Her kovulması hayatında yeni bir dönüm noktası oldu. Bir başka deyişle, Emin Çölaşan’ın hayatının “Pin Kodu” kovulmak şifresiyle özetlenebilir. Çölaşan bugünlerde kovulamadığı tek yer olan sokaktaki insanla kitapları aracılığı ile dertleşiyor. O, her ne kadar eski yazılarıyla Sözcü’de var olsa bile, asıl gündemi yazdığı son kitap olan “Sakıncalı Gazeteci” ile işgal ediyor. Çölaşan’ın Sakıncalı Gazeteci kitabında gün yüzü görmemiş yüzlerce anekdot var. Emin Çölaşan hem o kitabı hem de medyanın bu günkü halini Turktime okurları için değerlendirdi. İşte Çölaşan’ın çok özel açıklamaları…
Turktime muhabirleri Nihan Sevdin ve Özge Atalay’ın röportajı…
TURKTIME: Aydın Doğan’ın size karşı açtığı davayı kazandınız. Dava süresince, öncesi ve sonrasında yaşadığınız anıları anlatan bir kitap yazdınız. “Sakıncalı Gazeteci” nin önsözünde “
EMİN ÇÖLAŞAN: Şöyle, rahatsızlıklarımı ben zaten dile getiriyordum. Onlar da benden rahatsızdı. Onlar da onu dile getiriyorlardı. Onların benden rahatsızlığı neydi? İşte ‘Hükümeti eleştirme, hele Maliye bakanına hiç dokunma’ diyorlardı. Kitapta anlattığım olaylar… Fakat tabi benim orda bir özel durumum vardı. Onu ben bu kitapta da belirttim. O da şuydu; ben Hürriyet gazetesinde bir mevzi tutmuştum. Milyonlarca Atatürkçü, laik, bizim gibi düşünen insanlar adına… Ben onların AKP’ye karşı olan sesiydim. Dolayısı ile benim orayı bırakıp gitme lüksüm yoktu. Bunlar benim yazılarımı makaslıyorlar, haydi ben istifa ediyorum gibi bir lüksüm yoktu. Hatta bazen çok bunalırdım, daralırdım, gazetedeki en yakın arkadaşlarımla dertleşirdik. Ben onlara açılırdım. ‘Arkadaş bunun sonu yok, ben ne yapayım?’ derdim. En başta onlar ve güvenerek konuştuğum herkes ‘Sakın ha! Sen ordan ayrılamazsın! Sen o mevziyi tutmuşsun, bırakamazsın’ derdi. Onun için bu olayları ben yine yaşayacaktım. Ama tabiki bunları böyle açık, net, somut olarak yazamayacaktım. Yani ‘Kovulduk ey halkım Unutma Bizi, Her Kuşun Eti Yenmez ve Sakıncalı Gazeteci’ olmayacaktı.
TURKTIME: Aydın Doğan ile ilgili dizi kitaplarınız devam edecek mi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bilemem, şuanda onu gerçekten bilemem. Erken, yani daha çok malzeme var elimde. Şimdilik şuanki görüşüm bunu devam ettirmek. İlerde ne olacağını bilmiyorum. Kesin bir karara varmış değilim.
TURKTIME: Bunu ne etkiler?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bilmiyorum, bakalım… Olayların gelişmesine bakalım, ona gore karar verelim. Karar vermek en kolayıdır, önemli olan onu yazmaktır. Bir de şunu gördüm ki o geçmişteki anılara döndüğüm zaman, son kitapta biraz fazla döndüm, onlar insanların hoşuna gidiyor, baya rağbet görüyor. Belki biraz da nostalji yaparak devam ederim, ama bilmiyorum.
AYDIN DOĞAN İLE OLAN DAVASINDA NEDEN KAYBETME KORKUSU YAŞADI?
