Genelkurmay Başkanlığı’nın laiklik bildirisinden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’nde tam bir şok havası hakimdi. “Gece yarısı açıklaması”nın ertesi günü saatler 14’e yaklaşırken, parti genel merkezine henüz genel başkan yardımcılarının çok azı gelmişti. Gün boyu milletvekillerinin ancak küçük bir kısmı partideydi. AKP’nin bugünü ve geleceği açısından bundan daha önemli bir dönem olmadığına göre, “bu dağınıklık” ancak “derin bir şaşkınlık” olarak adlandırabilir ve “tutum belirlemede yaşanan güçlüğün” işareti olarak değerlendirilebilir.
“Kriz yönetimi için karargâh” olarak Başbakanlık Konutu seçilmişti ve orada “Başbakan Erdoğan’ın kurmayları” sürekli toplantı halindeydi. Gövdenin şaşkınlığına karşın “beyin” krizden nasıl çıkılacağını düşünüyordu.
Oysa AK Parti Grubu, cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci tur oylamasında siyasi tarihimizin bize hiç göstermediği bir “kararlılık ve bütünlük” tablosu sergilemişti. Onca spekülasyon ve görüntülerin ardından “hiç fire vermemişlerdi.”
Genelkurmay’ın böyle bir bildiriye hazırlandığı, bu neviden bir tutum sergileyeceği hiçbir şekilde öngörülemedi. Şaşkınlığın sebebi buydu.
“Siyasi akıl” formül arıyordu. Hükümet Sözcüsü Çiçek o açıklamayı yapmasaydı, parti bitmişti. Kamuoyuna ve parti tabanına gerekli mesajı verdiler. İş, “bundan sonrasının planlamasına” kalmıştı.
Bugün AK Parti yöneticilerinin büyük bölümü 28 Şubat tecrübesine sahip isimlerden oluşuyor.
Kendilerine karşı uygulanacak “psikolojik harekâta karşı” onlar da “kriz yönetimini” öğrenmişlerdi. “Hocaları’nın” tavrını benimsemediler. Çünkü o tavrın sonunu gördüler. Ama “direnilsin” denilen “provokatif önerilere” de kanmadılar. Demokratik çıkış üzerinden uzlaşmayı ve normalleşmeyi aradılar. Aynı gün “mutedil kimlikleriyle tanınan” bakanlar, başbakan yardımcıları ve parti yöneticileri medya üzerinden iletişim kurdular. Başbakan Erdoğan da, Orgeneral Büyükanıt’la görüşerek “yumuşama” adımını attı.
Küresel güç dengeleri mi değişti?
GÜNÜN sonunda AKP’de hava şöyleydi: “Anayasa Mahkemesi kararını bekleyelim. Karar çıktığı anda, erken seçim ilan edelim.” Böylece, “sıfır yıpranmayla bu sorun atlatılamaz ama en azından yıpranmayı minimize edelim” anlayışının gereği yerine getirilmeye çalışılıyor.
Şimdi AKP yöneticilerinin cevap aradığı sorulardan birisi şu: “biz fark etmeden küresel sermayenin tavrı ve küresel güç dengeleri değişti mi?”
AKP yöneticilerinin hiç beklemedikleri biçimde ve anda gelen askerlerin bildirisi, onların akıllarına bu soruyu getirdi. Burada kastedilen şey, bir yıldır Ankara’da çeşitli çevrelerde çok konuşulan “AB’nin ama özellikle ABD’nin desteğini almadan Türkiye’de askerler hükümete karşı bir darbe ya da siyasete müdahale edebilir mi?”
Dün, benim görüştüğüm işleri dış dünyayı izlemek ve ilişki kurmak olan AKP kurmayları bu konuyla meşguldüler. Genelkurmay açıklamasının ardından Washington’ın ve Brüksel’in açıklamalarıyla hayal kırıklığına uğrayan bu isimlerden birisi bana şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Maalesef göremedik. Aslında küresel sermayenin ilan panosu olarak nitelendirebileceğimiz ve sembol olan gazeteler manşetlerinde Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini yazmışlardı. Küresel sermaye yanımızdaydı, çünkü liberal politikalar izliyorduk. Ama söz konusu olan Cumhurbaşkanlığı ise bu desteğin arkamızda olmadığını anlamadık ya da kabul etmek istemedik. Şimdi olup bitenleri ve olacakları tam manasıyla anlamak için pazartesi günü piyasaların nasıl tepki vereceğine bakacağız.”
Çağlayan mitinginin mesajı
TANDOĞAN’DAKİ miting sonrası eleştirilerin ve tartışmaların odağında medya vardı. Ben bu tür medya eleştirileri karşısında daima şu görüşte oldum: “Halk gerçekten neyi talep ederse, medya onu eninde sonunda görür ve yerine getirir.”
Tandoğan’daki “ses” duyuldu ve dün televizyonlar Çağlayan’da sınıfı geçtiler. Bu, demokrasinin altın kuralıdır ve sadece medya için değil asıl siyaset için geçerlidir. Politika yapıcılar, tıpkı medya gibi toplumun taleplerine kayıtsız kalamazlar.
Dün miting başladığında Kanaltürk Televizyonu’nda “en büyük itiraz” altyazısı kullanılıyordu. Bu, daha önce çok eleştirilen Hürriyet’in, Tandoğan mitingi sonrasında attığı güzel manşetin başlığıydı.
CNN Türk sunucusu Işın Gürel, saat 12.59’da “sayın seyirciler şimdi 29 Nisan Cumhuriyet Mitingi özel yayınımıza başlıyoruz” anonsuyla Çağlayan’a bağlandı. Oysa Tandoğan sonrasında CNN yöneticileri, “böyle etkinlikleri canlı yayınlamadıkları” gibi bir bahaneyle kendilerini savunmuşlardı.
Aynı dakikalarda bu kez NTV, Habertürk ve Kanal B televizyonları, kesintisiz yayınlarla mitingi veren Kanaltürk, Avrasya ve SKYTURK gibi canlı yayınlara geçtiler. TRT ise 2’nci kanalıyla zaman zaman bağlantılar yapmayı sürdürdü.
Tandoğan’dan sonra Çağlayan gösterdi ki; siyaset Meclis dışına taşındı. Depolitizasyon süreci bitiyor.
Kitlelerin neye sahip çıktıkları kadar, “halkın siyasi bir tavır sergilemesi” de önemlidir.
Anlalışılıyor ki artık süreç sivil toplum üzerinden götürülecek. Bu mitingler sistematik hale getiriecek gibi görünüyor. Sandığa kadar ilginç bir dönem bizleri bekliyor.
AKŞAM
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |