“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır” der Yunus Emre. Bu dizelerdeki anlam yoğunluğunu halk diline şöyle çevirebiliriz: İlmin kudurtması itin kudurtmasına benzemez.
Yaşar Nuri Öztürk; ilmiyle yolunu kaybeden trajik bir figür olarak ibretlik bir portredir.
Cehaleti nedeniyle yolunu bulamamış, bulduğu yanlış yolu yine cehaletlerinden dolayı doğru kabul eden sayısız örnekle Yaşar Nuri Öztürk aynı sonuca tam karşıt sebeplerden ötürü, aynıdır.
Türkiye’nin ilahiyat alanındaki en donanımlı isimlerinden, İslam felsefesini yutmuş, Türkçe, İngilizce ve Almanca basılan 50’ye yakın eseri olan, referans kaynaklarından biri olan Kuran-ı Kerim tefsirini yazan, sayısız makalesi olan, binlerce öğrenci yetiştiren bir isimden bahsediyoruz.
Ama…
BİLİM ADAMLIĞINDAN MAGAZİN İLAHİYATÇILIĞINA EVRİM!
İşte Yaşar Nuri Öztürk’ün dramı bu “ama”dan sonra başlıyor zaten.
Uzmanı olduğu konuyu o kadar çok biliyordu ki; zavallı fanilerin inandığı şekilde inanamazdı. İşe İslam’ı yeniden yorumlayarak başladı. Namaz vakitlerini indirdi, türbanı, kurbanı İslam dışı ilan etti. Ve devamı gırla geldi.
Öztürk artık tabu yıkıcıydı. ‘Yaşar Nuri Öztürk Müslümanları’ diye bir kavram bile doğmuştu.
Alkış… Dehşet bir zehirdir. İşte Yaşar Nuriz Öztürk kanaldan kanala gezip, tabuları yıktıkça birileri alkışladı, alkışladıkça Öztürk’ün ekrana tutulma iştahı da hevesi de önlemez bir noktaya geldi.
O artık bir magazin ilahiyatçısıydı. Ekranların en alt seviye kadın programlarının değişmez konuğuydu. Ekrana tutulma hastalığına fena halde yakalanmıştı ve o hastalık bir dönem Ayşe Özgün’ün programının değişmez sosu yaptı Öztürk’ü sonra Esra Ceyhan’ın. Az biraz daha sonra Saba Tümer ile bol kahkahalı programların reyting malzemesiydi.
İki yemek tarifi bir Öztürk fetvası, iki zayıflama tüyosu bir Öztürk bombası, iki magazin geyiği bir Öztürk’ün İslami açıklaması. Format, buydu.
Kocalarının işten gelmesini beklerken canları sıkılmasın diye yapılan bu programlarda yeni İslam’ı ev hanımlarına anlatıp onların ufkunu açan Öztürk için bu yeterli olmayacaktı tabii.
Siyasete girip ülkeyi de kurtarması gerekiyordu. CHP’den aday oldu, olmadı vazgeçti. Kendi partisini kurdu, tutturamadı kenara çekildi.
Kenara çekilmeden önceki yasak aşk skandalı, Yaşar Nuri Öztürk’ün savruluşunun belki de nişanı oldu. Ve bir süre kayboldu.
KİBİR… AH O KİBİR…
Bilgi bazılarında tevazu olarak dışa vurur. Ama herkeste değil. Bazılarını ise kibir abidesi yapar. Yaşar Nuri Öztürk ikinciyi seçti. Sanki dağarcığına kattığı her bilgi, paralel olarak egosuna da aktı ve sonunda egosu o kadar şişti ki patladı ve geriye Yaşar Nuri Öztürk’ün enkazı kaldı.
İşte o enkaz şimdi şu halde:
Marj kanallardan birinde komik olamayan komedyen Müjdat Gezen ile birlikte kahvehane ağzıyla milletin gözünün içine baka baka küfürler savuruyor. Oysa o küfürler için ne okumaya gerek var ne bilmeye. Profesör olmak, İslam felsefesini yalayıp yutmak, onlarca kitap yazmak, binlerce saat ders vermek hiç lazım değil. Azıcık sokak kültürü yeterli.
Ama dedik ya… Kibir, ah o kibir. Yaşar Nuri Öztürk’ten bile sokaktaki sıradan lumpen yaratacak kadar tehlikeli bir haslet.
Yazık… Çok yazık.