TURKTIME: “Sakıncalı Gazeteci” kitabınızda; Duruşma başlamadan hemen önce, Aydın beyin avukatlarının gelmediği süre zarfında, avukatınız ile aranızda davayı düşürmek ya da mahkeme kararını almak adına bir diyalog geçmiş ve siz sayın Özdemir‘e “Riske girmeyelim, kaybetme durumumuz olabilir!” diyorsunuz. İftira, yalan, hakaret gibi olayların yer almadığı ve hatta her olayı belgelerle kanıtladığınızı söylediğiniz kitabınızda, davayı kaybetme korkusunun yer almasının sebebi neydi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Şöyle söyleyeyim. Sonuçta, karşınızda bir dev var. Bir medya imparatoru var. Onların eli kolu her yere uzanır. Ondan korkuyorum. Ben kitabımda yüzde yüz bir hata olmadığını biliyorum. Sonuçta orda karar vericek olan da bir hakimdir. Ne olacağını bilemiyorsun. Burası Türkiye. Biz ne olaylar yaşadık, ne mahkeme kararları gördük. Onun için tabiki endişedeyim. Endişede olmamın ikinci bir sebebi var. O da şu; ben bu davayı kaybedersem bir kuruşa bile mahkum edilsem, bunların medyası hemen yaygarayı koparacaktı. ‘İşte bak zaten yalan yazıyordu, iftira etmişti!’ diye yıpratıcaklardı. O yüzden benim için çok önemli bir davaydı.
TURKTIME: Siz Doğan grubu’ndan ayrıldıktan sonra iktidarla Doğan grubunun arası daha da kızıştı. Sizin ayrılmanız ya da Doğan grubunun sizi çıkarması yetmemiş miydi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Yetmez. Bir kere hayatta hep şuna inanmışımdır. Bir kere başını eğdiğin zaman, o birileri bir daha başını kaldırtmaz. Hep bastırır o başı. Bir kere ödün verdiğin zaman arkasından ister istemez bin defa daha ödün vermek zorunda kalırsın. Aydın Doğan’ın da yaptığı buydu.
AYIN DOĞAN’IN DAHA ÇOK KÜÇÜLMESİNDEN ENDİŞE EDERİM!
TURKTIME: Merdan Yanardağ ile Kanaltürk’te yaptığınız canlı yayında Fatih Altaylı şöyle bir cümle kurmuş: “Gazete patronu, gazetesini sadece gazetecilik maksadıyla kullanmıyorsa sıkıntı var!”. Sizce Aydın Doğan gazete patronu kimliğini farklı maksatlarla mı kullanıyordu? Medya canavarı diyorsunuz? Medya imparatoru derken “para” kısmını büyük harflerle yazıyorsunuz…
EMİN ÇÖLAŞAN: Sonuçta bu adam bir tüccar. Sirkeci’den gelmiş. Sirkeci’de otomobil yedek parçası satmaktan gelmiş. 79 yılında Koç Holding’in desteği ile Milliyet’ i almış. Sonra büyümüş. Bugün 7 gazetesi, 4 tane kanalı var. “İmPARAtor”, ‘para’ büyük harfle yani. Kendi çıkarlarını kollayan, ülkenin çıkarlarından çok kendi çıkarlarını kollayan bir tüccar olarak görürüm ben Aydın Doğan’ ı. Siyasi baskıya bu yüzden hep açıktır. Niye açıktır? Çünkü onun haklı veya haksız işleri siyasi iktidar yani Tayyip’in başında olduğu iktidar tarafından denetlenmektedir. O da korkmaktadır. İşin doğal süreci budur. Sen dik durursun, onurunu korursun. Dik duramazsın, ödün verirsin habire, o zaman bazı çıkarları
TURKTIME: Son iki kitabınızda yazdıklarınızla medyaya nasıl bir katkıda bulunduğunuzu düşünüyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bir kitapla medyanın durumuna katkı sağlamam mümkün değil. Ben sadece not düşmek için yazıyorum. Çünkü niye? Türkiye’nin bu kritik günleri, diyelim ki 20,100 hatta 500 yıl sonra bir tarafından araştırılıcak. Türkiye neymiş o zamanlarda diye! 2000'lerin başında Türkiye neymiş? Ben aslında geleceğe not düşüyorum. Yoksa bugün insanlar okuyorlar ve herkes de %99’u da ‘Ya bu adam doğru yazıyor! İşte Türk medyası bu!’ diye ya düşünüyorlar ya da konuşuyorlar. Yani ben bir anlamda tarihe not düşüyorum.
ÇÖLAŞAN NEDEN SAKINCALI?
TURKTIME: Ertuğrul Özkök ile aranızda geçen birtakım konuşmalardan örnekler vermişsiniz kitabınızda. Mesela bir banka ile ilgili yolsuzluk belgeleri geçmiş elinize, sayın Özkök de o bankanın, Hürriyet’e ölüm ilanları verdiğini ve çok para getirdiğini, hatta bu yolsuzluk ortaya çıkarsa bankanın Hürriyet yerine
EMİN ÇÖLAŞAN: Şimdi elimde somut belgeler var. Adam seni en yumuşak yerinden vuruyor. Diyor ki: “Bu bankanın bize verdiği ilanlardan para kazanıyoruz! Artık ben bunu senin anlayışına bırakıyorum”. Şimdi orda ısrar etsen “Benim yazım bu belgelerler yayınlanacak!” diye belliki yayınlamayacaklar. Çünkü ticari ilişkileri var o çok büyük bankayla. Bütün ilanları Hürriyet’e veriyorlar. Mesela aynı olayı Zaman gazetesi ile yaşadım. Zaman gazetesi için “Aman yazma gözünü seveyim! Bu işten çok büyük para kazanıyoruz!” falan bana yalvarırdı. Ne yapacaksın şimdi? O yazıyı yazsan adam diyecek ki: “Bizim içimizden birisi, bizim kazancımızı sabote etmeye kalkıyor! Kendisini uyardık ama arkadaş anlamıyor!” O zaman bu damgayı vuracak
TURKTIME: Kitabınızın adı “Sakıncalı Gazeteci”, niye bu kadar “SAKINCALI” olduğunuzu düşündünüz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Sakıncalı olduk,. Sadece yazılarım dolayısı ile sakıncalı oldum. Yoksa benim ahlaksızlık, üçkağıtçılık, yalan yazmak gibi bir durumum yok. Zaten öyle birşey olsaydı, mahkemede bunu kesinlikle açıklamaları gerekirdi. Ertuğrul Özkök tanıklık yaptı. Benim kitaplarımın ana kahramanı Ertuğrul’dur. Ertuğrul’un bütün ifadesini mahkeme kayıtlarından kitabıma koydum. O zaman demesi gerekirdi ki “Sayın hakim, biz Emin Çölaşan’ ı şu nedenle kovduk!” İfadenin tam metni kitapta. Ya da demesi gerekirdi ki: “Efendim benim hakkımda yazdıkları yalandır!”. Hiçbirini diyemedi orada. Ben beklerdim ki çıksın söylesin. Hiçbirşey söyleyemedi.
AYDIN DAĞON, PARASINI KAZANDI, KOÇ’U KENARA İTTİ!
TURKTIME: Az önce Koç’un desteği ile Milliyet’ i satın aldığını söylediniz. Sizin bu ifadenizi besleyen gelişmeler de oldu, yazıldı da bunların bir bölümü. Bu grubun gerçek sahibinin ‘Koç’ olduğu söylendi. Sizin bu konudaki samimi düşünceleriniz nelerdir?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır hayır. Koç falan değil. O zaman belki, 70li yılların sonunda ilk kez basına girip Milliyet’ i aldığı zaman, belki öyle birşey vardır. Ama şuanda asla yok. Bir başka boyutunu düşünelim. Aydın Doğan neredeyse Koç’a ulaştı. Onun için artık Koç’a falan ihtiyacı kalmadı. O kendi başına bir imparatorluk kurdu, kendi başına devam ediyor. Başta herkesin söylediği o idi. Ama biz bunların defterlerini görmüş değiliz. Görsek de anlamayız da… Ama Koç’un desteği ile Milliyet’ i aldı. Arkasında Koç vardı. Aydın Doğan küçücük bir sirkeci tüccarı, ama arkasında Koç gibi bir güç var. Koç’un bayiliğini yapıyor.
TURKTIME: Peki baştan böyle büyük kuvvet veren bir güç, neden geriye çekilsin?
EMİN ÇÖLAŞAN: Onları bilemem, onlar ticari ilişkiler. Bence, tahminimi söylüyorum, Aydın Doğan büyümeye başlayınca onları itti. Benim görüşüm bu, bana sorarsan. Kendi parasal gücüne kavuştu, Koç’u herhalde bir kenara ittirdi.
ÇÖLAŞAN BALBAY’I NE ZAMAN AFFEDECEK?
TURKTIME: ART’de yayınlanan “
EMİN ÇÖLAŞAN: E şöyle, gerçek sebebi şu. Cezaevinden haber gönderiyor, “Ben yoksam, bu program devam etmeyecek’” diye. Hikaye bu. Zaten ART’nin yaptığı açıklamada da programın devamı ailesi tarafından da istenmemiştir diyor. Ailesi kim? Mustafa Balbay’ın cezaevinden haber gönderdiği yakınları. Ben daha fazla konuşmak istemiyorum. Cezaevinde olan bir arkadaşımız. Çünkü kitapta da yazmadım ben, başka şeyler yazabilirdim.
