İşte o başyazı...
Mısır’da yedi Kıpti Hıristiyan, güneydeki Nag Hamadi kasabasında geceyarısı ayini düzenlerken silahlı bir Müslüman tarafından öldürüldü. Pakistan’ın Bahmanivala köyünde temmuzda 100’den fazla Hıristiyan’ın evi Müslüman bir çete tarafından yağmalandı. Aynı ay Irak’ta, Bağdat ve Musul’daki yedi Hıristiyan kilisesi üç gün içinde bombalandı.
Başka birçok örneği de bulunan bu tür saldırılar, Müslüman topraklarda yaşayan Hıristiyanların dünyanın en fazla zulüm gören ve acı çeken toplulukları arasında olduğu gerçeğini yüzümüze çarpıyor. Bu kadar acı çekip de bu kadar az dikkat gösterilen pek az topluluk vardır. Open Doors USA grubunun yayımladığı yeni bir rapor, zulmün boyutlarını gözler önüne seriyor.
Open Doors yıllık Dünya İzleme Listesi’nde sekiz Müslüman ülkeyi, Hıristiyanlara en ağır zulümleri uygulayan 10 ülke arasında gösteriyor. Diğer ikisi, yani Kuzey Kore ve Laos, komünist devletler. Listedeki 50 ülkeden 35’inde nüfusun çoğunluğu Müslüman.
Bu yılki listede dünyanın Hıristiyanlara en fazla baskı yapan ikinci ülkesi olan İran’ı ele alalım. Open Doors 2009’da İslam Cumhuriyeti’nin 85 Hıristiyan’ı tutukladığını, bunların çoğunun kötü muamele gördüğünü belirtiyor. 2008’de yaklaşık 50 Hıristiyan tutuklanmış ve Hıristiyan bir çift güvenlik
görevlileri tarafından dövülerek öldürülmüştü.
Kötü muamele gerekçelerinden en azından bir kısmı, Müslümanların Hıristiyanlığı seçmesi gibi görünüyor: İran’a din değiştirmek idamla cezalandırılıyor.
Üçüncü sıradaki Suudi Arabistan’da İslam dışındaki dinlerin mensuplarına aleni ibadet yasak. Müslüman olmayan mabetlerin inşasına izin verilmiyor ve Hıristiyanların ibadetlerini gizli yapması zorunlu.
Aynısı Maldivler için de geçerli; rapora göre ülkede tüm vatandaşların Müslüman olması gerekiyor; “Bir avuç yerli Hıristiyan inançlarını gizlemeye mecbur bırakılıyor.” Moritanya’da Hıristiyanlığa veya başka dinlere geçmek resmi olarak idamla cezalandırılabiliyor.
Yani Müslüman dünyada vaktiyle gelişip serpilen Hıristiyan topluluklarının bugün büyük oranda selameti daha güvenli ülkelere, genellikle de Avrupa veya ABD’ye kaçmakta bulması hiç şaşırtıcı değil. Dinsel açıdan önem taşıyan cemaatler bile aynı durumda; sözgelimi Beytüllahim’deki Hıristiyan çoğunluk, 1990’larda Yaser Arafat’ın baskıcı hükümetinin ve sonrasında Hamas gibi İslamcı grupların gelmesinden bu yana yaşadıkları toprakları büyük ölçüde terk etti. Tam tersine, sadece birkaç kilometre ötedeki İsrail’de Hıristiyanlar dini ibadetlerini özgürce ve açıkça yerine getiriyor.
Yasaklanan sadece minare, cami değil
Batı’da bu Hıristiyanların ıstırabına en azından biraz dikkat gösterilmesini bekleyebilirsiniz. Tam tersine, dikkatler sonu gelmez şekilde ‘İslamofobi’ye yönelmiş gibi görünüyor; bunun başında da adına
hiç yakışmayan BM İnsan Hakları Konseyi geliyor. Kasımda Avrupa’nın büyük bölümü İsviçre’de (cami değil) minare yapımını yasaklamak için düzenlenen referandumdan dolayı adeta çılgına döndü.
Fakat Batı’nın Müslüman nüfuslarına yönelik hoşgörüsü, Müslüman dünyanın kendi dini azınlıklarına karşı sergilediği bağnazlık ve yaptığı zulümle keskin bir tezat içinde. Gelecek defa Batılılar sözüm ona ‘hoşgörüsüzlüklerinden’ dolayı kendilerini suçlarken bu gerçeği akıllarında tutmalılar.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |