Onu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Çünkü nereye baksanız Alçı’yı öfkeden deliye dönmüş bir şekilde birilerine, ama mutlaka, çakmaya çalışırken görüyorsunuzdur. O gerilmiş yüzü ve tiz sesi günlük rutin olduğu için bir yerde rastlamışsınızdır.
Peki bir zamanlar sadece gazeteciliğini yapan Nagehan Alçı nasıl oldu da azılı bir kavgacı, durdurulamaz bir kıyıcıya dönüştü?
Analizini daha önce yapmıştık. İlgilenenler arşivden bulabilir. Ama burada sadece şu anımsatmayı yapmamız sanırız yeterli olur: O; son dönemin yere göğe koyulamayan ve paylaşılamayan eyyamcısı Rasim Ozan Kütahyalı’nın karısı. Bunda ne var demeyin. Çünkü Alçı’nın zıvanadan çıkma tarihi tam da Rasim Ozan’ın karısı olmasıyla örtüşüyor.
İşte, hem kocasından aldığı eyyamcı gaz ile, hem kendi kimliğini ve kişiliğini kocasının kimliği ve kişiliğinde eritmesi ile hem de eyyamda ve kavgada dozu yükselttikçe önemliymiş yanılsamasının artması ile Alçı da “çakma” elini artırdıkça artırıyor.
Memlekette kavga edecek isimleri bitirince o gazla yurt dışına açıldı ve sağ ya da ölü demeden Che’ye atıp tuttu. Zırva tevil götürmeyeceği için ne dediğini tekrarlamaya gerek bile yok. Che muhabbeti biraz gündemde tuttu, sonra etkisini kaybetti derken bu kez de tartışılacak olması garanti bir isme, Atatürk’e sataştı, diktatör suçlamasında bulundu.
Eh, plan buydu ve Alçı gene gündemdeydi.
De…
Eee? Sonra? Bir sonraki el ne olacak? Muhtemelen kocası ile birlikte hesap kitap yapacak, kime çaksam, kiminle kavga etsem benden bahsederler diye kurgu hazırlanacak ve atış serbest.
Sonra? Sonrası yok. Bu döngü böylece sürüp gidecek. Ta ki Alçı kendini bundan da beter bir şekilde bitirip en sonunda sabah şekeri olana kadar.
Nasıl ki şimdi kavgalarıyla prime time'da kıyıcılık meraklılarının ekran keyiflernin mezesiyse, bir süre sonra da özellikle ev hanımlarına hitap eden sefillik çayının içine konup yeni bir tat olarak "tüketilecek" kekremsi bir şeker!
Aferin emi!