~Belli ki bu aralar ‘görünmez’ olmak istiyor.
Oğlu Ali’yle telefonda çektikleri videoları gösteriyor, benimle buluşmaya gelmeden evde birlikte dondurma yapmışlar, onu anlatıyor.
Dört yıl boyunca sürekli sette olduğu için, oğlu ve eşi Bergüzar Korel’le görüşemediği zamanların acısını çıkarıyor.
Hangi dizide oynasa reyting rekorları kırıyor. Yapımcıların gözdesi. ‘Zerda’, ‘Aliye’, ‘Binbir Gece’, ‘Muhteşem Yüzyıl’...
Tahtaya vurun, bütün işleri tuttu.
Ama o hiçbir şeyi kendine yontmuyor.
“Neticede bu bir ekip işi. Sadece benim iyi olmam kaç yazar, herkesin iyi olması lazım!” diyor.
Muhteşem Yüzyıl bitti. Şimdi ne yapacaksın herkes merak ediyor...
-İnanır mısın ben de bilmiyorum. Bildiğim acayip hafiflediğim, rahatladığım. Sakaldan da kurtuldum! (Gülüyor.)
Bir yıl dizide oynamak istemediğini söylemişsin. Yoruldun ve dinlenmek mi istiyorsun?
-Aynen...
Yoksa strateji mi yapıyorsun?
-O da var...
Yoksa karın ve oğlunla ilgilenmek için vakit mi yaratmaya çalışıyorsun?
-Hepsi aslında! ‘Muhteşem Yüzyıl’ benim en uzun süren işim oldu. Her oyuncuya nasip olmayacak bir şey. Yaşamış bir karakterin 42 senesini canlandırdım. Süleyman üzerine resmen doktora yaptım.
Bu aynı zamanda insanı hırpalıyor mu?
-Hırpalamaz mı? Ama işin doğası bu. Dizi olsun, tiyatro olsun, bir başkasının duygularını ortaya çıkarırken kendine ait gerçek duygulardan yola çıkıyorsun. Bilinçli bir şekilde belli birtakım duygulara ve olaylara gidiyorsun. Seni acıtmaması, yormaması mümkün değil. Ben Süleyman’la onun bütün iç hesaplaşmalarını yaşadım. Evlatlarını öldürmesinin muhakemesinden hayattaki tek varlığını kaybetmesine, hatta ölüm hissine kadar. Oyuncu koçu Amerikalı bir hoca vardı. Workshop yapıyordu. Arkadaşlardan biri sordu: “İçimizden bir karakteri çıkarırken hep bu kadar zorlanmak zorunda mıyız?” O döndü dedi ki, “Size tam da bunun için para ödüyorlar. Siz meşhur olduğunuz için mi para ödüyorlar sanıyorsunuz?” Benim işim kendimi Süleyman gibi hissetmekti, öyle de yaptım.
Kurtulman ne kadar zaman aldı?
-E kolay olmadı. Ne psikolojik ne de fiziksel olarak. Dört senedir birlikteydik. Bir karakteri çok uzun süre canlandırdığın zaman sanki aynı ayakkabıyı sürekli giyiyormuş gibi, bazı noktaların hareketsizleşiyor. Bazı alanlarda oyunculukta elastikiyetini kaybediyorsun. Hem fiziksel hem de psikolojik egzersizler yapıp, tekrar kendi merkezime geri dönmem lazım. Fiziksel olarak da küt diye eskiye dönemiyorsun. Sakallarımı bile üç kademede kesebildim. Sonunda tamamen kesip Bergüzar’ın karşısına çıktığımda, “Dört senedir görüşmemiştik, özledim seni aşkım” dedi. Sıkıca sarıldı bana.
Ali peki?
-Çok çok şaşırdı. Sevinç yaptı. Çığlık attı. “Bak baba sakalını kesti. Bak babanın çenesine, ne kadar küçük!” diye herkese gösteriyordu. Sakalsız halimi hatırlamıyor, 10 aylıktı.
Yeni sezonda bölüm başına 150 bin lira gibi bir parayı reddetmişsin? Doğru mu?
