10 Ekim 2008
Emin Çölaşan, Türk basın tarihinin en önemli gazetecilerinden birisi. Belki de en önemlisi. Hayatındaki ilk önemli travmayı 19 Nisan 1969 tarihinde memur olarak çalıştığı DPT'den dönemin DPT Müsteşarı Turgut Özal tarafından kovulmakla yaşadı. Aynı Çölaşan, 35 yaşında başlattığı gazetecilik serüveniyle kendisini memuriyetten atan Turgut Özal'ın debdebeli siyasetini belgeli yazılarıyla bitiren gazeteci oldu. Tam 38 yıl sonra 15 Ağustos 2007'de tarih başka bir versiyonuyla yeniden tekerrür etti ve Çölaşan bu sefer de, 'Hükümete sert yazılar' yazdığı gerekçesiyle Hürriyet'ten kovuldu. Emin Çölaşan'la yaklaşık 2 saat süren röportajımız kahvede başladı, çalışma ofisimde bitti... Kahveye gitmemizin sebebi ikimizin de azılı sigara tiryakisi olması, kahveden kaçmamızın nedeni de, vatandaşın Çölaşan'a olan çok yoğun ilgisiydi. Emin Çölaşan, Turgay Ciner'le el sıkışmasındaki mahrem diyalogdan, öğrencilik yıllarındaki matrak anılarına kadar bir çok gün ışığı görmemiş bilgiyi sansürsüz anlatınca ortaya keyifli bir röportaj çıktı. Buyurun.
TALAT ATİLLA: Siyaset nasıl kutuplara ayrıldıysa bugün medya da 'yandaş medya, kartel medyası' gibi kutuplara ayrıldı. Siyaset mi medyayı parçalıyor, yoksa medya mı siyaseti?
EMİN ÇÖLAŞAN: İkisi de birbirini etkiliyor. Yani medya bugün iki ya da üç ana parçaya bölünmüş durumdadır. Bir tanesi kartel medyasıdır, ki bunun en başında yedi gazetesi, birçok televizyon kanalı ile Aydın Doğan grubu vardır. AKP iktidarına kadar kartel medyası yine vardı ama yandaş medya denilen olay yoktu. Yine iktidara övgüler düzen gazeteler, televizyonlar, yayın organları vardı. Şimdi yandaş medya dediğimiz, iktidara sadece yağcılık, övücülük, yalakalık yapan korkunç bir medya türedi. Bunların şimdi sayısız gazetesi var. Daha ötesi ve daha da önemlisi; sayısız televizyon kanalı var ve pıtrak gibi giderek çoğalıyorlar. Tabii bunların hepsinin AKP iktidarından maddi ya da manevi belli bir çıkarı, beslenmesi var. Ve bu arada kartel medyası daha da güçlendi.
GAZETELER BÜLTEN GİBİ...
TALAT ATİLLA: Yani iktidar yandaş medyayı güçlendirirken kartel medyasını da mı güçlendirdi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Şöyle anlatayım; Kartel kendiliğinden daha da güçlendi. AKP iktidarı somut destek vermedi kartele. Belki özelleştirme ihalelerinde olduğu gibi belli konularda verdi ama kartel zaten parasını bastırıp ihaleleri alacaktı. Orada iktidarın yapacağı bir şey yoktu. Ama en azından kartele göz yumdu AKP iktidarı ve bir miktar daha güçlenmesini sağladı. Tabii ki tek unsur o değildir. Onun için Türkiye'de şu anda baktığımız tabloda ne yazık ki iktidar-medya ilişkileri açısından bakıldığında maalesef yozlaşmıştır. Böyle bir medyayla da Türkiye'nin götürülmesi söz konusu değildir. Yani dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kamplaşma yok. Çeşitli gruplar iktidarın, başbakanlık mahallesinin tamamen baskısının altındadır. Onlara başbakanlık mahallesinden belli kişiler tarafından bunu yaz bunu yazma diye sürekli direktif verilmektedir. Bir çeşit basın bülteni gibi...
TALAT ATİLLA: Basın bülteni demek uygun olur mu acaba? İçlerinde şartları zorlayan bazı haberlere imza atan gazeteler ve gazeteciler de yok mu?
EMİN ÇÖLAŞAN: Yok! Basın bülteni şeklinde ya da mesela bir haber olduğunda bu haberi iyi kullanmayın, bunu küçük verin, bunu yazmayın şeklinde direktifler şeklinde. Şimdi düşünün; Türkiye AB'ye girmek için çaba harcayan bir ülke. Hangi AB ülkesinde gazeteciler başbakana soru sormaktan ürkerler? Bütün gazeteci arkadaşlar şahit, Başbakan gazeteci azarlıyor artık. Adalet Bakanı çıkıp 'Bana ne ya Deniz Feneri'nden' diyebiliyor. Dolayısıyla iş tamamen yozlaşmış vaziyette. Medyaya bugün Türk milletinin saygısı kalmamıştır ama mecburdur. O televizyonları izleyecektir, o gazeteleri okuyacaktır. Başka çaresi yok çünkü.
TALAT ATİLLA: Siz tüm iktidarları eleştiren bir yazarsınız. Geçmiş önemli iktidarların liderlerine karşı kitaplar da yazılar da yazdınız. Türkiye'ye tüm iktidarlardan daha daha fazla zararı AKP'nin zarar verdiğini söylüyorsunuz sanırım?
EMİN ÇÖLAŞAN: Kesinlikle öyle söylüyorum. Hatta benim piyasaya ilk kez 87'de çıkan ama daha sonra baskısı kalmadığı için yeniden yayınlanan 'Önce İnsanım Sonra Gazeteci' kitabıma yazdığım önsözde bunu belirttim. Dedim ki; biz her iktidar döneminde bunların üzerine gittik. Çünkü bence hiç ideal bir iktidar Türkiye'ye gelmedi. Dolayısıyla biz bunların hepsine yüklendik. Özal, Demirel, Ecevit, Yılmaz, Çiller... Kim aklınıza geliyorsa.
TALAT ATİLLA: Her iktidar geldiğinde, 'Böyle beterini görmedik' demek biraz da moda oldu... Özal, Çiller Demirel için de aynı sözler söylenmemiş miydi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Ama şimdi baktığımız zaman geçmiş iktidarları gerçekten bir yerde masum görüyorum. Hatta şöyle tanımlıyorum kendi kafamda; bunlar daha çoluk çocukmuş, iktidar falan değilmiş. Hiç bir şey yapamamış AKP'nin yanında. Geçmiştekiler çömezmiş. Yani Özallar, Demireller, Ecevitler aklınıza kim geliyorsa...Bunların yaptığını hiçbir iktidar yapmadı. Medyaya en ağır baskı bunlar tarafından kurulmuştur. Hepsi baskı yapmaya kalkışmıştır ama bunlar boyutunda hiçbir zaman olmadı. Türkiye'de ilkleri yaşıyoruz.
