Gazetecilikte çok bildik bir klişe vardır. Denir ki “Köpeğin adamı ısırması değil adamın köpeği ısırması haberdir. Olmayacak bir durumun olmasının öneminin altının çizilmesinin karşılığıdır bu. Bu klişeyi kenara koyup şöyle bir düşünün. Uğur Dündar gibi bir ismin işsiz kalacağı kimin aklına gelirdi? Hah, geçtiğimiz haftalarda bir anlamda bu oldu. Gerçi olay tam olarak bildik anlamda bir işsiz kalma durumu değil ama sonuçta pek düşünülmeyen oldu ve Uğur Dündar artık ekranlarda değil. Doğal olarak Peki, bu süreç nasıl gelişti? Perde arkasında neler oldu? Eski patronu Aydın Doğan’dan Star TV’yi satın alan Ferit Şahenk’e, Başbakan Erdoğan’dan Doğan Grubu’ndaki yöneticilere süreçte kim ne rol oynadı? Dündar’ın bundan sonraki yol haritası ne? Siyasete mi girecek gazeteciliğe devam mı edecek? Tüm bunları ve daha fazlasını biz sorduk Uğur Dündar açık açık yanıtladı. İşte o röportaj… Buyurun…
RÖPORTAJ: ERSİN TOKGÖZ/TURKTIME
Her ne kadar bir profesyonel olsanız da sizin Doğan Grubu’yla profesyonellikten öte bir bağınız vardı. Aydın Doğan’la çok yakındınız ve biliyoruz ki ciddi maddi imkânlar sunulmasına rağmen bu bağı koparıp başka bir gruba geçmediniz. Dolayısıyla bu kopuş herkes için sürpriz oldu. Gerçi genel olarak açıkladınız ama perde arkasında gerçekten de neler oldu? Kopuş nasıl başladı? Neler yaşandı?
Haklısınız, Aydın Bey ile bir bakıma “vedalaşma” olarak değerlendirebileceğim son görüşmemizde bana “Uğur, sen Türkiye’nin en başarılı, bir numaralı televizyon habercisisin. Ölüyü dirilttin! Bunu her yerde söylüyorum. Ayrıca düzgün adamsın. Ailen de çok düzgün. Ben ve ailem, seni ve aileni çok severiz.” dedi.
İnanarak mı söylüyor bunları yoksa sizi yumuşatma amaçlı nezaket sözleri mi?
Bunların samimi düşünceler olduğundan hiç kuşkum yok. Zira Aydın Bey, bir insanın yüzüne karşı söyleyemediği hiçbir şeyi arkasından söylemez. Benzer sözleri gıyabımda birçok dostuna söylediğini de biliyorum. Sema Hanım da bizim en sadık seyircilerimiz arasında yer alırdı. Dündar ailesinin de kendilerine saygısı vardır. Aydın Bey ve aile bireyleri, benim gruba sadece profesyonellik bağlarıyla bağlı olmadığımı, örneğin geçmişte, Uzanlar’ın safında yer alıp kendisine hakaret etmemekte direndiğimi ve bu uğurda servet sayılabilecek bir meblağı iade edip onların yanından ayrıldığımı da çok iyi biliyorlar. Aynı şekilde Star TV de Haber Grup Başkanlığı görevini üstlendiğim tarihlerde, ATV’nin patronu Sayın Ahmet Çalık ATV Haberin başına geçmemi önermiş, ancak ben “Aydın Bey”e oradan ayrılmak için söyleyebilecek bir mazeret bulamam!” deyip bunu nazikçe reddetmiştim.
Ama Aydın Doğan son düzlükte sizin bu özverinizi görmezden geldi. Kırgınlığınız bunun için mi?
Yanlış anlaşılmasın, Aydın Bey’den bu özveriyi telafi edebilecek bir maddi talepte de asla bulunmadım. Böyle durumları pazarlık konusu yapmayı ayıp sayarım. İşte böylesine gönülden bağlı olduğum grup, Star TV”yi satmaya karar verdiğinde ve onu izleyen satış sürecinde bana ve Yılmaz Özdil’e kimse bilgi verme gereğini duymadı! Örneğin satış protokolü imzalandıktan sonra CEO İrfan Şahin’e sorduğumuzda “Uğur Bey henüz kesinleşmiş bir durum yok! SPK ve RTÜK onaylamadıkça satış gerçekleşmiş sayılmaz!” gibi basmakalıp cevaplar vermeyi yeğledi. Düşünün içinde bulunduğumuz koşullarda STAR TV, Doğuş Grubuna satılacak ve Ankara buna onay verilmeyecek! Mümkün mü?
