeren bir işe girmeyen Enis Berberoğlu nasıl oldu da böyle bir olaya dâhil oldu.
Hah… İşte sırrın kıyısından da olsa deşifre noktası tam da burasıdır. İz sürülmeseydi, araştırılmasaydı biz sadece Can Dündar’ı bilecek, haberi günahıyla sevabıyla onunla ilişkilendirecektik. Ve Enis Berberoğlu’nun baştan sona nötrlükten dolayı çiziksiz duran kayıt defterine bir iz olarak bile düşmeyecekti.
İşte… Vasatlık limanına demirleyip hiçbir konuda kayda geçmezken başka birileri başka bir yerlerde neyle karşılaştı? Aslında neler, nasıl oldu da oldu?
O olanlar nasıl oldu ki, Berberoğlu hep yükseldi? Sanırız anladınız.