TALAT ATİLLA: AKP'yi 'En beter' yapan ne peki? Somut olarak örnekleriniz var mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Var tabii. Mesela Türkiye'yi peşkeş çekiyorlar. Türkiye'nin altın yumurtlayan tavuklarının eşe dosta yerli ve yabancı işbirlikçilere -iş birlikçiler sözünü altını çizerek söylüyorum- satıyorlar. Telekom'u gitti ismini cismini bilmediğimiz Lübnanlı biri aldı. Telekom'un parasını 2 yılda çıkardı. Biz yırtındık, yapmayın, etmeyin, Telekom satılır mı ya bu fiyata diye. Ve dediğimiz aynen çıktı. Ondan sonra o Lübnanlı kalktı bunlara dedi ki; 'Benim size borcum vardı, onu peşin ödeyeyim, taksitten falan vazgeçin!' Öylesine para kazandı ki adam bizim Telekom'dan... Lübnanlı'nın aklı hayali durmuştur herhalde böyle bir olaydan sonra. Şimdi de Milli Piyango'yu satıyorlar. Milli Piyango devletin ikinci bir altın yumurtlayan tavuğu. Satılır mı? Milli Piyango'nun ne zararı var sana? Neden satıyorsun? Kazancı yüzde yüz garantili bırak o sana 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl gelir sağlasın. Ama adam kalkıyor Milli Piyango'yu satıyor. Sadece iki tane örnek bu.
TALAT ATİLLA: Türkiye'nin en ağır şartlarını yaşadığı iddia ediliyor. Peki, bu nasıl bir paradokstur ki Türkiye'nin yarısı da AKP'ye oy veriyor? Acaba halk mı gerçeği anlayamıyor yoksa kara tablolar çizen entellektüeller mi sübjektif bir tavır alıyor?
EMİN ÇÖLAŞAN: Birincisi; tek parti iktidarının getireceği istikrar olgusu halkın gözünde tuttu. İkincisi, bunların kendi çıkarları doğrultusunda dini kullanmaları da tuttu. Üçüncüsü dünya konjonktürü hep Türkiye'nin lehine gelişti. Yani işte küresel sermaye artmıştı, gidecek yer arıyordu. Bizim mallar mülkler bunlara satıldı. Milyarlarca dolar para getirdiler Türkiye'ye. Ve o paralarla bizim bütçe düzeldi. Bunlar dini kullandılar. Ortalığa biz Müslüman'ız diye çıktılar. Yardım dernekleriyle, Deniz Fenerleriyle Müslümanları ciddi bir şekilde sömürdüler. Dolayısıyla olaylar da bunlardan yana çalıştı. Entellektüellerin de okuyamadığı bazı şeyler vardır.
TALAT ATİLLA: Mesela?
EMİN ÇÖLAŞAN: Laiklik deyince Türkiye'de bir takım tiplerin aklına, ki bunların başında mesela Ertuğrul gelir, içki içmek gelir. Laikliği içki ile özdeşleştirdiler. Oysa laiklik içki içmekle falan ilgisi olan bir olay değil. Bu entelektüeller toplumun kafasına bu sığ kavramları enjekte ettiler. Ve bunu okuyan, ibadetini yapan, namazını kılan mümin bir insan dedi ki; ya arkadaş bunların işi gücü içki, kafa çekmek. Bu ne kadar zarar veren bir olaydır laiklik kavramına. O kadar yanlış yaptılar ki. Ve yine AB rüzgarıyla Türkiye'de birilerini kandırdılar: Ey vatandaş AB'ye gireceğiz, pasaportunu alacaksın, vizesiz istediğin ülkeye gideceksin, Avrupa'da iş bulacaksın, refaha ereceksin. Yok, böyle bir şey.
CİNER'DEN ÇÖLAŞAN'A BAĞIMSIZLIK TEMİNATI: HÜKÜMET BENİM MALLARIMI GASPETTİ... ALLAH'TAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAM!
TALAT ATİLLA: Ciner Grubu'na geçtiğinizi biliyoruz... Patron Turgay Ciner ile ne konuştunuz? İçi dışı bir yazar olarak bu görüşmeyi sansürsüz olarak anlatır mısınız?
EMİN ÇÖLAŞAN: Peki anlatayım... Turgay Ciner, geçtiğimiz Haziran ya da Temmuz ayıydı Ankara'ya geldi. O, Turgay Bey'le bizim yüz yüze yaptığımı ikinci görüşmeydi. Ben Turgay Bey'e 'Ben sizin gazetenizde aynı doğrultuda yazılar yazacağım. Siz büyük bir işadamısınız. İşadamlarına, medya patronlarına bu iktidar büyük baskı yapıyor. Siz rahatsız olmaz mısınız? Yazılarımdan zarar görmez misiniz?' Bana söylediği cevap teyp gibi kafamda çakılı: 'Abi, ben kimin neyinden korkacağım bunlar benim malımı gasp ettiler. (Sabah Gazetesinden ve ATV'den bahsediyor) Benim Allah'tan başka korkacak hiçbir şeyim yok. Aynen yazılarınıza devam edersiniz' dedi.
TALAT ATİLLA: Bu kadar kısa mı konuştunuz? Hepsi bu mu yani?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bu kadardır. Turgay Bey'in yanıtı da buydu. Dolayısıyla bu da beni rahatlatan bir unsur oldu.
TALAT ATİLLA: Anlaştınız, el sıkıştınız... Gazete ne zaman çıkacak? 1 Ocak diye duyduk...
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii. Gazete sanırım 2009'un Ocak sonu ya da Şubat başlarında çıkacak.
TALAT ATİLLA: Turgay Ciner'le bu görüşmeyi yaptığınızda yalnız mıydınız? Benim duyduğum kadarıyla birkaç kişi daha varmış?
EMİN ÇÖLAŞAN: Doğru.. Yanımızda Fatih Altaylı ve Turgay Ciner'in maden işlerinin temsilcisi Erhan Aygün vardı...
TALAT ATİLLA: Bekir Coşkun'un da yeni gazeteye gideceği söyleniyor?
EMİN ÇÖLAŞAN: Evet. Benim de bildiğim kadarıyla öyle. Bekir Coşkun olacak, başka iyi isimler olacak ama ben şu anda gerçekten bilmiyorum öbür isimler kimler. Yani bazı transferleri falan okuyorum medyadan. Bazı geçen isimlerin ne olacağını bilmiyorum. Örneğin Hıncal Uluç, Ahmet Hakan, Oray Eğin... O isimlerle görüşmeler ne aşamada, ne oldu ne bitti bilmiyorum.
TALAT ATİLLA: Hürriyet Gazetesi sizi muhalefet etmenizden dolayı görevinize son verdi gibi görünüyor ama şöyle bir baktığımızda şimdi hükümeti sizden daha fazla eleştiriyorlar. Peki, nasıl oluyor da bu kadar yüksek volümlü muhalefet yapabiliyorlar?
EMİN ÇÖLAŞAN: Ben onu yüksek volümlü muhalefet olarak görmüyorum. Benim tanıdığım Hürriyet okurunun en az yüzde 80'i Atatürkçü, laik, ulusalcı, çağdaş insanlardan oluşur. Dolayısıyla onları da tatmin etmek için öyle arada sırada böyle çıkışlar yapılır ama gelir geçer.