TURKTIME: Balbay ve Mustafa Özbek’in sizinle ilgili gıyabınızda yaptığı bazı telefon konuşmaları var. Bunları okuyunca ne hissettiniz, şimdi ne hissediyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Çok çirkin bir olay o tabiki. Mustafa Özbek ile benim bir muhabbetim yok. ART’nin sahibi o. Parasal desteğini sağlayan, Türk Metal Sendikası’nın başkanı. O da şimdi cezaevinde. Tuncay Özkan Kanalturk’u sattı, Fethullahçılara. Tabi hepimiz kızdık. Ama ben şunu biliyorum, Tuncay’a cehennem azabı çektirdi Tayyip iktidarı. Üzerine gittiler. Kıyamet koptu, vergicileri gönderdiler. Tuncay’I bitirdiler. Onun da parasal açıdan hataları mutlaka vardır. O ayrı bir konu. Bu olay olunca, Kanalturk Fethullahçılara satılınca dedim ki: ‘yahu Mustafa, şu Tuncay’I bizim programa çıkartalım. Üçüncü bir kişi alalım yanımıza. Ve Tuncay anlatsın. Neler oldu? Artı neden güzelim kanalı Fethullahçılara sattı?’ diye. Mustafa da gönülsüzce
TURKTIME: Bunun bir telafisi var mı ? Balbay çıktıktan sonar kendisi ile eskisi gibi dost olabilir misiniz? Yoksa bu söz hep kalıcak mı aklınızda?
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla, kalıcak… Yani bunun telafisi şudur. Mustafa Balbay der ki örneğin: ‘Ben öyle bir laf etmedim, iddianameye giren bu laflar düzmecedir!’. Cezaevinden de yapabilir böyle bir açıklama. Başka nasıl telafisi olabilir böyle birşeyin? Olmazsa da, yani cezaevindedir arkadaşımız, o hoşgörü ile bakıyoruz. Benim içimde hep kalıcak. Ama Allahtan kişiliğimizi bütün türkiye bildiği için bize bir yara vermez. Ama dostun attığı kazık yaralıyor.
TURKTIME: Ama o iddianameyi okuyanların aklına (sizi seven de sevmeyen de) şu geldi. Tuncay’ın çıkmaması için Balbay’ı da ikna etmek için Özbek böyle konuştu.
EMİN ÇÖLAŞAN: Niye konuştular, nasıl konuştular o beni ilgilendirmiyor.
TÜRKİYE’DEKİ EN UCUZ MESLEK KÖŞE YAZARLIĞI OLDU!
TURKTIME: Gerçekten şuan Abdülhamit jurnalciliği dönemi mi yaşıyoruz? Yani gerek Ergenekon davası olsun gerek başka ihbarlar olsun, bunlar kamuoyunu uyandırmak, bilgilendirmek için değil de, bunkar tamamiyle insanların hayatını karartmak için mi? Şayet böyle ise, bu fotoğrafı bize nasıl netleştirirsiniz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Tamami ile demiyorum ama onu düşünüyorum ister istemez. Çünkü benim adımın geçtiği yerleri okudum iddianamede. Hiç alakasız şeyler var. Ben bu işi Tolon’la konuşuyorum mesela. Herşey dinlenmiş. Nasılsınız? Iyi misiniz? Hanımefendi nasıllar? Sağolun paşam, siz nasılsınız? Bunların hepsi iddianamede yer alıyor. Ne alakası var bu lafların? Bir suç vardır, arkasından bir suç gelir o konuşmanın, onun bir başlangıcı olarak koyarsın. Ama bir suç yok.
TURKTIME: Sizce medyada yıpranmış ve yıpranmamış yazarlar kimler?
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla o çok kişisel birşey olur. Yani yıpranmış derken, kimin gözüyle yıpranmış? Bugün baktığınız zaman birsürü vıcık vıcık adam var. Hepsi köşe yazarı.
HABERTÜRK, MUHALİF GAZETE OLAMADI… OLAMAZ DA!
TURKTIME: Haberturk gazetesi ile el sıkışmanıza, protokol imzalamanıza rağmen anlaşamadınız. İçinizden keşke Talat Atilla ile röportaj yapmasaydım şeklinde bir duygu geçti mi? Çünkü, Altaylı bu röportajdaki ifadeleriniz yüzünden iplerin koptuğunu açıkladı…
EMİN ÇÖLAŞAN: Yoo, hayır, niye geçsin. Ben onu mertçe gelmişim, patır patır konuşmuşum. Ben hayatımda yaptığım hiçbirşeyden pişmanlık duymadım. Geldim, Talat Atilla’ya da olayı olduğu gibi anlattım. Birileri gocunmuş, e gocunur ben ne yapayım?