FERİK ŞAHENK BANA KAÇAMAK CEVAPLAR VERDİ!
Size bilgi verilmese de neredeyse tüm kamuoyu satışı öğrenmişti, medya siteleri her gün farklı bir detay yazıyordu. Bu şartlarda çalışmaya nasıl devam ettiniz?
İçimizde bir burukluk olsa da çalışmalarımızı profesyonel disiplin ve ilk günün heyecanıyla sürdürdük. Arkadaşlarımızın işsiz kalma endişelerini giderebilmek için her türlü çabayı sergiledik. Ancak bir gün internet sitelerine NTV kaynaklı bir haber düştü. Haberde benim, Yılmaz Özdil’in ve Haber Merkezinde çalışan büyük çoğunluğun, Doğan Grubunda kalacağımız belirtiliyordu. Hemen Ferit Şahenk’i aradım. Çünkü geçmişte babası merhum Ayhan Şahenk de patronum olmuştu. Nur içinde yatsın, iyi ve bonkör bir patrondu. Ferit de bana “Ağabey” diye hitap eder, baba mirası olduğumu söyler ve saygıda hiç kusur etmezdi. Kendisine çıkan haberlerin doğru olup olmadığını sordum ve adımızın spekülasyon konusu yapılmamasını rica ettim. Bana “Ağabey doğrudur, kusura bakma ama bu ortamda biz sizleri taşıyamayız! Lütfen anlayışla karşıla. Biz yine dost kalalım!” diyeceği yerde, kaçamak cevaplar verdi.
Bu durumda siz ne yaptınız?
Bunun üzerine hemen bir mesaj çekerek“Doğuş Grubu istese bile orada çalışmayacağımı, Aydın Bey görev verdiği takdirde, Doğan Grubunda mesleğimi sürdüreceğimi belirttim. Daha sonrasını biliyorsunuz. Yılmaz’la birlikte eşyalarımızı toplamaya başladık. Aydın Bey “Uğur ben bu televizyonu sattım, diğer televizyonlarımda da seni getireceğim pozisyonlar dolu. Hürriyet”te yazmaya devam edebilirsin!” deyince,“Türkiye”nin 1 numaralı televizyon habercisi olduğumu, ölüyü dirilttiğimi söylüyorsunuz ama başarılı olduğum alanda değil de, hobi olarak yazdığım spor yazılarına devam etmeme izin veriyorsunuz!” diyerek helalleşip ayrıldım. Oysa “Uğur sen bize bunca yıl başarıyla hizmet verdin. Bir süre ekranlarda olma ama otur oturduğun yerde! Seni hiçbir yere bırakmayız!” demesini beklerdim.
BİZ AYRILDIKTAN SONRA BAZILARI DERİN BİR OH ÇEKİP SEVİNDİ!
Siz, ayrılmanızdan sonra üstü örtülü de olsa Aydın Doğan’a sitemlerinizi ilettiniz. Doğan’dan daha sonra size direkt ya da endirekt mesajlar geldi mi özür anlamında? Aradı mı? Yüz yüze görüşmeniz oldu mu? Olduysa, neler konuştunuz?
Ayrıldıktan sonra Aydın Beyle görüşmedim. Ama karşılıklı endirekt mesajlar oldu. İzin verirseniz bu özel mesajları paylaşmayayım. Az önce de söyledim. Aydın Bey’e hakaret etmemek için servet kaybetmiş bir gazeteciyim. Dün hakkında ne söylemiş isem, bugün de aynısını söylerim. Asla saygısızlık yapmam, ama sitem ederim! Ölüyü diriltmesine dirilttik ama bunu bir de bize sorun! Hiç de kolay olmadı. Şöyle bir televizyon düşünün: Ana Haber Bülteninin önünde seyirci taşıyacak hiçbir program yok! Bültenin sonrasında seyirciyi bekletecek diziler de yer almıyor. Bülten biter bitmez seyircimiz, adeta akşam kuşları gibi “pırr” diye başka kanallara uçuyor. İşte bu zor koşullarda imkansızı başardık. Sevgili Yılmaz Özdil ve birbirinden değerli mesai arkadaşlarımla bu televizyonu 4 yıla yakın bir süre sırtımızda taşıdık. Ekibimiz başarıdan başarıya koştu. Tüm önemli günlerde özellikle reklam verenlerin tercihi olan seyirci grupları, hep bizi seyretti. Özellikle 12 Haziran seçimlerinin sonuçlarını, tüm Türkiye Star TV’den izledi. Değeri 80 milyon dolara düşmüş bir televizyonu, patronumuzun 320 milyon Dolara satmasını sağladık. En pahalı reklamlar, haber önü ve arkasına geldi… Bu arada biz haberde kazandırırken, patronun yaklaşık 100 milyon Doları, tutmayan diziler ve programlar yoluyla çöpe gitti!