TALAT ATİLLA: Siyasal partilerin tabanını kaybetmemek için tabana zaman zaman yaptıkları çıkışlar gibi mi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Kesinlikle, aynen öyle. İyi yorumladın... Diyor ki; Ey okuyucu, bak biz muhalefetimizi de yapıyoruz yeri geldiği zaman. Ama yaptığı muhalefet alay konusu oluyor. Ben iktidar karşıtı yazılarım nedeniyle kovulduğumu hiçbir şekilde kanıtlayamazdım ama benim kovulma nedenim geçtiğimiz Eylül ayında Aydın Doğan ve Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle ortaya çıktı ve belgelendi. Ağustos 2007'de kovuldum, Eylül 2008'den yani tam bir yıl sonra bunların arasında Deniz Feneri nedeniyle patlayan bir kavga oldu. Çünkü Doğan Grubu gazeteleri Deniz Feneri olayını kazara manşetten verdiler. İşte kavga buradan çıktı...
HÜRRİYET'TE TUTTUĞUM MEVZİ BOŞALMADI...
TALAT ATİLLA: Hem her şeyin planlı gittiğini varsaymak, hem de Hürriyet'in kazara manşet yaptığını söylemek iddialı bir yaklaşım olmaz mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Evet, kazara verildi. Kazara verilmemiş olsaydı, bugüne kadar ne yolsuzluk haberleri yazdı muhabir arkadaşlar, hepsini çöpe attı Hürriyet gazetesi. Ondan sonra Aydın Doğan kalktı dedi ki 'Zaten bunlar her zaman baskı yapıyorlardı. Şimdi görüyorum ki bu baskı daha da ağırlaşacak.' Onun üzerine de Erdoğan 'Aydın Doğan bir gün bana geldi. Ben bunun gazetelerini arşivden çıkarttım, önüne koydum. Bana dedi ki 'Sayın başbakanım ben ne yapayım, ben bazı yazarlarımla baş edemiyorum.' Baş edemediği yazarların da bir numarası benim. Yani bunların ağzından benim kovulma olayım kanıtlanmış oldu.
TALAT ATİLLA: Neden bu sansürler yapılırken tavır koyup istifa etmediniz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Ben orada bir mevzi tutuyordum. Nasıl istifa ederim?
TALAT ATİLLA: Peki kovulduktan sonra tuttuğunuz mevzi boşaldı mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır! Benim açımdan bakıldığı zaman boşaldı ama tabii ki başka düzgün arkadaşlarımız da var. Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Yalçın Bayer gibi. Şu anda herkes bana aynı şeyi söylüyor. Ah abi şimdi sen yazıyor olacaktın, sana ne belgeler gelirdi... Gerçekten de gelirdi. Çünkü bunu iddialı söylüyorum; Hürriyet'te hemen hemen belge sadece bana gelirdi. Ve o kadar çok gelirdi ki ben onları ilgi alanlarına göre muhabir arkadaşlara dağıtırdım. Bunu yazın, önemli bir haber derdim. Çocuklar haber yazarlardı gazete aman iktidarı kızdırmayalım diye çöpe atardı.
TALAT ATİLLA: Peki sizin başınıza gelen Bekir Coşkun'un başına gelmiş olsaydı siz Hürriyet'i bırakır mıydınız?
EMİN ÇÖLAŞAN: Gerçekten bilmiyorum... O soru benim de aklıma geldi. Ama ne yapardım bilmiyorum. O olayı yaşamak lazım. Şimdi dışardan konuşmak kolay olur ama o olayı yaşamadıkça ben şunu yapardım ben bunu yapardım demek doğrusu biraz zor geliyor.
TALAT ATİLLA: Sözcü Gazetesi'nde sizinle ilgili 'yazarımız' ifadesi yer alıyor. Siz orada yazıyor musunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bir yıldır onlar benim eski yazılarımı kullanıyorlar. Ayrıca Pazar günkü programın bant çözümlerini 'Emin Çölaşan dedi ki' diye kullanıyorlar. Ben onlardan bir kuruş bile almıyorum.
TALAT ATİLLA: Türk basınındaki dejenerasyonu neye bağlıyorsunuz? 70'lerdeki idealist duruşundan sizin deyiminizle iş bitirici gazeteci tipine nasıl geldik?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bunun nedeni gayet açık. Birincisi; basının koşulları yani Türkiye'de gazete sahipleri hep aileden gelen gazetecilerdir. Erol Simavi'den, Haldun Simavi'den, Ercüment Karacan'dan, Ahmet Emin Yalman'dan tutun da aklınıza gelen herkes gazeteci ailelerin çocuklarıydı. Ve onlar patrondu, o mürekkep kokusuyla büyümüş insanlardı onlar. Ama sonra zamanla büyük sermaye girdi işin içine ve büyük sermaye girince tabi işin rengi değişti
TALAT ATİLLA: Eskiden aynı mahallede herkes birbirini tanıyordu güzel ilişkiler vardı ama plazaya dönünce belki işin rengi değişti, başkalaştı sanki...
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii ki. Zaten plazaya dönüşmesi o büyük sermayenin medyaya girişiyle başlamıştır. Ondan sonra tabi doğal olarak bütün iş adamları yani gazete ve televizyon satın alan bütün iş adamları başka çıkarların başka işlerin peşine düştüler. Ki onlar gazetecilikten çok daha büyük işlerdi. Ve ondan sonra da iş yozlaştı. Patronunun iş getirdiğini gören gazeteci ben de kendi çapımda iş bitiririm demeye başladı. Tabi onlar da 'ben de bir gücüm. Ben de siyaseti etkiliyorum beni başbakan arıyor, ben köşe yazarıyım başbakanla ilişkim var, cumhurbaşkanını tanıyorum, bana ismimle hitap ediyor, bakanlarla ilgili gayet güzel ilişkilerim var bürokratlarla aram çok iyi' diye. Ondan sonra bunlar ufak başladılar sonra işleri büyüttüler.
TALAT ATİLLA: İşleri büyütünce de gerçek gazetecilik bitti o zaman....
EMİN ÇÖLAŞAN: Yani bir yerde bazılarında öyle. Ama şu anda bunlar baskı altındalar. Bunların iş bitirmeleri falan kendi adlarına ya çok gizli yapacaklar, duyulmayacak şekilde ya da kesildi çünkü toplumun da baskısı oluştu bunların üzerinde.
TALAT ATİLLA: O zaman eskiye dönüş için tekrar umut doğdu diyebilir miyiz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır, kesinlikle dönemeyiz. O iş bitmiştir. Türk medyası bu para babalarının egemenliğinde olacaktır her zaman. Başka bir çaresi yok. Bunun geriye dönüş yok.
ALTAYLI İLE KUCAKLAŞIP ÖPÜŞTÜK
TALAT ATİLLA: Bir gazete bağımlı bir şekilde 700 bin satacağına 100 bin satsaydı da bağımsız olsaydı çok daha güzel olmaz mıydı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii ki çok daha iyi olurdu ve topluma daha açık alanda hizmet verirdi ama şimdi öyle değil. Ben bazen gazetelerde bir haber okuyorum veya televizyonlarda bir haber izliyorum, özellikle ekonomiyle ilgili, ya diyorum bunun arkasında patronun bir numarası, bir çıkarı falan olabilir. Yani kuşku bu sadece belki yok ama kafamda benim bir soru işareti oluşuyor gazeteci olarak. Düşün, bir gazetecisin ve senin kafanda böyle bir soru işareti oluşuyor. Vatandaş belki farkına bile varmıyor bu işin ama biz işin içindeyiz biz farkındayız..
TALAT ATİLLA: Fatih Altaylı ile aynı dönemde Hürriyet'te yazarken birbiriniz hakkında sert eleştiriler de yaptınız. Altaylı şimdi sizin yayın yönetmeniniz olacak. Şimdi ne dediğinizi merak ediyorum,'Allah'ım neydi günahım' mı diyorsunuz? Yoksa, 'Dur bakalım ne olacak' mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Yok hiç öyle bir şey düşünmüyorum. Çünkü bazı olaylar var ki insan onları aradan biraz zaman geçtikten sonra daha hoşgörüyle falan karşılıyor. Dediğiniz gibi bizim Fatih'le bir takım sürtüşmelerimiz olmuştu geçmişte. Hürriyet gazetesindeydik ikimizde. Ondan sonra Fatih'i ben 2-3 yıl görmedim. Dolayısıyla birincisi kafadaki o şeylere bir sünger çekilmiş oluyor. İkincisi ve daha da önemlisi mesela benim kovulma olayından sonra Fatih bana çok büyük destek verdi medyada. Yani televizyon programlarına katıldı beni savundu, yazılar yazdı. İlk karşılaştığımızda sarıldık, öpüştük, koklaştık. Dolayısıyla bazı şeyler geride kalıyor. Sadece Fatih Altaylı için söylemiyorum bunu. Fatih Altaylı’nın iyi bir gazete yapacağını umuyorum. Şimdi artık geçmişi değil de geleceği görmek gerekiyor. Geleceği düşünmek gerekiyor. İyi bir gazete olacak, iyi bir şekilde işi götüreceğiz.
ALTAYLI'NIN YANINDA CAN GÜVENLİĞİM VAR!
TALAT ATİLLA: Fatih Altaylı silahla Güneş gazetesinin Ankara bürosunu bastı diye yazmıştınız. Fatih Altaylı ile artık aynı gazetede olacağınıza göre can güvenliğiniz olduğuna emin misiniz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii canım, kesinlikle. Yani Fatih'te sanmıyorum hiç silah falan taşısın öyle bir şey olmaz herhalde. Şimdi o zaman Fatih de genç bir adam. Daha deneyimsiz, hayat tecrübesini yeterince almamış bir adam. Hepimiz öyleydik geçmiş yıllarda, hepimiz bir yerde daha fevriydik, daha deneyimsizdik. Şimdi insan biraz biraz yaşı ilerledikçe de birtakım şeyleri daha farklı görmeye başlıyor. Mesela şimdi ben Fatih Altaylı'nın o silah olayını o günlerde yazdım. Ama şimdi baktığım zaman bir anlamda hoş karşıladığım bir hadise. Ya diyorum Fatih de geçmişte bunları yapmış. Yani can güvenliğimiz vardır. O açıdan hiçbir kuşkum yok.
TALAT ATİLLA: Turgut Özal, Melih Gökçek, Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas gibi isimlerle ilgili sert yazılar kaleme aldınız. Bu yazılarınızdan dolayı hiç vicdan azabınız oldu mu yoksa az bile yazmışım mı diyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hiçbir zaman vicdan azabım olmadı. Vicdan azabın olması için yalan yazmış olman gerekir. Yalan hiç yazmadım. Benim yazdığım her şey dört dörtlük doğruydu. Kimisi belgeliydi kimisi belgesizdi ama hepsi doğruydu. O yüzden hiç vicdan azabı çekmedim. Yine aynı koşullar içinde olsam yine aynı yazıları yazardım. Tabi bir de ister istemez bir sürü kavgaya girdik bir sürü insanla. Yalnız bir şeye dikkatiniz çekeyim; benim kavgaya girdiğim insanlar arasında hiçbir zaman gariban benden daha güçsüz, manevi anlamda söylüyorum, insanlar olmadı. Hepsi güçlü insanlardı, kalem sahipleriydi, köşe yazarlarıydı, bakanlar, başbakanlar, büyük bürokratlar, siyasetçiler. Hep bunlarla kavga ettim. Hep kendimden daha güçlü olanlarla kapışmışımdır. Şimdi geçmişe baktığımda diyorum valla helal olsun iyi iş yapmışım.
YAZILARINDA SERT, GERÇEK HAYATTA CANA YAKIN... NEDEN?
TALAT ATİLLA: Yazılarınızda ulaşılmaz, sert ve saldırgan bir duruşunuz var ama aslında bunun aksine cana yakın ve mütevazisiniz. Bu fark neden?
EMİN ÇÖLAŞAN: Özel yaşamda insanlarla yüz yüzesin. İnsancıl ilişkilerini yaşıyorsun. Ama gazetecilik yaşamında sinirlisin, gerginsin ve hırslanmışsın. Ki ben ülkeyi yönetenlere o sert yazıları yazarken sorumluluk psikolojisi de yükleniyor. Orada sen en azından yüz binlerce insan adına, kendi ülkenin çıkarları adına yazıyorsun. Bu nasıl olur, adam bu yolsuzluğu nasıl yapar, bu soyguna nasıl göz yumulur ya da bu din ticareti nasıl böyle kişisel kazanca çevrilir diye hırslısın ve bilgisayarın başına oturuyorsun o hırsınla yazıyorsun. Dolayısıyla daha sert acımasız ifadelerle yazı yazıyorsun. İş gazeteciliğe, yazı yazmaya geldiği zaman içindeki bütün o birikimleri o yazıya boşaltıyorsun. Ülke çıkarları için yazıyorsun. Kendi milletinin çıkarları için yazıyorsun o zaman da gayet tabii ki sinirli yazacaksın. Ve insanlar da onu seviyor. Sert yazıyı sever okuyucu. Çünkü kendisi de öyle düşünüyordur. Yani okuyucu kendisi tepkilidir. O tepkisini belki o da çok sert bir şekilde dile getiriyordur içinden. Ama çoğu zaman dışarı vuramaz, korkar. Çünkü memurdur iş adamıdır vs. Sen yazdığın zaman 'ohh be işte benim düşündüklerimi bu herif yazmış' der.
TALAT ATİLLA: Oğuz Aral bir yazısında sizi baltalı ilah Zagor olarak tanımlıyor. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Oğuz Aral'ınki tabi bir espri. Güzel de bir yakıştırma olmuş benim yazılarımdan yola çıkarak.
