Ergenekon soruşturması kapsamında 1 Temmuz günü Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün gözaltına alındığında TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu sert bir konuşma yaptı, ‘kınıyorum’ dedi.
Aslında Hisarcıklıoğlu, konuşma üslubuna çok dikkat eden ve ayar bozukluğu yapmayan biridir ama o gün çok öfkeliydi. Aygün hakkındaki tutuklama kararına çok kızmıştı. Kızgınlığı konuşmasına da yansıdı.
Akşam saatlerinde aradım kendini. Dedim ki: ‘Operasyon size inandırıcı gelmeyebilir, kırgın, kızgın olabilirsiniz, tepki gösterme ihtiyacı hissedebilirsiniz ama savcılık kararı için ‘kınıyorum’ diyemezsiniz. TOBB Başkanı’na bu üslup yakışmadı.’
Hisarcıklıoğlu, tutuklama kararının tabanda büyük tepki topladığını ve kendinin de bu sese kulak verdiğini söyledi. Amacının, tahrik etmek değil aksine tabanı yatıştırmak olduğunu anlattı.
Aynı gün Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e de gazeteciler görüşünü sordu, şöyle dedi: ‘Soruşturma sürüyor, yargının kararını bekleyelim.’
Ankaralılar daha iyi bilir, ikisi de Aygün’ün yakın dostları. İki farklı, cevap. Doğrusu, Gökçek’in verdiği cevaptı. Zor anlarda bile ‘kızılcık şerbeti’ içmeyi bilmek, hele sorumluluk taşıyanlar için elzemdir.
Aygün, 14 Temmuz günü avukatlarının itiraz dilekçesi üzerine nöbetçi mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Üstelik, iddianamenin başsavcı tarafından açıklandığı gün.
Demek ki ‘hukuk’ işliyor.
Kınama tahribatı
Ama Hisarcıklıoğlu’nun yarattığı tahribat devam ediyor. Şimdi birileri, Aygün’ün ‘kınıyorum’ diyen Hisarcıklıoğlu tarafından serbest bıraktırıldığı dedikodusunu yayıyor. CHP Lideri Deniz Baykal bile 15 Temmuz günü partisinin meclis grup toplantısında emekli orgeneraller için Genelkurmay’a TOBB üzerinden mesaj vermedi mi?
Dedi ki: ‘Madem ki başka sahip çıkan yok, Hisarcıklıoğlu bir açıklama da onlar için yapsa da bırakılıverseler...’
Yani, TOBB sopasıyla Genelkurmay’ı dövmek için Baykal’a gün doğdu.
Aygün’deki değişim
Gözaltına alındığında suçunu ‘Atatürk’ü sevmek’ olarak söyleyen Aygün, 14 gün sonra serbest kalıp kameraların önüne çıktığında sanki farklı biriydi. Üniversiteli çılgınlığından ziyade işadamı olgunluğunda gördüm onu. ‘Devlet beni 14 gün misafir etti’ dedi, Mustafa Balbay’ın kışkırtıcı açıklamaların aksine makul bir konuşmayla seslendi dostlarına.
Bunun üzerine Aygün’ü aradım. Söze espriyle başladım: ‘Benim kitapta isminiz geçmiyor ama neden tutukladılar sizi?’
Kahkaha attı, ‘Şamil ağabey, zaten senin kitapta ismimiz geçseydi bırakmazlardı bizi. İflahımız sökülürdü...’
Aygün, konuşurken ‘ağabey’ der herkese. Ergenekon soruşturması sırasında ‘ağabey’ diye söz ettiği kimdi, henüz belli değil.
Sonra ‘Nasıl buldun konuşmamı?’ diye sordu: ‘Zaten o yüzden aradım. Mustafa Balbay’ın konuşması gibi kışkırtıcı değildi. Makuldü. Doğrusunu yaptın’
Savcıya göre Aygün, Ergenekon’un neresinde, bilmiyorum. Yakında mahkeme önüne çıkacak, hakim nasıl karar verirse herkese düşen saygı duymaktır.
Davadan bağımsız olarak şunu da söylemek durumundayım: Aygün bu arada son 5 yılın muhasebesini iyi yapmalıdır. Farkında olarak veya olmayarak derin dehlizlerde pişirilen yemeklere sos dökmemelidir. ‘Atatürk’, ‘millet’, ‘bayrak’, ‘vatan’ gibi kutsal değerler üzerinden istismar yoluyla, masa başında hükümet üreten siyaset mühendislerinin oyununa ‘gönüllü’ olmamalıdır.
Kendisiyle yaptığım kısa telefon görüşmesinde, cezaevinde geçirdiği 14 günün muhasebesini iyi yaptığı izlenimi edindim. Söylediği bir cümle var ki, çok önemli. İzni olmadığı için yazmıyorum ama umarım sözünü tutar.
Görelim: Ergenekon Sinan Aygün’ü, Sinan Aygün Ergenekon’u nasıl etkileyecek?
Şamil Tayyar/Star