E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

Ensest Mağdurları Sesini Yükseltiyor 

Yuva' adlı belgesel mikrofonu ensest mağdurlarına yöneltiyor. Bazıları "Niye saklanıyoruz ki biz?" diyerek kendi görüntüsüyle ailesinden intikam almak istese de yönetmen Ebubekir Çetinkaya onları gizlemeyi tercih etmiş

21.02.2012 - 11:43
Ensest Mağdurları Sesini Yükseltiyor

25 Kasım 2007’de, Aile İçi Şiddetle Mücadele Günü’nde yapılan bin kişilik bir toplantıda kadınlara aile içi şiddeti ölçmeye yarayan uluslararası formatta bir soru formu veriliyor. 300’ü yanıtlıyor. Soru formunda ensestle ilgili tek bir şey olmamasına rağmen, bazı kadınlar formları iade ederken küçük kâğıt parçalarına, aile ve yakın akrabaları tarafından ensest ilişkiye maruz kaldıklarına dair notlar iliştiriyor: “İmdat”, “Bana yardım edin”, “İntihar edeceğim”…
Aktüel dergisinde bu toplantıyla ilgili haberi okuyan Ebubekir Çetinkaya, belgesel filmi ‘Yuva’ için çalışmalara başlıyor. Ensest nedir araştırıyor, yazılı materyal topluyor. Türkiye’de ensest ve pedofili hakkında hizmet veren kurumlar olmadığından, yurtdışındakilerle görüşüyor. Psikologlara danışıyor, işin hukuki boyutunu araştırıyor. Ve ‘Yuva’ projesi şekilleniyor. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde bugün gösterilecek ‘Yuva’, en huzurlu yer olarak düşünülen aile ortamında yaşanan taciz ve tecavüz gerçeğini anlatıyor. Belgeselin hem senaristi hem de yönetmeni olan Çetinkaya (30), ‘mutlu aile’ tablosuna toplumsal değerleri sorgulayarak bakıyor. Sürekli ‘saklamanın’ öğretildiği, bu nedenle taciz ve tecavüzü yaşayanların gerçekleri söyleyemediği bir ortamda ‘Yuva’, mağdurların sesi olup, kutsal ailede yaşanan ve duymak istemediğimiz cümleleri yüzümüze çarpıyor.
‘Yuva’da beş kişi yüksek sesle bu ‘istenmeyen’i yaşadıklarını anlatıyor. Bu beş kişiden biri çocuk ve şu an altı yaşında. Halen psikolojik destek görüyor, yaşadıklarını anne ve anneannesi dillendiriyor. Diğer dört erişkin ise geçmişlerini anlatıyor. Çekimlere gelirsek… Ensest konulu bir belgesel çekmek elbette hiç kolay olmuyor. Maddi anlamda, Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu İnsan Hakları Fonu imdada yetişiyor. Ensest bir toplumda dillendirilmesi en zor konulardan biri. Bu noktada STK’lardan destek isteniyor. Kimileri son derece yardımcı olurken, kimileri de “Tamam önemli bir konu ama bizi bulaştırmayın” yanıtını verebiliyor! Ebubekir Çetinkaya için bir diğer zorluk da taciz ve tecavüzü bir erkek yönetmen olarak ele almak: “Taciz ve tecavüzün kimliğini erkek olarak tanımlarken bunun karşısında travma yaşayan birçok kişiyle görüşmek, kadın kurumlarıyla irtibatta olmak, onların hissettiklerini erkek olarak da hissedebileceğimi inandırmak kolay olmadı. Bir kadın platformuna taciz ve tecavüzle ilgili bir çalışma içerisinde olduğumuzu yazmış, destek istemiştim. Platformdaki kişiler kendi aralarında yazışmışlar ve yazışırken iletilerinin bana da geldiğini fark etmemişler. ‘Bunu yazan bir erkek farkında mısınız?’, ‘Dikkatli olalım, araştıralım’ gibi panik içeren cümleler kurmuşlardı”.
‘Yuva’, genel olarak sıcak ve huzurlu bir çağrışım yapar hepimize. Öyleyse bu belgeselin adı neden ‘Yuva’? Çekim ekibi, insanlara en sevdiği kişiyi soruyor. Yanıtlar tahmin edildiği gibi, anne, baba, sevgili, eş... Hiç kimse “Arkadaşım” demiyor. Yani insanlar en çok aileden, yuvadan birine güveniyor, en çok sevdiği kişi de o oluyor. Daha sonra yine bu insanlara, bir araştırmaya göre dört çocuktan birinin, babası, abisi, dayısı ya da amcası tarafından tacize ve tecavüze uğradığı söyleniyor. “En çok babama güvenirim” diyenlerin yüz ifadesi anında değişiyor, inanmak istemiyorlar. “Biz kendimizi ne mutlu ediyorsa, onu duymak istiyoruz” diyor Çetinkaya ve bir anekdot paylaşıyor: “Filmin konusu belli: Aile içi taciz ve tecavüze uğrayan kişiler. Beni bir televizyon kanalından bir kadın muhabir aradı ve şunu söyledi: ‘Aile içindeki huzursuzlukları ele aldınız’. ‘Hayır, ben aile içindeki huzursuzlukları ele almadım, aile içindeki taciz ve tecavüzü ele aldım’ dedim. O kişi taciz ve tecavüz kelimelerini kullanmak istemiyor, sebebi de bu gerçeği görmek istememesi. Çünkü belki de kendi ailesini sorgulamaya başlayacak. Kendini nasıl bir korumaya aldıysa, tacizi, tecavüzü görmek istemiyor”.