-Tabii ki değil! Böyle paralar yok! Bunlar şehir efsanesi. Yeni açılan kanallarda bu işe yapımcı olarak giren işadamları geçmişte birtakım starlara astronomik rakamlar ödediler ama o işler başarısız oldu. Oyuncu tabii ki iyi bir para alacak. Ama iş sadece oyuncuyla bitmiyor, bir dizi sadece oyuncunun sırtında yükselmiyor, saçmalık böyle düşünmek. En üst çalışanından en alt çalışanına kadar yaptığın işin hakkını vermek zorundasın ki, o iş tutsun. Kısacası, parayı homojen olarak dağıtmak zorundasın. Zaten bu aralar hiçbir teklifle ilgilenmiyorum. Birkaç ay nadas durumum var. Bergüzar’la ikimiz birden çalıştığımızda öyle sabahlarımız oluyordu ki, “Hadi sevgilim, inşallah iki gün içerisinde görüşebiliriz” deyip ayrılıyorduk. Şimdi o günlerin acısını çıkarma zamanı!
Seni sürekli evde görünce delirmeyecek mi Bergüzar?
-Yok delirmez! Hoşuna bile gidecek.
Oynadığın dizilerin bu kadar tutmasının sırrı ne?
-İşime saygım var. Sır varsa budur. Bence hayattaki en kıymetli şeylerden biri iş, diğeri eş. Bütün geleceğimizi belirler. İkisine de saygım var ve layık olmaya çalışıyorum.
“Kadınların beğendiği, yakışıklı adamsan, oyunculukta da yırtarsın!” Formül bu mudur?
-Yok ya fizik bir yere kadar, belli bir noktadan sonra herkes işi nasıl yaptığına bakar. Kimse kimseyi gözünün, kaşının güzelliği için tutmaz. Kaldı ki ben yakışıklı da bulmuyorum kendimi.
Kadınlar senin velinimetin mi?
-Bergüzar benim velinimetim!
“Dingin, sakin, derin, mütevazı, efendi, ağırbaşlı...” İnsanlar senden söz ederken bu sıfatları kullanıyor. Hoşuna gidiyor mu?
-Kimin hoşuna gitmez? Sakin ve dingin bir yanım var ama içimde fırtınalar yaşadığım da doğru. Ben de herkes gibi hayatı ve kendimi çözmeye çalışıyorum.
Çocukluk?
-Ooo derin mevzular! Kolay bir çocukluk geçirmedim. Canını sıkmayayım şimdi, bir sürü travma. Yokluk, parasızlık. Annemle babam ben ilkokula başladığım gün boşandılar fakat babam bir türlü evden gitmedi. Her gün kavga, kıyamet. Bir de benden iki yaş küçük, zihinsel engelli bir kardeşim var, zordu yani hayatımız. Babam 3-4 ay ortalıkta olmazdı, sonra yine çıkar gelirdi. Şehir tiyatroları emeklisiydi. Besteci ve söz yazarı bir adam. “Şimdi Şeytana Uyduk, Bin Kere Perişan Olduk” gibi hepimizin bildiği besteleri var. Benim için ailedeki mutsuzluğun merkeziydi babam. Çünkü sürekli sorumsuz davranıyordu, annemi üzüyordu. O yüzden ondan da, temsil ettiği hayattan da uzak durmak istedim.
Halit Ergenç, 30 Nisan 1970’de İstanbul’da dünyaya geldi. Müzisyen ve oyuncu olan babası Mehmet Sait Ergenç'in ikinci evliliğinden olan oğluydu ve aile içindeki huzursuzluklarla büyüdü. Anne ve babası ilkokula girdiği sene ayrıldı. Babası daha sonra yeniden evlenen Ergenç, annesine daha yakındı.
Beşiktaş Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1989’da İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Bölümü'ne girdi. Burada geçirdiği bir senenin ardından müziğe yönelen Ergenç, gizlice girdiği konservatuar sınavıyla Mimar Sinan Üniversitesi, Opera Bölümü’nü kazandı. Daha sonra Müzikal Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nün açılmasıyla buraya geçiş yapan Ergenç, okuduğu yıllarda bilgisayar operatörlüğü ve pazarlamacılık gibi işlerde çalıştı. Para kazanmak için paspas da sattı, karaborsa bilet de. Pencerelere güvenlik ve güneş filmi de yaptı, İstanbul Festivali’nde nota çevirmenliği de, yer göstericilik de... Tekstil fuarında robot kılığında robot dansı da yaptı.
Lise döneminde şarkı söylemeye başlayan ve okul orkestrasında solist olan Ergenç, 3 yıl boyunca Ajda Pekkan ve Leman Sam’a vokalistlik yaptı. Aynı dönemde dans öğretmenliği de yaptı ve Ajda Pekkan’ın konserlerinde dansçı olarak yer aldı.