Bunun ödülü size verilebilecek tüm koltukların dolu olması mı? Bu nasıl iş?
Zaten bu nedenle çok kıskanıldık. Sanırım ayrılmamızın ardından bazıları derin bir “Oh” çekip sevinmişlerdir! Oysa beklerdik ki televizyon tarihinde belki de bir benzeri yaşanmayacak olan bu başarının ardından Haber Merkezinde bir pasta kesilsin, birbirinden değerli çalışanlarımıza birer teşekkür mektubu verilsin ve hepimiz güzel anılarla ayrılalım. Eskiden grubumuza böylesine bir kültür hakimdi. Ama bunların hiçbiri yapılmadığı gibi, bir Allah’ın kulu “Durun bakalım arkadaşlar, şöyle bir vedalaşalım!” bile demedi. İşte bu çok kaba davranışlar nedeniyle kırgınız. Patronun olup bitenlerden, bu onur kırıcı davranışlardan haberi olduğunu da sanmıyorum.
Böyle bir şey mümkün mü gerçekten? Herhangi bir isim hakkında tasarrufta bulunulmuyor, patron inisiyatifi olmadan böyle bir tavır gösterilebilir mi? Bir yönetici Aydın Doğan’ın istemeyeceği böylesi bir tavır geliştirirse gerekli yanıtı ya da yaptırımı görmez mi?
Tüm meslek yaşamım boyunca işimi en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Hiçbir yöneticiye de“işini şöyle yapacaksın!” dedirtmedim. Patronlara en büyük yararı, başarımla sağlayacağıma inandım. Bu nedenle onlara yakın durma çabası göstermedim, kulis yaparak yaranmayı ve bu yolla öne geçmeyi aklımın ucundan geçirmedim. Kendine güvenen insanlar, bunlara ihtiyaç duymazlar. Ancak bazen patronların gerçeği görmesi zaman alıyor. Tıpkı geçmişte Uzanlar’ın Star TV’sine gitmek zorunda kaldığım süreçte olduğu gibi. O zaman da patrona bazı siyasilerce yalan yanlış bilgiler aktarılmıştı. Ama sonra ne oldu? Hakikat topallayarak da olsa hedefine ulaştı. Karşısına başım dik çıktım. Yine aynısı olacak.
NEDEN İŞSİZ KALDIĞIMI UÇAN KUŞLAR BİLE BİLİYOR!
Tamam… Aydın Doğan’a kırgınlığınızı dile getirdiniz, baskı yüzünden gönderildim dediniz. Ama yıllardır Doğan’la çalışıyorsunuz. Patron, nasıl ki daha önce tercihini sizinle çalışmaktan yöne kullandıysa şimdi de çalışmak istemiyor olamaz mı? Bu açıdan bakınca kırılmanız ne kadar doğal?
Ersin Bey, Türkiye’de demokrasi gelişmiş batı ülkelerindeki gibi tüm kurum ve kuruluşlarıyla işliyor olsa, basın özgürlüğü rafa kalkmış olmasa, söylediklerinizde yerden göğe kadar haklısınız derdim. Ama öyle mi?
Değil mi?
Medya birkaç istisna dışında, blok olarak yandaş yapılmadı mı? Gazeteciler cezaevlerinde çürümüyor mu? Basın özgürlüğü sıralamasında Afrika’daki bazı kabile devletleri bile bizden iyi durumda değiller mi? Medyada tasfiye planları çarşaf çarşaf yayınlanmıyor mu? Tutukluluk süreleri cezaya dönüşmedi mi? Bu gerçekler hemen her gün uluslar arası raporlarda dile getirilmiyor mu? Siz şimdi kalkmış “Patron tercihini sizle çalışmamaktan yana kullanmış olamaz mı, bunda kırılacak ne var?” diyorsunuz. Cevabı ben vermeyeyim, ülkenin önde gelen saygın iletişim uzmanlarından Prof. Dr. Haluk Şahin versin! Haluk dostum benim durumumu izahta zorlanırken “Uğur”un işsiz kalması, kapitalizmin ruhuna da aykırı!” diyor ve devam ediyor: “Patronunun ifadesiyle ölüyü diriltecek kadar başarılı… Yani kazandırıyor... Bültene bakıyorsunuz evrensel meslek ilkelerine uygun, objektif habercilik yapılan bir bülten. Ayrıca patronu onun çok düzgün, onuruna düşkün bir gazeteci olduğunu söylüyor… O halde el üstünde tutulması gerekirken Uğur nasıl oluyor da işsiz kalabiliyor?” Sorunun cevabını artık neredeyse havada uçan kuşlar bile biliyor. Evet, cevap çok net: Siyasi irade adına tasfiye planları yapanlar, Uğur Dündar gibileri ekranda görmek istemiyor.
Peki, ne yaptı Uğur Dündar ki bu aşamaya geldi?
Tüm siyasi partilere eşit mesafede durmuş, ne yandaş, ne de candaş olmamış, objektif yayıncılık ilkesinden ödün vermemiş. Ama istenen bu değil! İstenen kayıtsız şartsız yandaş olmak, her fırsatta yalakalık yapmak!
FERİT ŞAHENK’E “ONUR PARAYLA SATIN ALINMIYOR” DEDİM!
Star’daki görevinizden ayrıldıktan sonra büyük bir hızla Doğan Grubu ile olan bağlarınızın tümünü kestiniz. Yarın bir gün konjonktür değişse ve Aydın Doğan sizi çağırsa Doğan Grubu’na döner misiniz? Yoksa o defteri tamamen kapattınız mı?
Aydın Bey çok zor süreçler yaşadı ve halen de yaşıyor. Kaldırılamaz ağırlıktaki vergi cezaları, onun dünyaya bakışını ve medya patronu olarak duruşunu da etkiledi. Cezaların peş peşe yağdığı günlerde en büyük korkusu, binlerce çalışanının aylıklarını zamanında ödeyemeyecek duruma düşmekti. Yayınlardan sorumlu yöneticiler olarak bizler de onu anlamaya ve yardımcı olmaya çalıştık. Maalesef iş dünyası da onu yapayalnız bırakmıştı. İçine sürüklendiğimiz karamsar duygular ister istemez hepimizde, oto sansür mekanizmasını tetikledi. Buna yenik düşmesek de, “Acaba patron daha fazla zarar görür mü?” sorusu beynimizi kemirmeye başladı. Bu son derece rahatsız edici atmosferde uzatmaları oynadığımızı biliyor ve doğrusunu isterseniz işimizden eskisi kadar zevk alamıyorduk. Birkaç defa görevi bırakmayı düşündüm ama arkadaşlarım vazgeçirdi. Ama Allah için, patron veya onun görevlendirdiği bir profesyonel, en sıkıntılı günlerde bile telefonu açıp, ya da yanımıza gelip “Bugün bültende ne var?” diye sormadı. İşte bu nedenle bırakın saygısızlık yapmayı, bize sağladığı özgür ortam nedeniyle Aydın Bey ve ailesine hayatım boyunca müteşekkir kalacağım.
Ama sorumun yanıtını alamadım. Tekrar sorayım. Yarın bir gün konjonktür değişse ve Aydın Doğan sizi çağırsa Doğan Grubu’na döner misiniz? Yoksa o defteri tamamen kapattınız mı?
Bakın… Tek kanallı televizyon döneminde, teknik arıza olduğunda ekrana sonbahar yaprağı gelir ve tüm Türkiye, dakikalarca bu yaprağın damarlarını seyrederdi! Benim programlarım da, daima TRT’nin en çok seyredilen programları arasında yer alırdı. İşte herkesin ekrana çıkabilmek için can attığı o yıllarda bile sansüre direnip, bir daha ekrana çıkmamayı göze alarak, TRT’den ayrıldım. Üstelik ufukta özel televizyonlara dair en ufak bir ışık yoktu. Yani ben konjonktür falan düşünmem, hesap yapmam, ilkelerim neyi gerektiriyorsa onu yaparım. Bu nedenledir ki hayatım boyunca aynaya bakıp da tükürmek gibi bir duyguyu hiç yaşamadım. Sadece aynaya değil. Bana ekmek veren ellere de tükürmedim. Ferit Şahenk’e çektiğim mesajda “Onur parayla satın alınmıyor, Uğur Dündar kolay olunmuyor!” dedim. Aydın Bey de benim onuruma ne kadar düşkün olduğumu çok iyi bilir…
YILMAZ ÖZDİL HÜRRİYET SATILMADIĞI TAKDİRDE GÖZDEN ÇIKARILAMAZ… ÇÜNKÜ…
Sizi yol ayrımına getiren hükümet baskısıysa, Aydın Doğan’ın gazetelerindeki muhalif kalemler nasıl oluyor da hala yerlerini koruyabiliyor? Mesela Yılmaz Özdil. Hürriyet’teki köşesinde hala istediği gibi yazıp hükümete amiyane tabirle çaktıkça çakıyor…
Düşündüklerini yasal sınırlar içinde kalarak niçin özgürce yazmasın? Nerede kaldı düşünce özgürlüğü?