TURKTIME: Haberturk gazetesini nasıl buluyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Turgay Ciner de sonuçta bu baskılarla muhattap. Eli mahkum destek vermeye, başka türlü olmaz.
TURKTIME: Daha yeni ama…
EMİN ÇÖLAŞAN: Yani bir muhalif gazete olamadı, olamaz da…
TURKTIME: Bazı dokunulmaz iş adamlarına dokunuyorlar ama…
EMİN ÇÖLAŞAN: AKP’nin bir destekçisi olarak, yandaş olarak görüyorum.
TURKTIME: Siz Habertürk'te yazsaydınız problem olacak mıydı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Olacaktı. Şimdi görüyorum onu her açıdan olacaktı. İkinci bir Hürriyet vakası yaşayacaktım orda.
TURKTIME: O zaman her iki taraf için de iyi oldu…
EMİN ÇÖLAŞAN: Evet, hayırlı oldu. Yolun başında onların o olayların yaşanması iki taraf için de iyi oldu. Yoksa boşu boşuna birbirimizi kıracaktık.
TURKTIME: Melih Gökçek ile kavga etmeyi özlüyor musunuz? Köşeniz olsa kavga eder misiniz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Yok, yok özlemiyorum… Siyasi kavgadır bizimki. Yani öyle özel yaşam falan yoktur. Hırsızlık, yolsuzluk, halka yalan söylemek, kandırmak insanları…
KOVULDUKTAN SONRA DOSTLARIM AZALMADI…
TURKTIME: Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra dostlarınız azaldı mı, çoğaldı mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hiç azalmadı… Dost çoğalmaz, o kolay değildir. Ama hiçbir zaman dostlarım azalmadı. Özellikle merak ettiğim bir konuydu. Acaba bir takım insanlar bana sırt çevirir mi? Hiç alakası olmadı. Ben bundan 3-5 sene once Hürriyet’te yazan Emin Çölaşan olarak neysem, bugün de işsiz bir gazeteci Emin Çölaşan olarak buyum.
EMİN ÇÖLAŞAN: Evet, tabiki. Ama hayırsız diye söyleyebileceğim bir iki arkadaşım çıktı Hürriyet’ten. İsim vermeyeceğim. O zamanlar işte ‘Abicim, gel abicim, nikahımda sen şahit ol!’ şahitlik yapmışımdır, karısını işe yerleştirmişimdir, bir yakınının genel müdürle ilişkisi vardır, ‘abicim sen onların verdiği kokteyle larımın misafiri olarak gitsen çok büyük havamız olur!’ demişlerdir, gitmişimdir. E dolayısıyla onlar küt diye ortalıktan kayboldu. O da çok doğaldır yani. Ben bunun çok azını yaşadım.
TURKTIME: Bekliyordunuz yani…
EMİN ÇÖLAŞAN: E tabi tabi, kesinlikle… Esas benim dedem Şevket İnce. Sizler bilmezsiniz. Atatürk’ün adalet bakanı 1921 yılında. Sonra, 1950 yılında Menderes’in ilk Milli Savunma bakanı. O dönemden hatırlıyorum, ben 8-9 yaşındayım. Mesela benim dedemin yanında birtakım, küçük çocuk halimle bile algılayabildiğim, yağcılar vardı. Dedem sonar siyaseti bıraktı. Bakanlıktan ayrıldı. O yağcıların hepsi gitti. İşte annem falanca abla, filanca abi falan derdi. Hepsi kayboldu. O yüzden o yaştan beri kafamda ‘Ye kürküm ye’ diye yaklaşan tippler vardır. Bu çok doğal, hayatın akışı bunu gerektirir zaten.
TURKTIME: Kendi medyanızı kurmayı düşünüyor musunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Kesinlikle düşünmüyorum. Kendi medyamı zaten kuramam. Yani korkunç büyük paralar gerektirir. Siyasete atılmayı da şimdiye kadar hiç düşünmedim. Siyaset bize göre iş değil. Siyaset bana gore bir iş değil. Genel başkandan emir alıcaksın. Ben bugüne kadar herhangi bir partiden milletvekili falan seçilseydim, herhalde en fazla 6 ay kalırdım. İstifa edip bağımsız kalırdım. O bana yaramaz yani.
