Kızgınlık anlaşılır… Muhaliflik anlaşılır… Eleştiri anlaşılır…
Ama muhalifliğinizi kine bürür, hınca sarmalar, eleştirinizi küfre dönüştürürseniz o zaman eleştiriniz ne olursa olsun unutulur, geriye sizin irrite eden hazımsızlığınız kalır. Öyle bir hazımsızlık görüntüsü verirsiniz ki, dilinizin özü lağım kokar, etkilemeye çalıştığınız okurlarınızda uyandırdığınız etki sadece mide bulantısı olur.
İşte Hürriyet’in büyük yazarı Yılmaz Özdil’in yaptığı şey tam da budur. Milletvekilleri araçlarına kırmızı plaka takılması girişimini birçok kalem eleştirdi. Girişimi yerden yere vurdu. Diğer ayrıcalıklar anımsatıldı, bir bu mu eksikti dendi. Doğru ya da yanlış, fikirdir, değerlidir.
Ama bu bir fikir değildir: "TBMM yazılı kırmızı plaka bunları destekleyenlerin GÖTÜNE takılmalı ki, bunları desteklemeyenler de bilsin, kimin sayesinde sağlanıyor bu geçiş üstünlüğü…" Hele değerli, hiç değildir. Ancak her küfür gibi, her hakaret gibi sahibini küçülten sayıklamadır.
Bu hakaretleri yapmak için Hürriyet’in büyük yazarı olmaya hiç gerek yok. Sokağa çıkarsınız, kahveye gidersiniz, onlarcasını bulabilirsiniz.
Ama gelin görün ki kahve sohbetlerinde bile iğrenerek bakacağımız bu tip bir üslup, bugün Türkiye’nin en büyük gazetesi olduğunu iddia eden Hürriyet’te binlerce insana büyük yazarın ironi yüklü yazıları olarak pazarlanmaktadır.
Ancak daha önce de halka “bidon kafalı” diyen, daha bugün halkı iki ayaklı hayvan diye tanımlayan Özdil bu pazarlama maskesinin arkasına bile saklanamayacak kadar düşmüş ve kaybetmiştir.