TALAT ATİLLA: Eğilmeyen, dik duran, taviz vermeyen tavrınızı simgelemek istemiş...
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii ki. Öyleyim. Bu güne kadar hiç eğilmeden, çizgimden hiç sapmadım. Bir takım şeylere inanıyorsam onu sonuna kadar savunurum. Dani dönek de olmadım. Yani dünkü geçmişteki bazı eski solcuları görüyorum şimdi maşallah nereden nerelere geldiler, yani dönektirler. Bir sürü dönek vardır bugün Türk basınında. Sizin de az önce söylediğiniz gibi özel yaşamında mütevazı ama ilkelerinden hiçbir şekilde ödün vermeyen biriyim. Haklıysam sonuna kadar direnirim. Haksızsam da gidip özür dilerim. Düzgün kaldık Allah'a şükür. İsmimiz bir şaibeye karışmadı. 30 yıl gazetecilik yapacaksın, hem de en güçlü konumda yapacaksın, hemen hemen onun en az yirmi yılında ve ismin hiçbir şeye karışmayacak o çok önemli. Onun için ben kendi halinde sıradan bir vatandaşım. Gerçekten öyle görürüm kendimi.
ÖDTÜ HOCASI ÇÖLAŞAN!
TALAT ATİLLA: Korumalarınız var mı? Köşeniz alındı diye devlet de korumalarınızı geri çekmemiştir herhalde?
EMİN ÇÖLAŞAN: Evet... Devlet korumalarını çekmedi. Ama ben çok tehdit aldım. Terör örgütlerinde falan benim ismim çok çıktı. Onun için devlet çekmedi.
TALAT ATİLLA: Buraya korumasız geldiniz? İstediğiniz zaman mı koruma size eşlik ediyor?
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii. Evde de var ve evi polisler bekliyor. Artı bir de yakın korumam var.
TALAT ATİLLA: Tüm bunların yanında sizin matrak bir yanınız olduğu da söyleniyor Örneğin ODTÜ’de siz öğrenciyken yeni gelen öğrencilere kendinizi hoca diye tanıtıp ders verirmişsiniz… Hatta iki güzel kız öğrenciyi de dersten atmışsınız…
EMİN ÇÖLAŞAN: Biz ikinci veya üçüncü sınıftayız, biraz da palazlanmışız ODTÜ'de. Aklımıza geldi, yeni çaylaklar gelecek, bizim arkadaşları örgütledik. Siz bunları toplayın, bizim fakültenin birinci sınıf öğrencilerini bir de dershane bulduk oraya sokun ben ders vereceğim. Ondan sonra bizim çocuklar bağırıyor idari bilimler birinci sınıf buraya diye. Güzel kızlar falan da var. Hepsini oraya topladılar. Onlar da derse girdi. Bizim arkadaşlar hepsi planlı. Ben içeri girince hepsi ayağa kalkacak. Ben çok tıfıl bir öğrenciyim tip olarak falan da öyleyim. 1 saat ders verdim bunlara. Sonra iki tane güzel kız konuşuyordu yan yana. Biraz kıkırdaşıyorlar falan. Sonra ben bunları çıkın dışarı diye kovdum. Burası lise değil diye azarladım. Kızlar tabi bozuldular. Sonra küçük bir de test yaptım, genel bilgi testi. Sonra o çocuklarla çok iyi arkadaş olduk tabi. ..
TALAT ATİLLA: Yoğun bir tempodan sonra bugünkü yaşamınız sizi sıkıyor mu? 24 saatiniz nasıl geçiyor? Sıkılıyor musunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hiç sıkılmadım. Çünkü hiç boş kalmadım. Boş kaldığım zamanlar da hoşuma gitti. Mesela uzun zamandır yapmadığım şeyler yaptım. Bir cafede oturdum, arkadaşlarımla buluştum, çay kahve içtik, yemek yedik beraber. Biraz daha geç uyandım sabahları ve onun ötesinde işte kitap olayı Bilgi yayınevine gittim sık sık. Orada bana verdikleri güzel bir oda, uygar bir çalışma ortamı, bilgisayarım var. Takım olarak gazetelerin geliyor önüne. Telefonların çok az çalıyor, kimse nerede olduğunu bilmiyor Dolayısıyla çok rahat bir yaşam geçirdim. Yani robotluktan kurtulduğumu gördüm. Buna da insanın ihtiyacı varmış. Ben Hürriyet'teyken ister istemez gazeteciliğin gereği olarak bir robot olmuştum. Böyle rahatladım, gevşedim, iyi oldu aslında. Bir de saygınlığımdan hiçbir şey yitirmediğimi anladım. 1 yılı aşkın süredir piyasada olmayan bir gazetecisin. Ama insanlardan gördüğüm sevgi çok güzel bir duygu. Mesela şimdi buradan çıksam Kızılay'a doğru bir on dakika yürüsem 5-10 kişi benim önümü keser, 'Emin Bey neredesiniz neden yazmıyorsunuz ne zaman yazacaksınız' diye. Bu halkın gösterdiği sevgi, unutulmamak çok güzel bir şey. 13-14 aydır boşum ama insanlar unutmadı. Boşta gezip de unutulmamak ilginç bir şey Türkiye'de. Hemen unutulursun, bitersin anında. Ama beni unutmadılar. Demek ki bir iz bırakabilmişim.
UZAN’I YAZMADIM ÇÜNKÜ…
TALAT ATİLLA: Renginiz yerine gelmiş... Hürriyet'te çalışırken gözünüzün altı mor, yüzünüz kireç gibiydi...
EMİN ÇÖLAŞAN: Herkes aynını söylüyor. Çünkü orada çalışırken robotsun ister istemez. Ben işini çok ciddiye alan bir adamım. Sabahtan akşama kadar anam ağlardı benim orada. Gelen, giden, telefon trafiği, dosyalar, belgeler, hadi otur yazı yaz bir de başka işlerle uğraş zor bir olaydı.
TALAT ATİLLA: Size her zaman en çok gelen eleştirilerden birisi de Cem Uzan'la ilgili tatmin edici bir eleştirel yazı yazmadığınız şeklindeydi.
EMİN ÇÖLAŞAN: Cem Uzan'la ilgili Erol Simavi döneminde çok ağır yazılar yazdım. Bunlar beni mahkemeye verdiler. Bir hakim 4 tane yazımı ayrı ayrı yargıladı ve bana her yazıdan her biri bir yıl olmak üzere dört yıl hapis cezası verdi. Komik bir karardı. Yargıtay bunu esastan bozdu ve bitti olay. Bu birinci aşaması. İkinci aşamasında Aydın Doğan, Cem Uzan'la kendi kavgasını veriyordu. Cem Uzan'ı asla hiçbir zaman savunmadım ama ben patronun kişisel kavgasına da hiçbir zaman girmedim. Yani Aydın Doğan kendi kavgasını veriyordu. Dolayısıyla Aydın Doğan'ın kavgasına ben neden karışacağım yazarı olarak. Ben onun emir kulu falan değildim. Üçüncüsü ve önemlisi hatta en önemlisi, bence benim karım Tansel Çölaşan o zaman İdari Davalar Kurulu'nun başkanıydı. Yani 35 kişiden oluşan Danıştay'ın en son karar mercisinin başkanı. Cem Uzan'ın açtığı bütün davaları karara bağlayan en üst kurulun başkanı benim karım. Sadece Cem Uzan için de değil mesela Tüpraş olayında ben bir yazı yazdım. Tüpraş'ın özelleştirilmesi ile ilgili ya meğer 3 gün sonra Tansel'in başkanı olduğu kurulda bu Tüpraş olayı görüşülecekmiş. Ben nereden bileyim? Şimdi gerici basın da başladı kocası yazıyor karısı karar veriyor diye. Adamlara anlatamazsın ki bunu benim haberim yok diye. Şimdi Uzan'la ilgili bütün kararları veren kurulun başkanı Tansel ve ben bunu Aydın Doğan'a da söyledim. Ama açık olmak gerekirse ya Aydın Bey bu sizin kişisel kavganız ben buna girmem, siz rakibinizi tasfiye etmeye çalışıyorsunuz demedim. Ama Tansel'in olayını söyledim. Çünkü bunlar sürekli bana diyorlar ki Cem Uzan'ı yaz, Cem Uzan'ın üstüne git. Bir de benim alerjim vardır. Bunu yaz dediğin zaman ben yazamam onu. Ama bu konuyu saptırdılar. Neymiş, Cem Uzan'a geçmeyi bekliyormuşum Star Televizyonu'na Star gazetesine. Ya ben Cem Uzan'a geçmeyi planlasaydım Fatih Çekirge bana Cem Uzan'ın Cem Uzan olduğu dönemde Star'ın başında 3 kere transfer teklif etti. Üçünü de reddettim. Ama bu üç transfer teklifinde de işte Fatih Çekirge hayatta ne bir para konuştum ne başka bir şey. Hani o bir para önerir de ben az bulurum, o yüzden hayır derim öyle bir şey yok. 'Fatih ben mutluyum burada' dedim. O zaman AKP yok daha. Ondan sonra Aydın Doğan çıktı olayı saptırdı dedi ki Emin Çölaşan Star'a transfer bekliyordu o yüzden Uzan'ların üzerine gitmedi. Şimdi Fatih Hürriyet'te. Bir gün çağırsın Fatih'i ya sen bu adama 3 kere transfer teklif ettin mi diye sorsun. Fatih de yalan söyleyecek değildir.
TALAT ATİLLA: CHP'nin son dönemde açıkladığı yolsuzluk dosyaları ile beklenen muhalefet kimliğine büründüğü yorumları yapılıyor. Sizce de CHP etkin muhalefet kimliğine döndü mü?
EMİN ÇÖLAŞAN: Daha dönmedi. Yani o bir rastlantıydı bence. Kemal Kılıçdaroğlu veya bir başkasına geldi belgeler. Ama Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir iş yaptı tabi ki. Belgelerle hem Şaban Dişli olayını açıkladı hem de Deniz Feneri olayını. Bir de tabi Mir Mehmet Fırat olayını açıkladı. İnsanlar belgeli muhalefete susamış, onu gördük. Çıkacaksın belgeni tutacaksın ekrana. Ona susamış insanlar. CHP bunu neredeyse uzun yıllardır süren muhalefetinde ilk kez başardı. İnşallah bundan sonra devamı gelir.
TALAT ATİLLA: Nasıl görüyorsunuz? Devamını getirebilir mi CHP?
EMİN ÇÖLAŞAN: Onu bilemem.. Onlara gidecek belgelere bakar. Ama insanlar şunu gördüler; böyle bir muhalefet gerekiyor Türkiye'de. Ama CHP bugüne kadar yeterli oldu mu muhalefet olarak derseniz, asla olmadı. MHP derseniz, o hiç olmadı.
TALAT ATİLLA: Oktay Vural CHP'nin tavrını 'Dosyalar 22 Temmuz seçimlerinden önce neden ortaya çıkmadı?' sözleriyle çok da samimi bulmadığını söyledi. Dosyalar savaşında MHP'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Vural'ın sözlerinde haklılık payı var mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: MHP hep temkinliydi... Devlet Bahçeli miting meydanlarında 22 Temmuz Seçimlerinden önce bu yolsuzlukların üstüne en ciddi şekilde gideceğiz bunlar milleti soydular diye attı tuttu. Meydanlarda ip attı. Ama hiç bir şeyi yapmadılar. Seçimden sonra 1 yılı aşkın süre geçti, sıfır MHP'nin muhalefeti sıfır. Sıfır olmanın da ötesinde birçok konuda AKP'ye destek oldu. Benim böyle bir muhalefeti kafam almıyor. Ha körü körüne muhalefet yapma, tamam ama sana hiç mi belge gelmedi arkadaşım? Hiç mi yolsuzluk gelmedi? Hiç mi bu olayların içinde görmedin kendini? Bu sadece AKP olayı değil. Hangi iktidar olursa olsun yolsuzluk Türkiye'nin en büyük belasıdır. Ama şimdi tek parti iktidarı olunca merkezi yönetim onlarda, yerel yönetimler onlarda. Yolsuzlukların Allah'ı yapılıyor. Yani bugün tarafsız bir kurul kalkıp AKP'li belediyelerdeki hatta buna belki CHP'lileri falan da katabilirsin yolsuzlukları vurgunları soygunları incelese Türkiye'nin nasıl soyulduğu kabak gibi ortaya çıkacak ama Türkiye'de bunu yapabilecek bir babayiğit yok. Onun için CHP iyi bir adım attı bu belgeli muhalefetle inşallah devamı gelir. Türkiye'nin ihtiyacıdır. CHP olarak falan söylemiyorum. Yarın CHP iktidar olsun aynı şeyi AKP'den bekleyeceğiz. Türkiye'de hepimiz soyuluyoruz çünkü.
TALAT ATİLLA: Bir yanda üst üste patlayan Ak Parti cenahındaki yolsuzluk haberleri, hemen peşinden Eryılmaz'ın rüşvet konuşması. Ne oldu da bir anda siyaset ideolojik tartışmaları merkezden çıkartıp bu soruna döndü? Mesela rejim artık tehlikede değil mi? Laiklik korunuyor mu?
EMİN ÇÖLAŞAN: Bu kavgalar günlüktür, parlar, saman alevi gibidir. Bazen iyi bir yangın çıkarır ama sonuçta gelir geçer, unutulur. Hele ki Türkiye gibi bir ülkede, balık hafızalı bir toplumda bunun böyle olması çok normaldir. Mesela bu hafta terörü konuşacağız. Terör gündeme oturdu bu karakol baskınıyla. Bu hafta yolsuzluk bekleme mesela. Onlar ikinci plana düşecek. Ondan sonra başka bir şey çıkacak. Belki yine laiklik gelecek. Yani hep böyle gündem gelir geçer, unutulur, kaybolur. Bu Türkiye'nin özelliğidir.