1996’da Dormen Tiyatrosu’nda oynamaya başladı. Kral ve Ben adlı müzikalde başrol oynayan Ergenç yine 1996’da Karamelek dizisinde ‘Kürşat’ rolüyle dizi oyunculuğuna adım attı. Müzikal, opera ve bale alanında Kiss Me Kate, Tatlı Charity, Beni Seviyor, Kral ve Ben, Amphitrion 2000, Evita, Hayalet ve Ötekiler, Şarkılar Susarsa gibi çalışmalarda yer aldı. Köşe Kapmaca (1996) ve Böyle mi Olacaktı’da (1997) oynadıktan sonra 2000’de gittiği New York'ta, The Adventures of ZAK adlı müzikalde oynadı.
Hiç Yoktan Aşk (Erdal rolünde-2000), Ölümün El Yazısı (2000) adlı filmlerde ve Dedem, Gofret ve Ben (Vedat rolünde-2001) adlı dizide oynadıktan sonra, Ece Uslu’nun başrolünde olduğu Zerda’da Devran isimli karakteri canlandırdı.
Bugün Git Yarın Gel, Popcorn, Arapsaçı, Sevgilime Göz Kulak Ol gibi tiyatro oyunlarında yer alan Ergenç, 2004’de Aliye dizisinde Sinan rolünde ekranlara geldi. Daha önce Karamelek’te rol arkadaşı olan Sanem Çelik’le ve Nejat İşler’le birlikte oynayan Ergenç, bir süre boyunca da Büyük Teklif adlı bir yarışma programını sundu.
6. Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali kapsamında düzenlenen bir söyleşiye katılan Halit Ergenç, vatandaşlara televizyon izlememe çağrısında bulunarak şunları söyledi:
Siz evinizde oturup televizyonun başında gününüzü geçirdikçe asosyal oluyorsunuz. Komşunuzdan kopuyorsunuz. Özellikle çocuklar için bu çok büyük tehlike. Çünkü çocuklar belli bir süre sonra sokakta oynamamaya başlıyor. Arkadaşlarını göremiyor. Televizyon da bunu yapıyor. Ben televizyona iş yapıyorum, dizilerde oynuyorum. Ama ben televizyon izlemiyorum. Bu çarkın içindeyim, ama çocuğuma da televizyon izlemesini tavsiye etmem. Sizlere de etmiyorum. Bazen sabah evde vakit geçirmek için televizyonu açıyorum. Ama herkes birbiriyle kavga ediyor. Bağrış çağrış var. Diyorsunuz ki bedava. Bedava değil bu. Özgürlüğünüz elinizden gidiyor. Bunun da bedeli yok.
Ayrıca bir öğrencinin "Aliye'yi mi yoksa Şehrazat'ı mı daha çok seviyorsunuz?" şeklindeki sorusuna da, "Aliye'yi Sinan, Şehrazat'ı da Onur daha çok seviyor” yanıtını verdi.
2005’de Babam ve Oğlum filminde yer alan Ergenç, 2006 yılında The Net 2.0 (Ivanakov rolünde), Tramvay (Nezih rolünde) ve İlk Aşkolmak üzere 3 filmde rol aldı. İzleyicinin büyük ilgisini çeken 1001 Gece adlı dizide iş adamı Onur Aksal’ı canlandırmaya başlayan Ergenç, dizide Bergüzar Gökçe Korel, Tardu Flordun ve Ceyda Düvenci ile başrolleri paylaştı.
Marlon Brando'nun "Bir aktörün başına gelebilecek en kötü şey, kendi hakkında yaratılan efsaneye inanmasıdır" sözünü beğenen Ergenç, Benim onlara adım atmamı beklemeden, insanlar bana adım atıyorlar artık diyor ve şöhretin 'sıradan' insanlarla hiç yüz yüze gelmemek anlamına geldiği bir piyasada, insanlarla konuşabildiği için ünlü olmayı seviyor.
Halit Ergenç, çok bağlı olduğu ve sevdiği özürlü kız kardeşinden öğrendikleriyle bir özürlüyü canlandırmayı düşünüyor ve kendi senaryosunu yazmak istiyor.
Halit Ergenç askerliğini Kütahya’da Bedelli olarak yapmıştır.
2011 yılı başı itibariyle Show TV ve Star TV de yayınlanan Muhteşem Yüzyıl dizisinde Osmanlı Devleti’nin en parlak devrinin padişahıKanuni Sultan Süleyman’ın karakterini canlandırmaktadır.
Halit Ergenç, 2007 yılında Gizem Soysaldı ile evlendi. 2008 yılında boşandı. 7 Ağustos 2009 tarihinde oyuncu Bergüzar Gökçe Korelile evlendi. Ali (d.Şubat 2010) adında bir oğlu var.
aygazete
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |