Uzun bir süre fikirsiz kalırsın..
Neresinden tutsan, bu vefasızlığı yakalayamazsın. Öylece bakakalırsın. Adeta zaman durur ve akmaz. Göğsüne oturan taşı, gözlerinden akan damlalar ıslatır.
Ne bir seda kalır, ne bir görüntü..
Etraftan duyulan sesler, başlarını alıp göçer. Sessizliği dinlersin. Canlılık katan renklerden hangisi varsa, onlarla çok uzaklarını bile boyayamazsın. Sadakatsizlik ile, siyah ve beyaza uyanırsın. Bir daha uyuyamazsın.
Bilirsin ki, giden ilk önce kalben gider.
Sonra arkası gelir. Bir mesajla, bir telefonun çalışıyla veya yatağına senin yerine giren bir başkasıyla gelir.
Gözleriyle veda eder..
Sana bakışları yönelmez. Bedenen senin tarafına dönmez. Sarılıp uyumaz. Aynı odada durmaz. Yemek masasına oturmaz. ‘BİZ’e sırtını çevirir.
Mezara koysan mezarda değil, yanında desen yanında değil..
Yokluğunu kabul etsen, çilehanenden çıkacaksın. Fakat yaşıyor. Of! Sensiz yaşamayı tercih ediyor. Ondaki ‘sen’in kaybına nasıl alışabileceksin? Bir daha öyle bir ‘sen’i nasıl bulabileceksin?
Kendin aklına gelince, içini çekersin..
O kadar! Nefesi içine biraz fazla çekmekle doyarsın. Sahi, susar mıydın? Su içmelisin. Sen de yaşıyorsun.
Yaranamadın..
Fazla mı geldin? Bağımlı mıydın? Çok mu üzerine düştün? Ebeveyni gibi mi ilgilendin? Hep sen mi aradın? Almayı mı bilmiyordun? Onun ilgi alanlarını mı keşfedemedin?
OF! Kör kuyuya indin..
Hiç hazır değildin. Çünkü aylar veya yıllarca önce terk ettiğin kendindin. Şimdi kendini karşına almaya hazır değilsin. NERELERDESİN? Bir üflemeyle uçacak hafif bir tüy gibi misin? Yoksa ondan ortaya çıkmış bir silüet misin? Ah be canım.
YÜZLEŞMEN GEREKEN SEN NEREDESİN?
O zaman asıl sadakatsizlik kimin?..