Zaman gerekiyor
Tecavüze uğrayanlar mahkemelerde bu olayı defalarca anlatmak zorunda kalıyor, yetmiyor bir de bazen onlarla röportaj yapılıyor. Acaba bu röportajlar, o travmayı tetikliyor mu yoksa kişi anlattıkça, üstündeki yükü atıyor mu? “Filmde babasının tecavüzüne uğrayan bir karakterimiz var. Onun için bir yıl bekledik. Travmasını henüz atlatamamış, çocuğunu sosyal hizmetlere vermiş biri. Bizimle konuşursa aynı travmayı bir daha mı yaşayacak diye psikoloğuna sorduk. ‘Yaşayabilir, onun için zaman verin bize’ dedi. Ve bir yılın sonunda şöyle bir yanıt geldi: ‘Şu an kendini toparladı ve tacize, tecavüze uğrayan kişilere destek olmak istiyor’. O nedenle onlara zarar verme endişesiyle travmasını henüz tamamlamamış, bununla yüzleştiği zaman tekrar başa sarabilecek kişilerle görüşmedik” diyor Çetinkaya.
Erkekler de kadınlarla aynı mağduriyeti yaşıyor. Ama onlar ‘Erkekliğime laf gelir’ düşüncesiyle bu durumu dillendirmiyor. Kadınlar kadın kurumlarına gidebiliyorken, erkeklerin gidebileceği bir kurum yok, yaşadıkları kayda geçmiyor. “Elbette ki, kadınlar da taciz, tecavüz ediyor ama binde bir” diyor Ebubekir Çetinkaya: “Öyle bir örnek denk gelse bile filme dahil etmezdim. O beş kişiden birini kadın tacizci, tecavüzcü diye göstermek haksızlık olurdu. Zira tacizin, tecavüzün kimliği erkektir”.
Aile içi taciz ve tecavüz mağdurlarının çoğunun yaptığı şey saklanmak. Üstelik bir şeyi saklıyor olmak onlara inanılmaz acı veriyor. Dahası, çoğu o çok kutsal gördükleri aileleriyle ilişkilerini devam ettirmek zorunda bırakılıyor. Dayısı tarafından tecavüze uğramış bir kadın, annesinin dayısıyla iletişimde olması yönündeki baskısıyla karşılaşıyor. Çünkü toplumsal yapı olarak ailenin sürekli devam ettirilme zorunluluğu var! “Ama” diyor Ebubekir Çetinkaya, “Onlar için olumlu diyebileceğim bir şey var: Artık o yıllarca yaşadıkları suçluluk duygusunu yaşamıyorlar”.
Yıllarca susmaya, çığlıklarını bastırmaya ikna edilen onlar, birilerinin yanlarında olabileceğine inanmıyor. Sakladıkları o kocaman yarayı yalnızlıkları ve sessizlikleri büyütüyor. Artık kutsadığımız ve sürekli korumaya çalıştığımız ‘mutluluğumuzun’ arkasındakileri görme ve onları iyileştirme zamanı!

‘Suçlayacaklar’
M. (Kadın 30 yaşında)
“Birkaç sene boyunca bu durum yaşandı. Ben bunu söylersem beni suçlayacaklar korkusu niye vardı bilmiyorum. O günün sabahında rüyamda görmüştüm ben onu. Arada bir rüyalarıma giriyor. O gün böyle yamulmuş bir şekilde uyanmıştım çok. Ve o gün sadece lisedeki arkadaşıma söyledim. Çok enteresan onun da benzer bir anısı çıktı. Benzer bir şekilde amcasından. Çok şaşırdım ‘Doğru insana anlattım herhalde’ dedim. O da anlatmamıştı kimseye.”

