Genel bir kanaattir. Bir gazeteci ya da yazar nerede çalıştığı/yazdığına bakılarak hemen sınıflandırmaya sokulur, kampı ilan edilir. Yandaştı, ulusalcıydı, liberaldi falan. Nasıl ki sıvılar “girdiği kabın şeklini alan…” diye tanımlanıyorduysa yazar/gazeteci de aynı şekilde bulunduğu mecranın kimliğine bürünen bir duruşla tanımlandı hep.
Ama bazı gazeteciler var ki nerede olursa olsun nevi şahsına münhasır kimliğini oluşturdu, kişiliğinden, kimliğinden, duruşundan, vicdanından ödün vermedi. Ne her şeye kulp bulan sataşmacılar ne yeminli rakipler ne de okuyucu onların duruşuna laf edemedi, etmedi.
İşte sayısı parmakla gösterilecek kadar az olan o isimlerden biri Sabah Yazarı Umur Talu. Hep güçlü konumlarda bulundu ama hiçbir zaman güçlünün yanında olmadı. Doğan Grubu’ndayken Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni konumunu elinin tersiyle itebilecek kadar da ilkelerine bağlı kaldı, yandaşlığı tescilli Sabah’ta AKP’ye en sert eleştirileri sıralayabilecek kadar da.
Patronlara boncuk dağıtmak yerine işçilerin haklarını savundu. Koca koca generallere alkış tutmak yerine ordunun itilmiş sınıfı uzman çavuşları, astsubayların çıkmayan sesi oldu. Bıkmadan usanmadan sözleşmeli öğretmenlerin sıkıntılarına ayırdı köşesini. Eyyama bağlı gündeme kapılmak yerine vicdanının sesini dinledi, cımbızla ezilen bir kesim aradı ve onların sorunlarını dile getirdi.
Ve rafa kaldırmadığı vicdanı, hakkaniyeti ve ödün vermeyen tavrıyla Umur Talu, kazandı.