TURKTIME: Gelecek planlarınız nedir?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hiç bilmiyorum. Bakalım Allah ne gösterir göreceğiz.
ÇÖLAŞAN SÖZCÜ’DE NEDEN YAZMIYOR?
TURKTIME: ‘Sözcü’ gazetesi ısrarla sizi istiyor. Bunu medya biliyor. Sizin eski yazılarınızın tekrarı bile 60.000 belki 70.000 traj yaptırdı. ‘Sözcü’ gazetesine. Sözcü'nün ağırlığının önemli bir bölümünü sizin eski yazılarınızdan geliyor. Niye Sözcü'de başlamıyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Şimdi şöyle söyleyeyim. Bir süre yazmaya ara vermem gerektiğine inanıyorum. Bir süre uzakta kalayım bu piyasadan. Bir de kitaplar benim çok vaktimi aldı. 1.5 yıl falan oldu ben kovulalı Hürriyet’ten. 3 tane kitap hazırladım, yazdım. Onlar tabi çok zaman alıyor, gökten zembille inmiyor. Bir süre uzakta kalayım, kitaplara ağırlık vereyim.
TURKTIME: Kitabınızı da çıkardınız. Hani rahatladınız gibi… Yazmayı gündeminize almayı düşünüyor musunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla bilmiyorum, gerçekten karar vermedim.
TURKTIME: Bu nasıl bir his? 3-4 sene once yazdığınız yazılar bir gazeteye 50.000-60.000 tiraj aldırıyor.
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla, güzel bir olay bu. Ben de sizing gibi düşünüyorum aynen. Değil Türkiye’de bence, dünyada bile bir ilk olabilir bu. Medyadan koparılmış bir köşe yazarı, eski yazıları başka bir gazetede çıkıyor.
TURKTIME: Biz günlük yazarları bile düzgün takip etmiyoruz, ya da okuduğumuzu bile ikinci kez tekrar etmiyoruz. 1000 tane yazar var dediniz ya. Bunun diyelim ki 50 tanesi okunur, bunların da çoğunun 15-20 tanesini okuyup geçiyoruz. Yıllar once yazdığınız yazılardan bahsediyoruz...
EMİN ÇÖLAŞAN: Yanlız birde şunu görüyorum. Ben binlerce yazı yazmışım, binlerce… Ne yazdıysam da çıkmış. Bazen ‘Sözcü’ onları kendisi buluyor.
TURKTIME: Ücret almıyor musunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır, hiçbirşey almıyorum. Onlar kendileri buluyorlar. Falanca tarihte Emin Çölaşan’ın yazısı diye. Bir okuyorum, bakıyorum, çoğunu unutmuşum. Ne dediysek de, küt diye çıkmış. 5 yıl once yazmışım, aynen bugün onu yaşıyoruz. 3 yıl once yazmışım, 7 yıl once yazmışım.
TURKTIME: Sizin söylediğinizi ben belgeleyeyim. Sokaktaki insanlar sizin ‘Sözcü’de yazdığınızı düşünüyor ve gazeteyi satın alanlar sizin Hürriyet'ten sonra burada yazdığınızı düşünüyorlar.
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabi tabi… Benim için çok güzel bir duygu. En son örneğini vereyim. Daha Cumartesi günkü Star ve Zaman gazetesinde vardı. Ben Aralık 2002’de, “Ak Parti” değil “AKP”dir bunun adı diye yazmışım. İlk kez Çölaşan yazmıştır diye çıktı haber. Hatırlamıyorum. Demek ki AKP iktidara geldikten bir ay sonra yazmışım ben.
“O EDEPSİZLİK BENİM İÇİN ŞEREFTİR!”
TURKTIME: O zaman madem bu konuyu açtınız. Teşbihte hata olmaz. Siz AKP diyorsunuz. Başbakana gore siz edepsiz oluyorsunuz!
EMİN ÇÖLAŞAN: O edepsizlik benim için şereftir!
TURKTIME: Biraz iç dünyanızdan bahsetsek… Yazılarınız kadar sert bir insan değilsiniz. Yazarlık dışında nasıl bir hayatınız var?
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla benim hayatım çok rutin geçer. Gece hayatım yoktur. Arkadaşlarımızla dışarda yemek yeriz. Kokteyller, resepsiyonlar falan çok sevmem. Evde oturmayı severim. Belli bir hobilerim yoktur. Biraz kaptırıp yürüyorum bazen.