Ama işte zaten o özgürlük artık eskisi kadar yok demiyor muyuz? Baştan beri konuştuğumuz konu bununla ilgili değil mi?
Tamam ama bir de şu var. Yılmaz Özdil gazetenin birinci sayfasından ve haberlerinden değil, köşesinden sorumlu. Üstelik o, artık yazarlığın ötesine geçti, sosyal bir olay haline geldi. Türkiye’nin en çok okunan, en çok sevilen yazarı. Yazıları internette tıklanma rekorları kırıyor, okur sayısı füze gibi yükseliyor. Hürriyet denilince kamuoyunda akla gelen ilk isim Yılmaz Özdil. Su gibi akıp giden, zeka pırıltılarıyla dopdolu, harika yazıları hiç kuşkusuz okurlarını mutlu ederken, bazılarını da çok kızdırıyor! Yılmaz’ın kaleminin kırılmasını isteyenler arasında kıskanç medya mensupları da hatırı sayılır bir kalabalık oluşturuyor! Ancak onlar da Yılmaz’ın gitmesi halinde Hürriyet’in çok ağır yara alacağını biliyorlar. Tüm baskılara rağmen Aydın Bey ve Vuslat Doğan Sabancı’nın, adı Hürriyet’le özdeş olan Yılmaz’ı, gazetenin satılma durumunun dışında gözden çıkaracaklarını sanmıyorum. Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu da bu zorlu süreçte Yılmaz’ı sahipleniyor. (Yeri gelmişken Hürriyet’te bana verdiği destek ve yazılarıma devam etmem konusundaki ısrarı nedeniyle ben de kendisine ve Spor Müdürü Mehmet Arslan”a teşekkür ediyorum)
AYDIN BEY BANA “SENİ SEVİYORUZ AMA ZORDA OLDUĞUMUZU ANLA” DEMEYE ÇALIŞTI!
Ama iş o aşamaya gelince bir yerde kurumun alacağı yara pek de birinci etken olmuyor gibi.
Doğru. Ama Aydın Bey; Star TV satılıncaya kadar beni de gözden çıkarmadı. Çoğu kez baskıları bana hissettirmeden göğüsledi. Nitekim biz ayrıldıktan sonra Star Ana Haber, müthiş bir çöküntüye uğradı. Seyircinin tepkisi öylesine sert oldu ki, bırakın büyük kanalları, artık Star Ana Haber, Samanyolu ve Kanal 7 Haberin bile gerisine düştü. Star Haber son nefesini vermiş, ruhunu teslim etmiş durumda! Artık bizim ekibimiz bile onu diriltemez! Toplum bazılarının sandığının aksine hiç de uyumuyor. Tüm olayların ardındaki gerçekleri görüyor ve yeri geldiğinde haksızlıklara tepki gösteriyor. Ayrıca son aşamada da işten atılmadım, ben ayrıldım.
Ama “grupta size verebileceğim tüm koltuklar dolu” demesi sizi gözden çıkardığı anlamına gelmez mi?
Hayır! Aydın Bey’in gerçek nedeni söylemekte çok zorlandığı anlamına gelir! Açıkçası“Beni anla Uğur! Sen çok başarılısın, seni ailecek çok seviyoruz ama zorda olduğumu gör!” demeye getiriyor. Ben de kırılmama rağmen anlayışla karşılamaya çalışıyorum.
YAKINDA EĞLENCE KANALLARININ HABER BÜLTENLERİ KALDIRILSA KİMSE ŞAŞIRMASIN!
Eğer siz hükümete yandaş olmadığınız için gönderildiyseniz bu durumda hala aktif olarak ekranlara çıkıp haber bültenlerini yöneten Ali Kırca ve Mehmet Ali Birand’ı yandaş olarak mı görmemiz gerek?
Hayır, hayır! Ben yaşadığım süreci ve medyanın sıkıntılarını anlatıyorum. İnanıyorum ki, bu deneyimli arkadaşlarım da hiç rahat değiller. Bir yanda toplumun gerçekleri öğrenme hakkı, öte yanda iktidarın hoşgörüsüzlüğü nedeniyle patronların zarar görme olasılığı. Yani yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal… Adeta ip cambazlığı! Çok zor bir durum… Fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışıyorlar. Yakında ulusal çapta yayın yapan eğlence(reyting) kanallarında ana haber bültenleri kaldırılır ya da süreleri kuşa çevrilirse, hiç kimse şaşırmasın! Gerekçe de hazır: Haber isteyenler, haber kanallarından seyretsinler!
DYG Genel Müdürü Cem Aydın sizinle çalışmama nedenlerini “Uğur Dündar büyük bir marka. Eğer onunla çalışacaksınız onun kurallarına uyacak, kendi kurallarınızı kenara koyacaksınız. Oysa biz kanalı eğlence kanalı yapacağız” diye açıkladı. Bu açıklama sanki tercih nedeni siyasi değil de profesyonel bir bakış olarak gözüküyor. Doğuş’ta olmamanızın nedeni bu mu?
Cem Aydın saygısızlık etmemiş, aksine büyük saygı göstermiş. İçtenlikle teşekkür ediyorum. Ancak Uğur Dündar’ın kuralları tanımını biraz açmak gerekir. Uğur Dündar, evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlıdır. Toplumun gerçekleri öğrenme hakkının dışındaki hiçbir “güç” karşısında eğilip bükülmez. Bu uğurda ölümü göze alır, namluların ucunda yaşar, akıl almaz iftiralara uğrar, hakkında çıkarılan infaz kararlarına rağmen gerçeğin peşindeki yürümekten asla vazgeçmez! Kendisini öldürmek isteyenler bile mağdur duruma düştüklerinde Uğur Dündar’ın yanlarında yer alacağını bilirler. (Hepsi belgelerle sabit...) Yani Uğur Dündar kendisine zulüm yapanlara bile düşman olmaz, amigoluk yapmaz, onun kitabında çifte standart yazmaz… Aslında bunları hiç abartmamak gerek. Çünkü mesleğimizin evrensel kuralları. Her gazeteci bunlara uymak zorunda. Zaten kimse çıkıp da içinden geçtiğimiz süreçte Cem Aydın’dan “ Biz NTV”de Emre Kongar’ı, Ruşen Çakır’ı, Can Dündar’ı, Sedat Ergin’i, Mehmet Y.Yılmaz’ı, Nuray Mert’i, Çiğdem Anad’ı, Banu Güven’i ve Mirgün Cabas’ı ekranda taşıyamadık, şimdi Star TV’de Uğur Dündar’
Uğur Dündar ismi Cem Aydın’ın dediği gibi ağırlığı olan bir isim. Gerçi bu ağırlık size hep kazandırdı. Ama ironik olarak bu kez isminizin ağırlığı koltuğunuza mal oldu. Bu ironiyi düşününce size hakim olan duygu ne oluyor?
KALDER”in 20’nci Kalite Kongresi, ayın 29’ unda Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda yapılacak. Ben de açılış konuşmalarının ardından Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ile Eczacıbaşı Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın katılacağı “kalite” başlıklı panelin moderatörü olacağım. Bu konuda çalışırken, kongreyi hazırlayanlara “İsterseniz ben moderatörlük yapmayayım!”dedim. “Neden?” diye sordular. “Kalite, başarı ve güven, her zaman işe yaramıyor da ondan! Baksanıza ben işsizim!” diye takıldım. Hepsinin yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.
DÜNDAR’A NEREDEN TEKLİF GELDİ? KARARI NE?
Görevden ayrıldıktan sonra teklif aldınız mı? TNT ve Habertürk’ün sizinle ilgilendiği söylendi ama henüz ortada somut bir gelişme yok…
Bazı teklifler aldım ama Habertürk’ten değil. Bunları kılı kırk yararak değerlendiriyorum. Çünkü ekip arkadaşlarımla birlikte çok büyük bir başarıya imza attık. Onun üstüne çıkamadığımız takdirde kendi kendimizi tekrarlamış oluruz. Bu nedenle hiç acelem yok.
Bir röportajda “Ben de artık işsizim” dediniz. Uğur Dündar’ın da gün gelip işsiz kalacağını hiç düşünmüş müydünüz?
Türkiye’de, özellikle medyada insana dair hiçbir şeye şaşırmamak gerektiğini bildiğim için yadırgamadım. Çok şükür başarısız olup da işsiz kalmadım. Tam tersine tarihi bir başarı yakaladık. Aksi olsaydı, yani patron beni çağırıp “Uğur sana güvendik ve Star TV’nin haberlerini teslim ettik. Yaklaşık 4 yıl boyunca da medya desteği sağladık. Ama ne yazık ki başarısız oldun!” deseydi, çok üzülürdüm.
Cesur bir patron yoksa ekrana çıkmam için dediniz. Ve şu an ekranda değilsiniz. Bundan, patronların cesaret testinin sonucu belli olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz?
Hayır, henüz değil. Gün doğmadan neler doğar! Yeter ki ben önerilen işte başarılı ve özgür olacağıma inanayım.
Eğer cesur bir patron çıkmaz ve ekrana dönmezseniz bundan sonraki yol haritanız ne olacak? Bir köşeye çekilip anılarınızı mı yazacaksınız yoksa bir şekilde gazeteciliğe devam edecek misiniz?
Yaratıcıysanız korkmayın! Çünkü çağımız, yaratıcı bireylere özellikle iletişim konusunda eşsiz teknolojik olanaklar sunuyor. Ayrıca internetin sunduğu eşsiz olanaklar konvansiyonel medyanın gücünü durmaksızın kemiriyor. Haluk Şahin son kitabı “Can Cekişen Bir meslek Üzerine Son Notlar” da, can çekişen mesleğimizin gelecekte hangi kulvarlarda özgürce yapılacağını yazıyor. Sosyal medyanın giderek artan gücüne işaret ediyor. Bu olguya kafa yoranlara okumalarını öneririm.
AYRILDIKTAN SONRA HÜKÜMETTEN BİRÇOK İSİM ARADI AMA KEMAL KILIÇDAROĞLU ARAMADI!
Ayrıldıktan sonra Hükümet kanadından kimler aradı sizi? Arayanlar arasında sizi en çok şaşırtan isim kimdi?
İktidar kanadından önemli isimler aradı ama onları düşünerek isim vermeyeyim. Arayacaklarına ihtimal bile vermediğim pek çok siyasi aradı ama örneğin Kemal Kılıçdaroğlu aramadı!
Siz aslında uzun zaman siyaset üstü bir isim olarak var oldunuz. Nasıl oldu da şimdi bir siyasi görüşün karşısındaki isim olarak konumlandırılıyorsunuz? Bu algıda sizin payınız ne?
Bu algıda benim hiçbir özel çabam olmadı. Daha önceki iktidarlar döneminde nasıl habercilik yaptıysam, bu süreçte de aynı çizgiyi korudum. Yani objektif habercilik yaptım. Yeri geldi, iktidarın olumlu icraatlarının arkasında durdum. Ama eleştiri gerektiren tasarruflarda da yıkıcı olmamaya özen göstererek lafımı esirgemedim. Neylersiniz ki, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde iktidarlar objektifliği sevmiyor, kendilerinin sürekli övülmesini istiyor. Bu nedenle merhum Bülent Ecevit’in, yine merhum İsmail Cem’i TRT Genel Müdürlüğüne getirdiği dönem hariç, gelmiş geçmiş tüm iktidarların hışmına uğradım. Bu dönemde ise –yalakaların bolluğu nedeniyle- övülmek gazeteciliğin gereğiymiş gibi gösteriliyor. Onlara göre eğer yandaş değilseniz, karşısınız, hatta düşmansınız! Siz istediğiniz kadar “Hayır, ben düşman değil, objektif habercilik yapan gazeteciyim!” deyin, asla inanmıyorlar. Yaftayı boynunuza bir kere geçirdiler mi, öylece kalıyorsunuz! Bizde çifte standart yok derken atmıyorum! Hayatımda ekrandan en ağır sözleri kan bağım olan, ama görüşmediğim bir yakınım için söyledim. Ayrıca Tayyip Erdoğan”ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına yürüdüğü süreçte, bazı yerel yöneticilerin rüşvet çarklarını ortaya çıkaran ve SHP’yi yıkan İSKİ skandalının unutulmaz rüşvet kasetini yayınlayan kimdi? Uğur Dündar önderliğindeki ARENA ekibi… O zaman bize “bravo gazeteci” deyip alkışlayanlar,“helal olsun!” diyenler, şimdi işimizi yapamaz hale getirmeye çalışıyorlar. Garip ama gerçek! Burası Türkiye. Bu güzelim ülkede dün, dündür!
‘MUHALİF DÜNDAR’ ALGISI YILMAZ ÖZDİL’DEN Mİ KAYNAKLANDI?
Siz “ben sadece objektif oldum, gazeteci duruşu sergiledim” diyorsunuz. Peki, gazetedeki köşesinde çok açık ve zaman zaman öfkeleri üzerine çekecek kadar sert muhalefet yapan Yılmaz Özdil’le birlikteliğiniz sizinle ilgili o algının yerleşmesinde etkisi olmadı mı?
Kesinlikle hayır! Adı üstünde biri yoruma açık “köşe yazısı”, diğeri “haber…” Yılmaz, gazetedeki köşe yazısıyla, ana haber bülteni arasındaki farkı, haberin objektif olması gerektiğini, bizi eleştirenlere bunun dersini verecek kadar iyi bilir. Bu nedenle kişisel görüşlerini hiçbir zaman bültene yansıtmadı. Buna büyük özen gösterdi. Ama Yılmaz’ı eleştirmek ve onun üzerinden bana vurmak isteyenler, hep bu kof iddialara sığındılar. Biz bunları gayet iyi tanırız. Çoğu hayatlarında bir gün bile sıcak haber peşinde koşmamış haber heyecanı ve stresini yaşamamış bilgelerdir! Ülke soyulurken, insanlar kendilerini hortumlanan banka binalarında cayır cayır yakarlarken, tek satır yazı yazmamışlardır. Susurluk Çetesi gibi korkunç infazcıların ölüm listesinde olmanın ne anlama geldiğini bilmezler. Güce ve paraya tapınırlar! Büyük bilge Konfüçyüs bunlar için “Kötü düşünen, kötüdür!” der.
Başbakan Erdoğan’la ilişkilerinizin geçmişte iyi olduğunu biliyoruz. Erdoğan’la şimdiye kadar kamuoyuna yansımamış ilginç bir anınız var mı?
Evet, ilginç anılarım var. Ama bunları ileride yazacağım kitaba saklıyorum.
Doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılır olsa da şöyle bir algı var; Başbakan Erdoğan sizi istemedi. Sürece baktığınızda Başbakanla ilişkilerinizde kırılma noktası neydi?
Ben böyle bir nokta görmüyorum. Zira iftira atmadım, belgesiz bir iddiada bulunmadım, aile bireylerini asla haber konusu yapmadım, kişilik haklarına saygısızlık etmedim. İftira atanlara karşı durdum. Eğer dürüst gazetecilik kırılma noktası oluyorsa, “evet” ben tüm yaşamımda olduğu gibi bu dönemde de dürüst gazetecilik yaptım… Ben “kırılma noktası acaba neresiydi?” yerine, işsiz kalan çok değerli arkadaşlarımı düşünüyorum. Aileleri, çocukları rüyalarıma giriyor, onları düşünmekten uyuyamıyorum. Oysa vicdanen çok rahat olduğum için, en sarsıcı haberlerimden sonra bile duvara yatak resmi yapıp, karşısına geçerek mışıl mışıl uyuyabilecek kadar iç huzuru olan bir insanım.
Her ne kadar hükümet sizi istemiyor algısı varsa da Başbakan Erdoğan medya yöneticileriyle yaptığı son toplantıda özellikle sizi sordu. Sanki yansıtıldığı gibi değil bu tablo. Bir iletişim sorunu mu var? Yoksa Erdoğan size karşı rezerv koymazken birileri bu algıyı mı pompalıyor?
Bilemiyorum. Kendimi ve gazeteci duruşumu anlattım. Ben hayatım boyunca sırtımı hep aynı güce dayadım: “Halkın gerçekleri öğrenme hakkı…” Yorumu kamuoyuna bırakıyorum.
DÜNDAR’DAN CHP İDDİALARINA YANIT: SİYASET Mİ? ASLA!
Bazı çevreler sizin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP’nin arayıp da bulamayacağı bir isim olduğunuzu dile getiriyor. Böyle bir seçenek var mı sizce? Tartışmaları bitirecek net bir yanıt verebilir misiniz?
Bunlara gülüyorum. Yani ben onca sıkıntıyı, temiz kalabilmek için cendere içinde sürüp giden, zaman zaman namluların ucunda ölümle dansa dönüşen bu hayatı, adım bir siyasi partiyle özdeş olsun diye mi yaşadım? Asla… Geçmişte de benzer öneriler geldi, anında reddettim… Benim çocuklarıma bırakacağım en değerli miras, Engin Civan’ın İsviçre bankalarındaki rüşvet hesabını ortaya çıkardıktan sonra Hürriyet Gazetesinin dokuz sütuna attığı “Bravo Gazeteci” manşetidir… Her siyasi görüşten milyonlarca seyirci, son seçim sonuçlarını bizden izledi. Güven duyduğu için izledi… Böylece bana ve ekibime, hayatımızın en anlamlı ödüllerinden birini vermiş oldu… Bir başka gazeteciye nasip olmayan bu gurur verici mirasın siyasi rüzgârlarla erozyona uğramasına asla izin vermem.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|