Kaybeden’de dünyayı kendilerinden ibaret sanan iki gazeteci tipini gördünüz. Onlar için kendileri o kadar değerli varlıklar ki, kendileri ile ilgili her şey okurun isteğinden, değer yargılarından, beğenilerinden üstün. Kendi dünyalarından okura ne lütfederlerse tartışmasız kabul edilmesi gerek.
Bu tip gazetecilerin icraatları ile eş zamanlı olarak başka tip bir gazeteci/yazar tipine tanık olduk.
Biliyorsunuz…
Zülfü Livaneli’nin efsane parçası Özgürlük bir reklâm için uyarlanmış, kullanılıyordu.
İlk değil…
Geniş kitlelere hitap eden parçalar tüm dünyada reklâmlarda kullanılıyordu. Ancak bu anlaşılabilir anlaşmaya Livaneli’nin okurlarından/dinleyicilerinden tepki geldi. Özgürlük’ü satmamalıydı, bazı şeyler paradan daha değerli olmalıydı vb…
Ve Livaneli “Aman bana ne tepkilerden, paramı alır keyfime bakarım” demek yerine okurların sesine kulak verdi, dinleyicililerinin “Bu bizim şarkımızdır. Nasıl reklâmda çalınır” eleştirisini ciddiye aldı ve Özgürlük’ün reklâmlarda kullanılmasına son verdi.
Ve bu hassas tavrıyla, kazandı.