TURKTIME: Fobileriniz var mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Mesela asansörde yukarıya çıkarken çıkarım da, aşağıya inerken yürümeyi tercih ederim. Birkaç kez kaldık, çünkü inerken, gereksiz bir olay. Mesela uçağa binmekten hoşlanmam. Sahipsiz büyük bir kopek görsem yolda “bu saldırsa nereye kaçabilirim?” diye hesabını yaparım. Başıboş köpekler var ya onlar… Genelde kitap okurum, haberleri çok iyi takip ederim, bu dönem dahil.
TURKTIME: ‘Yürümeyi seviyorum’ dediniz. Kitabınızda küçük bir anıdan bahsetmişsiniz. Elinizde simit poşeti ile yürümek okurları neden bu kadar şaşırtıyor dersiniz?
EMİN ÇÖLAŞAN:
TURKTIME: Çocukluğunuz nasıldı? Gazetecilik hayaliniz miydi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Çocukken hiçbirşey yoktu kafamda. Zaten beni de gazeteciliğe şartlar ittirdi. 2 kere kovuldum ben. Devlet Planlama Teşkilatı’ndan kovuldum Turgut Özal tarafından bizzat. Bir de sendika kavgası vardı, DİSK kavgası. PETKİM’den kovuldum. Ben zaten kovulmasaydım bugün gazeteci değildim.
TURKTIME: Yani hayatınızın bir anlamda pin kodu ‘kovulmak’ ?
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabi. Bu üçüncü kovuluşum. Ama boynumda şeref madalyasıdır. Dik kafalısın, birileri
HAYATIMDA BİR KEZ ÂŞIK OLDUM, O DA…
TURKTIME: Siz güç dengelerini umursamadınız ve umursamadan yazdıkça insanın yaşam alanı da istemeden kısıtlanıyor. Çünkü güçlü olanlar yönetiyor. Paniğe kapıldığınız hiç olmadı mı? Ben bu güç alanı ile savaşıyorum ama ne olur diye bir paniğiniz olmadı mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Olmadı, çünkü ikinci bir yol haritam olsaydı zaten ben Hürriyet’te ben bunlarla kavgaya girmezdim. Gider Aydın Doğan’a yalakalık yapardım. Ertuğrul bana hep şöyle derdi: ‘Ya abi, bir yazı yaz da patronu öv!’. O tür şeyleri ben yüzlerce defa yaşadım.
TURKTIME: Memuriyet hayatını seçtiğinize göre belli ki çocukluğunuzda gazeteci olmak düşünceniz yokmuş. Çölaşan nasıl bir çocuktu? İlk kez ne zaman aşık oldunuz ve tüm hayatınızda kaç kez aşık oldunuz? Merak etmeyin eşinizin bu röportajı okumaması için dua edeceğiz!.
EMİN ÇÖLAŞAN: Çocukken gazeteci olmak gerçekten aklımda yoktu. Ama bir meslek de yoktu. ODTÜ’ye girdim. İdari bilimler fakültesinden mezun oldum. Sonra Planlama’ya girdim, Maliye Bakanlığı, vs. Dolayısı ile kader beni gazeteciliğe sürükledi. Aşk olayına gelince, şimdi onlar bu söyleşinin konusu değil. Medyadan konuşuyoruz.
TURKTIME: Şimdi aşk olayına girmediğimize gore demek ki orda bir olay var…
EMİN ÇÖLAŞAN: Yok yok hayır… Bir kez aşık oldum, o da eşim.
TURKTIME: Aydın Doğan’I hep kötülediniz. Şöyle iyi yönü vardır dediğiniz bir nokta var mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Aydın Doğan iki tane ayrı Aydın Doğan’dır. Birisi AKP döneminden önceki Aydın Doğan’dır. Rahat, koalisyon iktidarlarına sırtını dayamış, birisiyle bir sorun çıkarsa, öbürüne yaklaşıyor, diğeri ile çözüyor. Çünkü genelde koalisyon dönemi vardır. Basına medyaya bir baskı yok. Dolayısı ile onun da rahatlığı var. Aydın Doğan o zaman çok düzgün bir insane.
TURKTIME: Burcunuz nedir?
EMİN ÇÖLAŞAN: Balık. Ben hiç anlamam. Duygusallık vardır derler, romantiklik vardır derler. Bende romantiklik yoktur. Ama duygusallık vardır. Ama bu işten çok anlayan kişiler bana sormuştur: ‘yükselen burcunuz nedir?’ diye. Ama doğum saati gerekiyormuş. Annem de hatırlamıyor, çünkü sezeryanla doğmuşum. Annem hatırlamadığı için, bu işten anladığını iddia
TURKTIME: Kendinizi emekli gibi mi, yoksa depara kalkmaya hazırlanan bir sporcu gibi mi hissediyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır. Ama depara da kalkmaya hazırlanmıyorum. Ama emekli gibi de hissetmiyorum.