BAYKAL KILIÇDAROĞLU’NU KOLAY HARCAYAMAZ
TALAT ATİLLA: Muzaffer Eryılmaz'ın rüşvet konuşmaları ortaya çıktı. Siz onu izlediğinizde ne düşündünüz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Ben orada Muzaffer Eryılmaz'ı suçlayamıyorum. O bir sıkıntısını dile getiriyor. Şimdi bugün Türkiye'de neredeyse, dürüst olanları tenzih ederek söylüyorum, bütün belediye meclislerinde hangi partiden olursa olsun çok korkunç vurgun ve yolsuzluklar var. Mesela yani sen bir yandaşının tarlasından imar geçirdiğin anda oraya bilmem ne izni verdiğinde sen de karşılığını alıyorsun. Onun için Muzaffer Eryılmaz da anlaşıldığı kadarıyla kendisinin sözleriyle bu olayları yaşamış. CHP'li bazı üyelerle yakınmasını dile getiriyor. Kime yakınıyor onu bilmiyoruz. Kime konuşuyor ortaya çıkmadı.
TALAT ATİLLA: Bir Kılıçdaroğlu rüzgarı esiyor ve bu rüzgar beraberinde CHP'de her yükselen ismin Baykal kızağına çekilmesini hatırlatıyor. Siz ne diyorsunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Onu bilemeyiz ki. Kolay kolay harcayamaz gibi geliyor bana. Öyle bir niyeti varsa eğer daha şimdi belli olmaz. Kılıçdaroğlu gerçekten düzgün bir adam, lekesiz, şaibesiz. Bir genel başkanın yanında tutmak isteyeceği birinci derecede önemli insanlardan biri. Ben parti başkanı olsam benim yanımda 10 tane Kılıçdaroğlu gibi adam olsa onları el üstünde tutarım harcamak yerine. Onun için Baykal'ın böyle bir şey yapacağını sanmıyorum. Kılıçdaroğlu Baykal'ın avantajınadır
TALAT ATİLLA: Bir düellodur gidiyor. Siz bu son zamanlardaki düello merakını neye bağlıyorsunuz? Ne getirir, ne götürür?
EMİN ÇÖLAŞAN: Kim ne derse desin. Bence iyi oldu. Birileri artık meydanın boş olmadığını görsün.
TALAT ATİLLA: Ama bu düellolardan sonra kamuoyu pek tatmin olmuyor.
EMİN ÇÖLAŞAN: Olmayan olmasın... Sonuçta böyle bir geleneğin başlaması iyi oldu. Belgeli olmalı, laf ebeliği şeklinde değil. Birileri birileriyle düello yapabilmeli. Yani partiler arasında da olur, kişiler arasında da.
TALAT ATİLLA: Sizce, Erdoğan Baykal'ın düello teklifine neden olumlu cevap vermedi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Kendisine sormak gerekir. Şimdi Baykal'ın üzerine mal varlığını açıkla diyerek geliyor. Adam mal varlığını açıklamakla yükümlü mü? Baykal'ın elinde bir yetki, bir otorite yok. Devlet yönetmiyor. Mesela tahvil almış, diyorlar ki onları açıkla, niye sekreter ve şoförün üzerine aldın? Acaba bir üçkağıt var mı orada onu bilemem ama ben Baykal'ın yerinde olsaydım açıklardım. Kalkıyorsun adam 85 yılında avukatlık yapmış. Kaç para vergi ödedin diye soruyorsun. 85 yılında ödenen vergiyi bugün herhangi biri açıklasa zaten paranın değerleri o kadar allak bullak olmuş ki kimse algılayamaz onu. Aradan geçmiş koskoca 22 yıl. Öte taraftan, Baykal'ın Başbakan'a haydi gel televizyona çıkalım tartışalım çıkışını anlamlı bulmuyorum. Sen çıkarırsın, dayarsın belgeleri. O zaman mecburen gelir. Yani altyapısını tamamlamadan düello çağrısı yanlış olur. İşte Kemal Kılıçdaroğlu altyapısını hazırlamıştı, belgeler tamamdı. Şaban Dişli'yi istifa ettirdi partideki görevinden. Dengir Mir Mehmet Fırat'la boğuştu, zor durumlara düşürdü.
TALAT ATİLLA: Fırat-Kılıçdaroğlu düellosunu kim kazandı sizce?
EMİN ÇÖLAŞAN: Eğer o tartışmaya düello diyorsak galibi Kılıçdaroğlu'dur.
TALAT ATİLLA: Duyduğumuza göre Uğur Dündar ile birbirinizi işletiyormuşsunuz... Hatta Dündar bu konuda biraz öndeymiş...
EMİN ÇÖLAŞAN: Ama işletmelerinde Uğur başkalarını kullanır. O mertçe bir işletme yöntemi değildir. Yani tanımadığım bilmediğim adamlar beni arıyor. Mesela ben bugün bir olayın peşindeyim, Uğur'a da demişim ki şöyle bir belge gelecek bana. Bir adam gelecek Uğur tutuyor bir başkasını aratıyor işte Emin bey belgeler bende, nerede buluşalım falan diye.Yani Uğur'unki mertçe işletme yönteminden çıkıyor. Adil olmayan işletme yöntemine bizi kurban ediyor.
TALAT ATİLLA: Gerçi şimdi unuttuk ama birkaç ay önce büyük bir dava karara bağlandı ve Ak Parti kapatılmadı. Siz o kararı nasıl değerlendirdiniz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Çok yanlış bir karardı. Yüksek mahkeme olarak 10 kişinin oylarıyla Türkiye'de laikliğe karşı bir odak olduğunu saptıyorsun ondan sonra para cezasının da yarısını veriyorsun. Bence yanlış bir karar.
TALAT ATİLLA: Bir yandan kapatılmayan Ak Parti'nin mesajı aldığı ve davadan sonra daha ehlileştiği söyleniyor, diğer yandan karardan sonra daha da hırçınlaştığı. Sizce hangi görüş gerçeğe daha yakın?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hiç birine. AKP hala aynı partidir. Bu davadan mesaj olarak hiçbir şey çıkardığını sanmıyorum. Balık hafızalı bir toplumuz. O da unutulup gidecek yakında. Onun için AKP'liler aynen yoluna devam edecektir. Belki biraz daha belli konularda dikkatli olmak için çaba harcayacaklardır. Hani ne olur ne olmaz, başımıza yine bir iş gelmesin, yeni bir kapatma davası patlamasın diye. Onun dışında yoluna aynen devam edecektir.
DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMAYACAKTIR
TALAT ATİLLA: Ak Parti'ye kapatma davası açan Yalçınkaya'nın Ergenekon ile birçok ilişkisi ortaya çıkan İP için harekete geçmemesinin gerekçesi açıklandı ve bunun Yalçınkaya'nın takdir yetkisini kullanması olduğu belirtildi. Bu takdir yetkisi kullanımı hakkındaki görüşünüz nedir?
