Yılan hikayesine dönen Ergenekon soruşturmasında dördüncü büyük gözaltı Türkiye’nin yakından tanıdığı isimleri de içine alınca yine büyük tartışmalar başladı.
Henüz iddianame ortada olmadığı ve gözaltına alınanlar şimdilik “zanlı” olduğu için söylenecek her söz bir yanıyla eksik bilgi içerecek ve yanılgı payı düksek olacak.
Ancak yanılgı payı olmayan bir şey var. Önceki örnekleri de göze aldığımızda gördük ki Ergenekon soruşturması bir yanıyla kişisel haklara hukuk kılıfında darbe vurma sürecine dönüşmüştür. Artık tüm gelişmiş ülkelerde geçer kural olan ve değiştirilen TCK’da bizim de benimsediğimiz “delilden şüpheliye gitme” söz konusu Ergenekon oldu mu rafa kaldırılmış, kişiden delile gitme yöntemine geri dönülmüştür. Apar topar gözaltına alınıp suçsuz bulunarak serbest bırakılanlara bakın. Bu bile, ters yüz edilen hukukun ibretlik resmini verecektir. Veya Sinan Aygün gibi, her gün kamuoyunun önünde olan isimlerin azılı suçlular gibi karga tulumba gözaltına alınıp suç kesinleşmeden suçluymuş gibi sunulması olsa olsa o isimlerin itibarlarına hukuk maskesiyle atılan&atılmaya çalışılan neşterdir.
Gözaltına alınanlardan Sinan Aygün bildiğiniz gibi Turktime ailesinin bir üyesi, yazarımız. Tercüman Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi dostumuz. Yakından tanıdığımız üzere hiçbir şekilde bir suç kondurmadığımız bu isimlerin şova dönüştürülmüş şekilde gözaltına alınması yanlıştır. Bir genel yayın yönetmeninin iki polis tarafından çalışanlarının önünde hırpalanarak kelepçelenmesine anlayış gösteremeyiz. Büyükçelebi’nin gözaltına alınmadan önce bizi arayarak “Bir gazete beni açıkça hedef gösteriyor. Vermek istediği mesaj, içeriye alın bu adamı!” sözlerinden 4-5 saat sonra kelepçelenerek gözaltına alınması da dikkate kayda geçirilmelidir.
***
İnanıyoruz ki (Ya da inanmak istiyoruz…) hukuk sadece önüne gelene kılıç sallamaz, aynı zamanda o kılıcı adaletle sallar. Hukuk, yanlışların karşısında tek emniyet supabımızdır. (Ya da öyle olması gerekiyor…). Eğer hukuku kutsuyorsak, yanlışlığı ispat edilmedikçe verdiği kararlara canımızı yaksa da saygı duymamız gerekir. Ama eğer her türlü keyfiliğin karşısındaki emniyet supabı olarak hukukun olması gerektiğini düşünürken düşüncelerimiz “ya da”larla kesintiye uğruyorsa, o zaman ciddi bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Bu, öyle bugün sizin ya da bizim yakından tanıdıklarımızın götürülmesi sorunu değil.
Bu; birilerinin kendi görüşlerine yakın bir partiye kapatma davası açtığı için Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya, başka birilerinin de gözaltına alınanlar görüşlerine yakın isimler olduğu için Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriya Öz’e karşı öfkeye boğulması, bu savcıların şahsında genel geçer bir değer olan&olması gereken hukukun kişiselleştirilmesi ve eşitleyici üst referansın altındaki zeminin boşalması sorunudur.
Oysa Yalçınkaya da Öz de bağımsız yargıyı temsil ediyor. Soru işaretleri canlı olsa da hukuktan başka gidecek köyümüz olmadığı için biz böyle düşünmek istiyoruz.
Onun için hala ve yine “Adalet terazisi”ni tutan Lady Justice’nin gözlerinin kapalı olmasını "tamamen kendi irademle, diğer insanlardan etkilenmeden karar veriyorum." şeklinde okumak istiyoruz.
Çünkü gözü kapalı Justice’nin diğer elinde tuttuğu kılıcı ismiyle müsemma adalete göre değil de hakim siyasilerin kulağına üflediği sufleye göre salladığına inanırsak…
Hayır… İnanmak istemiyoruz.
Haydi;
George Orwell’in 1984’te tasvir ettiği korku diktatörlüğünün izleri belirse de, artık “acaba dinleniyor muyum” korkusuyla evde bile fısıltıyla konuşmaya başlasak da, ne için olduğunu bilmesek bile “acaba beni ne zaman alacaklar?” şeklinde bir paranoyayla yaşıyorsak da…
Sakin olun. Sakin olalım.
Çünkü emin olun hepsi denendi. Hukuktan başka gidecek köyümüz&köyünüz yok.
TURKTIME