TURKTIME: Mutlusunuz yani…
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabi, ben her zaman mutluyum. Ben kendi kendimle alay ederim. Çünkü unutkan biriyimdir. ‘Ulan Emin yine şunu yaptın, ulan Emin yine bunu yaptın!’. Yani içimde hep iki Emin Çölaşan vardır; biri aptal Emin diğeri daha cingöz Emin’dir. Mesela o cingöz Emin hep unutkanla alay eder. Ne bileyim, kendi kendime şarkı söylerim. Sohbet etmeyi severim. Adam işletmeyi severim, gırgır geçerim.
TURKTIME: Kendinizle barışık bir insansınız yani…
EMİN ÇÖLAŞAN: Kesinlikle, onu iyi söyledin… O doğru yani, hep barışık oldum.
“MEDYADA BAŞKA EMİN ÇÖLAŞAN YOK!”
TURKTIME: Sizce medya alanında yeni bir Emin Çölaşan çıkar mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla şuanda yok… Çıkmasını da çok zor görüyorum. Şunun için zor görüyorum. Yeni bir Emin Çölaşan olması için gazeteciliği canı kadar sevmesi hem de ırgat gibi çalışmayı göze alması gerekir o kişinin. Yolsuzluk dosyaları okuyacak, arayacak, araştırıcak… Böyle birisini de ben özellikle de söylüyorum, İstanbul medyasında hiç görmüyorum. Bazı eleştiren arkadaşlar var ama benim gibi belgeleri patlatan, belge açıklayan, dört dörtlük yazan arkadaşımız yok, olacağı kanısında da değilim. Ama eksikliğimin medyada hissedildiğinin farkındayım. Bindiricek, yazıcak ama yazdıklarının hepsi doğru olucak.
TURKTIME: İstanbul yazarları ile
EMİN ÇÖLAŞAN: Çok var… İstanbul bir Bizans’tır medya açısından. Ankara’da daha düzgün arkadaşlarımız vardır. Onlar daha çok siyasetin içinde yer alan arkadaşlardır. İstanbul’un gece yaşamını bilmezler. Hele o aristokrat takımı, köşe yazarı takımı tam gece hayatının içinde. Kokteyller, resepsiyonlar… En lüks yaşam İstanbul’un medyasındadır. Ankara’da öyle birşey yoktur. Burda en fazla bir gazeteci arkadaşımızın gideceği yer bir büyükelçiliğin bir kamu kuruluşunun kokteyli falandır. O yüzden çok fark vardır İstanbul ve
TURKTIME: Yeni bir Emin Çölaşan çıkması için bir duruşunun olması lazım, duruşunda ısrarlı olması lazım… Tam medyayla alakalı değil. Bu paradoks nasıl açılıcak?
EMİN ÇÖLAŞAN: E yani tabi patron yapısı çok önemli. Bu patron yapısı değişmedikçe, para babaları gidip de adam gibi medya patronları gelmediği sürece Türk medyası adam olmaz.
TURKTIME: Peki medyadan para kazanılmıyorsa, gazeteyi satarak, reklam alarak satılmıyorsa bu gazeteyi yaşatmak için başka bir ticaret kuruluşuna ortak ya da sahip olmak gerekiyor. Bu da bir yumurta tavuk tavuk yumurta ilişkisi değil mi? Nasıl aşılıcak bu?
EMİN ÇÖLAŞAN: Onu ben bilemem. Daha mütevazi gazeteler belki. Daha az ama nitelikli adam çalıştıran gazeteler belki. Ama gazetecilikten başka bir sürü işi olan bankacılık, sigortacılık gibi işi olan dolayısı ile hükümetlere bağlı olan medya patronları gitmedikçe Türk basını bu açmazdan kurtulmaz. Bugünkü yozlaşmış yapı hep gidicektir.
TURKTIME: Son bir soru… Bugünkü Doğan Grubu’nun yeterli muhalefeti geliştirememesinin sebebi parasal bir travma mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: İki kelime ile özetliyeyim: “iktidar korkusu” dur. Olay odur. Onun da bir alt kademesine indiğin zaman parasal konulardır.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...