EMİN ÇÖLAŞAN: Valla o hukuki, çok ince bir olay. Onun ayrıntılarını bilemeyiz ki. Dosyaları görmek gerekir. İşçi Partisi'nin Ergenekon'la bir bağlantısı yargı kararıyla saptanmış değil. Tamam, savcılık bir takım kişileri tutuklatmış ama bir süreç var ortada. Bazı şeyler Türkiye'de çok entel beklentiye dönüşüyor. Bence yanlış. Beklersin, İşçi Partisi'nin belli konularla bağlantısı yargı kararıyla saptanırsa gereği yapılır. Orada hangi Yargıtay başsavcısı olursa olsun davasını açar. Ama şu anda öyle bir şey yok. Bu adamlar tutuklu ama bir yargı kararı yok ortada. O yüzden daha çok erken daha hüküm vermek için.
TALAT ATİLLA: Kapatma öncesi özellikle Osman Paksüt merkezli tartışmalarda bazen sizin de isminizin karıştığı spekülasyonlar, yapıldı. Sizce bu spekülasyonlar yanlış bulduğunuz karara ne derece yansıdı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Onu hiç birimiz bilemeyiz. Tenis Klübünde o dinleme olayının patladığı gün ben tesadüfen oradaydım. Fatih Çekirge o gün öğlen yemeğine çağırmıştı beni. Orada Turan Çömez de vardı Osman Paksüt'ün yanında. Sonra gelişen olaylardan benim kafamda bir soru işareti oluştu. Orada bir dinleme, bir polis takibi olduğuna yüzde 100 inanıyorum. Kanıtla dersen tabii ki kanıtlayamam. Fakat acaba diyorum şimdi, orada izlenen ve dinlenen Turan Çömez miydi? O soru işareti benim kafamda var. Çünkü Turan Çömez'le Osman Paksüt aynı masa da oturuyordu ve Ferda Hanım bağıra çağıra olayı anlatıyordu bu ne rezalettir diye.
TALAT ATİLLA: Ergenekon'un son gözaltılarından sonra endişeli olduğunuz yönünde bir açıklamanız olmuştu. Hala bu endişeyi taşıyor musunuz?
EMİN ÇÖLAŞAN: Kanal Biz televizyonu bizim evin hemen yanına taşındı. O gün ben evde televizyonda izliyordum. Diyorlar ki Kanal Biz bürolarında da Ankara ve İstanbul'da şu anda polis arama yapıyor. Gidip bir bakayım dedim. Baktım ki 40-50 tane kameraman ve foto muhabiri, polisler içerideymiş onlar da kapıda bekliyorlar. Onlar beni görünce bütün kameralar silah gibi çekildi önüme, orada sordular bana; 'Siz de endişeli misiniz? Sizi de alabilirler mi?' diye. Ben de; 'endişeliyim. Herkesi alabilirler.' dedim. Yani öyle durup dururken yaptığım bir açıklama değildi.
TALAT ATİLLA: Yerel Seçimler yaklaşıyor sizin de pek haz etmediğiniz Ankara'da Melih Gökçek'in adaylığı yine gündemde. Her ne kadar işte AKP'nin düşünme olasılığı tartışılıyor olsa da yine en güçlü aday Ankara için Melih Gökçek olarak görünüyor. Bir dönem daha katlanabilir misiniz Melih Gökçek'e?
EMİN ÇÖLAŞAN: Melih Gökçek seçilirse yapacak bir şey yok. Katlanmak, katlanmamak gibi bir olay yok. Sonuçta kim seçiliyorsa halk oyunu kime veriyorsa o gider belediye başkanı olur. Nasıl ki başbakan bakan oluyorsa birileri, Melih Gökçek'te olabilir. Gayet doğaldır.
TALAT ATİLLA: Siz sık sık Gökçek konulu yazılar yazar, eleştiriler yöneltirdiniz. Yazmadığınız dönemde Melih Gökçek yazılarınıza eleştiri konu olabilecek şeyler yaptı mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Tabii ben yazsaydım bir takım şeyleri yine tahmin ediyorum gündeme getirirdim
TALAT ATİLLA: Mesela?
EMİN ÇÖLAŞAN: Öyle çok dikkatli davranmadım o konuda. Beni okuyucu besler. Hiç aklında olmayan konularda belge gönderir, daha önce tasarlamadığın yazıları yazarsın. Tabi bana belge akımı durdu şu dönemde. Onun için ne yazardım Gökçek hakkında bilmiyorum. Melih Gökçek çok arka planda kalan biridir benim için. Ama tabi. Ankara da yaşayan biri olarak yapılan yanlışları açık net olarak görüyoruz.
TALAT ATİLLA: Kafanızda Ankara için şu olsa iyi olur dediğiniz bir aday var mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır hiç kimse yok. Hiç bir partiden hiç kimse yok.
TALAT ATİLLA: Murat Karayalçın?
EMİN ÇÖLAŞAN: Murat'ın olacağını sanmıyorum çünkü Baykal'la kavgalı benim bildiğim kadarıyla.
'BUGÜNE KADAR EVİME BİLGİSAYAR GİRMEDİ!'
TALAT ATİLLA: 24 saatiniz nasıl geçiyor?
EMİN ÇÖLAŞAN: 9 -9.30 gibi kalkıyorum. Birileriyle buluşmayacaksam Bilgi Yayınevi'ne gidiyorum. Orada internete giriyorum, gazeteleri okuyorum. Gelecek olanlar oraya geliyor. Bazen birileriyle buluşuyoruz dışarıda oturuyoruz bir kafede veya yemek yiyoruz öğlenleri. Benim gece hayatım yoktur. Geceleri genelde evdeyim. Televizyonda haber bültenlerine bakıyorum. Aynen sanki yarına oturup yazımı yazacakmışım gibi. Gündemden hiç kopmadım ben. Zaten gece de 11-12 dedin mi de yatıyorsun. Kitap okumaya bol bol zamanım oldu. Öyle roman falan okumam. Daha çok anı-belgesel türü kitapları. Yani 24 saatim sıradan bir vatandaşın 24 saati gibi geçiyor.
TALAT ATİLLA: İnternetle aranız nasıl? İnternet medyasında özellikle takip ettiğiniz siteler hangileri?
EMİN ÇÖLAŞAN: İnternet medyasında özellikle her gün bir kere mutlaka bakarım. Ancak Pazar günleri hariç. Çünkü evimde bilgisayar yok. Başta Turktime'ı Gazeteport'u, İnternethaber'i, Hürriyet ve Vatan'ı okurum. Sonra medya sitelerinden Medyatava, Medyafaresi, Süperpoligon'u okurum.
TALAT ATİLLA: Neden evinizde bilgisayar yok?
EMİN ÇÖLAŞAN: Ben evde çalışamam da ondan. Gazetedeyken de çalışamazdım. Ev benim için bir dinlenme yeridir. Çok ufak tefek şeyler olursa düzeltmeler falan gibi anca onları getiririm. Bizim eve bugüne kadar hiç bilgisayar girmedi. Eksikliğini de hiç duymuyorum...
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...