‘Normal düşünemiyorsunuz’
U. (Erkek 27 yaşında)
“9 yaşında cinselliği öğretmeye çalıştığında bana güvenmemi söylemişti. Taciz boyutuna dönüp etek giydirip benimle cinsel bir şeyler paylaşmaya çalışması nedeniyle ters olduğunu düşündüm. Bunun her anlamda bir suç olduğunu biliyorduk. Bu yüzden onu reddettim ama o devam etti. Beni sıkıştırıyordu kapıları kilitliyordu. Belki bir kez istediğini verirsem kurtulurum diye düşünmüştüm. Bir kez tam anlamıyla o şeyi yaşadıktan sonra tekrar yaşamamak için elimden geleni yaptım. Ama ilişkimiz tamamıyla farklı bir boyuta taşındı. Beni her gördüğünde aşağılamaya ve şiddet kullanmaya başladı. Bunu saklama gereğinden önce yaşadığınız zaman travmayı ilk başta görmezden geliyorsunuz. Yok etmeye çalışıyorsunuz inanmamaya çalışıyorsunuz ve kendinizi kandıramayacağınızı anladığınız zaman yüzleşmeye çalışıyorsunuz. Bu konuda psikolojik destek almıyorsunuz. Annenize bile açılamıyorsunuz, duyulursa ya bir de inanırlarsa o zaman hani kendi kanınızdan birinin size karşı işlediği bir suç ama onu korumaya çalışıyorsunuz. Genelde şöyle bir mantık vardır: En yakınınızdaki biri size kötülük yapmaz, kendi kanınızı taşıyan biri kötülük yapmaz. Normal düşünemiyorsunuz, normalleştirmeye çalışıyorsunuz sadece. Yani birçok iç içe geçmiş psikolojiler yumağı aslında.”

Ses orijinal, görüntü temsili
Belgeselde, mağdur hikâyelerini oyuncuların bedeni üzerinden ama kendi anlatımlarıyla, kendi sesleriyle dinliyoruz. Oyuncu kullanılması, sanatsal veya estetik bir kaygıyla değil, tamamen güvenlik duygusuyla, deşifre olmamaları için alınmış bir karar. Aslında yönetmen Çetinkaya, çekimler ilk başladığında, kişilerin yüzlerini saklıyor, boyundan altı görünüyor. Ama daha sonra, vücudun daha fazla saklanması gerektiğinin farkına varıyor: “Bir kadının elinde belirgin bir ben vardı, e zaten ses de kendi sesi. Ya onu bulup, zarar verirlerse?” İşin ilginci, mağdurlar filmde ailelerinden intikam alma ve onları rezil etme duygusuyla yüzlerinin gösterilmesini istiyor. Israrla, “Niye saklanıyoruz ki biz?” diye sorsalar da, Çetinkaya, bu toplumda, tecavüze uğrayan bir kadının yüzünün bu kadar göründükten sonra, rahat edebileceğini düşünmüyor ve yüzlerini göstermeyi reddediyor.
(Radikal)

YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.

Bu haber henüz yorumlanmamış...

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Fehmi Koru'dan Turktime'a Müthiş Açıklamalar

(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) - İşte gündelik hayatından ...

'İdamlık' Aslana Geçici Af
Güney Afrika'da bakıcısını öldüren dişi aslanın 'idam kararı' ertelendi. ...
Ersin Korkut'un Yeni Projesi
Ersin Korkut, BKM'nin yapımcılığını yapacağı yeni bir programla ekranlara dönüyor
 
Çıplak Evlendiler!
ABD'li 9 çift çıplaklar oteli için yapılan kampanyayı kaçırmadı!
Hitler'in Kayıp Oğlu Bir Fransız
Fransız LePoint dergisi, Adolf Hitler'in Birinci Dünya Savaşı yıllarında ...
İBO-HÜLYA BULUŞMASI
İki eski dost Hülya Avşar ve İbrahim Tatlıses, Etiler Tatlıses Kebap'ta bir araya geldi.
 
Günün Sözü: Edoardo Galeano:
“Topraklarımızda dişe dokunur bir şey söylemeksizin gevezelik eden pek ...
Charlie Chaplin Fransız mı?
İngiliz istihbaratının Ulusal Arşiv’de erişime açılan dosyalarına göre ...
Balkanlar'ın Kraliçesi Türk Yorumcu!
Balkan müziğinin Türkiye’deki sayılı yorumcuları arasında yer alan İmran ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Acun Ilıcalı
ygs
barcelona
yunanistan
Çankaya Köşkü
mehmet özkan
PSG
Ersun Yanal
Fernandao