Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, "ABD ve Avrupa'nın üzerinde tartıştığı birçok kritik temel enstrümanın Türkiye'de o dönemlerde (2001) oluşturulduğunu söylemek, 'Türk finans sektörü eskiye oranla sağlam' dediğimizde neyi kastettiğimizi çok daha kolay ifade etmiş oluyor" dedi.
Ekren, Türk Girişimci ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) tarafından düzenlenen "KOBİ'lerde Dönüşüm" sempozyumunun açılışında yaptığı konuşmada, reel sektörün büyük önem taşıdığını, temel parametreleri özel sektörün belirlediğini ifade etti.
"Kriz de olsa, büyüme de olsa, istikrarsızlık da olsa son sözü söyleyecek her zaman reel sektördür" diyen Ekren, küresel finansal krizin ortaya çıkışının nedenlerine değinerek, bu sürecin, ABD'de büyüme ve finans sektörü dinamiklerinin ortaya çıkardığı bir süreç olarak görülmesi gerektiğini vurguladı.
Özellikle durgunluk dönemlerinden çıkış sürecinde arayışların yoğunlaştığı aşamalarda tutsat sektörünün büyük avantaj sağladığını kaydeden Ekren, sürecin, gelir ve servet etkisi yaratarak büyüme dinamiklerini olumlu yönde etkilediğini, ancak işler tersine dönmeye başladığında finansal sektörden reel sektöre hızla geçen bir sıkıntıyı da beraberinde getirecek tohumları taşımakta olduğunu söyledi.
Ekren, bu durumun "tüketici resesyonu" denilen duruma yol açtığını, 2007 sonu itibariyle 9,7 trilyon dolarlık bir büyüklüğün bu süreçten etkilendiğini, bu kadar büyük başka bir ulusal ekonomi olmadığı göz önüne alındığında bu konunun özellikle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
ABD'de mevduat ve yatırım bankacılığı ayrımının ortaya çıkardığı "gölge bankacılık" sisteminin de bu sorunlara katkıda bulunduğunu ifade eden Ekren, şöyle devam etti:
"Elbette ABD dışında gelişmiş ekonomilerin yükselen piyasaları etkileme sürecinde bu dinamiğin nasıl çalıştığını ortaya koyabilmek için bakmamız gereken temel konu, küresel sistemde sistemik olarak önemli rol ve fonksiyon gören fonların kırılganlıklarının artmasıdır. Bunlar genelde küresel bir şokla karşı karşıya olunduğunu ifade ederken, çok büyük piyasa oyuncularının, küresel finans sistemine katkı sağlayacak ve sağlamakta olan oyuncuların bir anda sistemik bir krizle ya da riskle karşı karşıya kaldıklarında olay sadece ulusal bir ekonominin sorunu olmaktan çıkıyor, bütün gelişmiş ekonomilere ve yükselen piyasalara doğrudan etkileyen bir süreci başlatmış oluyor."
-"FİNANS SEKTÖRÜNDE BİR FİYATLAMA ANOMALİSİ OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ"-
Nazım Ekren, finansal ve reel sektörde fiyatlama süreçlerinin hızla bozulmakta olduğuna dikkati çekerek, faiz oranlarına bakıldığında birçok ülkede piyasada işlem gören faiz oranlarının merkez bankalarının belirlediği referans faiz oranlarının neredeyse 5-6 katı yüksekliğe ulaştığını, bu durumun, likiditeden farklı başka bir sorunun da piyasalarda hakim olduğu sinyallerini verdiğini anlattı.
"Finans sektöründe bir fiyatlama anomalisi olduğunu söyleyebiliriz" diyen Ekren, krizin yönetim sürecinde öncelikle bir bilanço sorunu, daha sonra sermaye enjeksiyonu, sürekli olarak merkez bankalarının faiz oranını değiştirme ve likidite enjeksiyonunun yanı sıra ABD Temsilciler Meclisi'nde ilk aşamada reddedildikten sonra kabul edilen mali pakete bakıldığında, sorunun, düşünülenden daha büyük olduğu ve çok yaygın bir alanı etkileyeceğini gösterdiğini kaydetti.
Avrupa ekonomilerindeki gelişmelere de değinen Ekren, ABD'de yaygınlaşan "gölge bankacılık" sisteminin Avrupa'da bulunmadığını, "gölge bankacılıkta" hızlı büyüme ve hızlı küçülme yaşanırken, Avrupa ekonomilerinde aşamalı büyüme ve küçülmelerin görüldüğünü söyledi.
ABD'deki aktiflere dayalı menkul kıymetleştirme sürecinde bu kıymetlerin doğrudan alıcılarının Avrupa olduğunu, ayrıca bu kıymetlere garanti sağlayan sigorta şirketlerinin Avrupa bankaları için bir kaldıraç rolü gördüğünü ifade eden Ekren, daha önceki dönemlerde riski dağıtma mekanizması olarak görülen bir anlayışın risk üreten bir makine haline geldiğini vurguladı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Türkiye'nin bu süreçteki konumuna da değinerek, şunları kaydetti:
"ABD ve Avrupa'nın üzerinde tartıştığı, arayışlar içinde olduğu birçok kritik temel enstrümanın Türkiye'de o dönemlerde (2001) oluşturulduğunu, kullanıldığını ve şu anda sistem içinde bulunduğunu söylemek, 'Türk finans sektörü eskiye oranla sağlam' dediğimizde neyi kastettiğimizi çok daha kolay şekilde ifade etmiş oluyor. Ama elbette küresel entegrasyonun derecesi ve kalitesi, Türkiye'nin dışa açıklık derecesi ve boyutu, hiç etkilenmeyecek anlamına gelmiyor. Elbette etkilenecek, ancak ekonomi yönetimi ve reel sektörün birlikte çalıştığı temel nokta, bu etkilenmenin oranını minimize etmek şeklinde ifade edilebilir."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...